“Güle güle evladım” dedi yaşlı kadın, “Her zaman beklerim, yine gel, çok memnun oldum geldiğine. Adımların cennet adımı olsun inşallah.”

Gülüşünün, karanlıktaki bir ruhu aydınlığa çekebilecek güçte olduğuna inandığı bu tatlı dilli teyzenin, melek masumluğu ile ettiği bu dua onu cennete götürse hiç şaşırmazdı. Oysa yaptığı bu ziyaretin öyle büyük bir iyilik olduğu kanaatinde değildi. Rahmetli annesi ile bu yaşlı kadın o daha küçük bir çocukken uzun bir süre komşuluk yapmışlar ve birbirlerine isimleri ile değil, “ahretlik” diye hitap etmişlerdi. Ahretliklerin çocukları da onlara isimleri ile değil “ahret anne” olarak seslenirlerdi. O zamanlar çok küçük olduğu için neden ahret anne dendiğini hiç düşünmemişti. Komşuluğumuz ahirette devam etsin, cennette de komşu olalım manasına geldiğini çok sonra öğrenmişti.

Yaşlı kadın misafirini bahçe kapısında uğurlarken tatlı sözlerine devam ediyordu:

“Allah korktuğundan emin kılsın evladım, hayırlı insanlara denk getirsin. Çoluk çocuğuna bağışlasın seni, selametle git.”

Bu cümleler HAYLBAZ-Hayalin İçinden Öyküler kitabımda yer alan AHRETLİK isimli öykümün giriş kısmında yer alıyor. Eskiden böyle büyüklerimiz vardı bizim, yüzlerinde ve dillerinde güller açardı. Çocuklarına, küçüklerine, sevdiklerine şimdilerde pek duyulmayan dualı cümleler sarf ederlerdi. Allah tuttuğunu altın etsin, zihin açıklığı versin, işlerini kolaylaştırsın, bereketlendirsin, kazalardan belalardan korusun, çoluk çocuğuna bağışlasın seni, korktuğundan emin kılsın, iyilere rast getirsin, adımların cennet adımı olsun diyen büyüklere çok sık rastlanan zamanlardı o zamanlar.  

O zamanın ruhu başkaydı. Artık, “buyur etmek ve uğurlamak” için, “hoş geldin ve güle güle” demek bile fazla geliyor. Allaha Ismarlamıyoruz artık, ona emanet etmiyoruz. Hoşça kal da uzun, by by yetiyor. Öyle dua ve temenniler içeren uzun cümlelere gerek duyulmadığı gibi, büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden diye başlayan cümleleri de hiç yakıştıramıyoruz bu zamana.

Gençlerimiz de çağdaşlığı ve modernliği çok yanlış anlamışlar. Genç kızlarımız bile çağdaş ve modern olmayı aşırı makyaj yapmak, geceleri dışarıda geçirmek, yabancı markalı kahve içmek, sokakta ve yürürken bile sigara içmek ve erkeklere bile yakışmayacak küfürlerle konuşmak olarak kabul etmiş. Sabah yürüyüşlerimi bir lisenin yakınındaki güzel bir parkta yapıyorum ara sıra. Park özellikle sigara içen liseli gençlerin bekleme salonu adeta ve sayıları maalesef çok fazla. Sigara içmek ve küfürlü konuşmak bir bütün olmuşlar ve kız erkek ayrımı yapmıyorlar. Üstelik hiç biri parkı sigara izmaritleri ile kirletmekten imtina etmiyor. Bu konuda onlara kötü örnek olan yetişkin erkek ve kadınlarımızın sayısı da her geçen gün artıyor. Erkeklerin de kaba davranışları ve küfürlü konuşmaları, yollara parklara sigara izmariti ve çöp kabilinden şeyler atmaları kesinlikle hoş karşılanacak şeyler değil fakat bütün bunları zamanımızda kadınların da çok yapıyor olması, kadınlığın zarafet sembolü olmasından olsa gerek daha fazla şaşırtıyor. (Bunun istisnaları elbette ki var.)

Evet, zarafet diye bir kelime vardı eskiden, şimdi pek önemsenmeyen. Hiç kimseye zarar vermemek, çevreye güzellik ve iyilik yaymak  anlamına gelen bir kelimeydi ve bunlar zarif insanların yaptığı şeylerdi. Bu zamanın ruhunu çok çarpıcı bir şekilde ortaya koyan o sokak röportajlarında, zarafet ne demek diye sorsalar, cevapların yürek burkacağına şüphem yok maalesef. O röportajlarda ve sosyal medyada ağzına gelen her şeyi söyleyebilen, istediği mesajı atabilen ve kendisi gibi düşünmeyen, kendisi gibi yaşamayan, kendisi gibi inanmayan, kendisinin seçtiklerini seçmeyen herkese her türlü hakareti ve küfrü edebilenler sözlerine bu ülkede yaşanmaz demeyi ve yeterince özgür olmadıklarını da ekleyebiliyorlar.

ZEİTGEİST / ZAMANIN RUHU terimi Alman Filozof Friedrich HEGEL (1770-1831) tarafından oluşturulmuş. Terim dünyayı etkileyen ve kültürel yapıyı oluşturan etkili insanların dünya görüşünün de üzerinde bir zihni ifade etmektedir. Hegel’e göre Zeitgeist, belirli bir dönemde toplumun fikirlerine, davranışlarına ve duygularına nüfuz etmektedir.

21.yüzyılın bu ilk çeyreğinde oluşan “zamanın ruhu” İnternetin ve Teknolojinin geldiği seviye ile kolaylıkla anlaşılabilir.  Sinema, Televizyon, Akıllı Telefon, İnternet, Sosyal Medya derken hep bir şeyler izleyen, devamlı bir şeyler tüketen, bu nedenle en çok da çöp üreten, maddeye taparcasına bağımlı hale gelen insanların çoğunlukta olduğu bir zamanı yaşıyoruz. Her türlü MADDE bağımlılığı beraberinde kabalığı, küfrü, şiddeti, haksızlığı, hırsızlığı, insafsızlığı, bebek, kadın, yaşlı demeden işlenen cinayetleri ve hatta katliamları da arttırıyor. Belki de bu zamanın teknolojisi ve maddesi çok, ama ruhu yok…

Daha önce yaptığım bir öneriyi yinelemek istiyorum:

VEFA kelimesinde olduğu gibi, tedavülden kalkmak üzere olan bazı güzel kelimeleri hiç olmazsa bir semte, caddeye ve veya önemli mekanlara isim olarak koyarak tamamen kaybolmalarını önleyebiliriz.

Kanaatimce ZARAFET kelimesi de bunlardan biri.

HÜSEYİN BURAK UÇAR