Market kültürüm yok, ürün fiyatlandırması ve takibi türünden bir alışkanlığım olmadı. Ancak yaşanılan hayat pahalılığı için bunlara da ihtiyaç yok, gün aşırı değişen fiyatlar beraberinde öğreti sağladı, her bütçe profesyonellik istemekte.
Yönettiğiniz aile bütçesi boyutu fark etmeden kuyumcu terazisi misali hassasiyet sergilemelisiniz. Aksi halde ayın yarısını getiremiyorsunuz, değil ayın sonunu getirmek.
Adalet Bakanlığı verilerine göre Türkiye’deki icra dosyaları sayısı 10 Ocak itibariyle 23 milyon 204 bini aştı. Son 5 yılda icra dosya sayısı 7 milyon 365 bin artarken, 2022 yılında artış 658 bin 294’e ulaştı.
Yurttaş ve esnaf, borç, faiz, icra sarmalına sıkışmış durumda. Yurttaşın bankalara olan borcu 1 trilyon 637 milyara yükseldi, sadece 2022 yılında borç 548 milyar arttı. Bankaların zamanında tahsil edemediği için takibe aldıkları kredilerin tutarı 161.7 milyar lira.
Bankalara olan borcun 1 trilyon 103 milyarlık kısmı konut, otomobil ve tüketici kredileri, 534 milyar lirasını kredi karı borcu oluşturuyor.
Enflasyonun rekor kırdığı ve alım gücünün her geçen gün eridiği yoğun bir dönemden geçiyoruz. Tüm veriler ekonomide yaşanılan serüvenin özeti niteliğinde.
Fiyatları kontrol altına almak için, bu sürece destek olmak amacıyla Türkiye’de en çok şube sayısına sahip büyük marketler fiyatları 13 Ocak’tan itibaren sabitleme kararı almıştı. Sürece, Sakarya’daki marketlerin şubeleri ve 9 yerel market de dâhil olmuştu.
Son günlerde ise yurttaşlardan feryat yükselmekte, “Geçen yıldan beri zamlar altında eziliyoruz. Sözde 13 Ocak’tan itibaren fiyatlar sabitlenecekti ama etiketlerin durumu ortada. Kimse bizi kandırmasın, fiyatların eski halini çok iyi biliyoruz” diye gösterilen tepki neler yaşandığını da gözler önüne seriyor.
Ekonomik krizin sorumlusu “üç harfli” marketler gibi sunuluyor oysaki sorumlunun üç harfli enflasyon olduğu gerçeğini bilmek gerekli.
Bugüne kadar hiçbir olumsuzlukta sorumluluk kabul etmeyen iktidar, daha doğrusu kendi dışında sorumlu bulma yeteneğine sahip iktidar bu kez de günah keçisi olarak “üç harfli” marketleri buldu.
“Cambaza bak cambaza” diye bir tekerlememiz var, dikkati başka yöne yöneltmek ve o sırada her ne olacaksa olması gibi. Tam da bu haldeyiz, günah keçisi ilan edilen “üç harfli” marketler ve tüm dikkatimiz bu yöne yönelsin isteniyor.
Devletin işlettiği ve ucuz diye taahhüt ettiği Tarım Kredi Kooperatif marketlerinde durum farklı mıydı, “üç harfli” marketler ile arasında ucuzluk adına fark olmadığı gibi yapılan incelemeler sonrasında ortaya çıkan manzara ise; bu marketlerde temel bazı ürünlerin diğer marketlere göre daha pahalı olduğu gerçeğidir.
Tarım Kredi Kooperatif Marketleri de fiyat artışı yapmış, dolayısıyla ekonomik krizin sebebi “üç harfli” marketler değil üç haneli enflasyon rakamlarıdır. Hayat pahalılığın müsebbibi marketler değil hatalı uygulan ekonomi politikalarıdır.
Dövize bağlı, ithalata dayalı bir ekonomide maalesef fiyatlar durdurulamaz bir hale geliyor ve gelmeye de devam edecektir. Üretmediğin için sürekli ithalata dayalı bir ekonomi modeli, dış ticaret açığı vermeye mahkûm.
Sanayinin en temel gereksinimi olan elektriğe, akaryakıta gelen fiyat artışları ve yüklenilen vergiler düşünülürse, sonuçta kaçınılmaz oluyor, bu durumda da ürünlerin fiyatları yükseliyor. Uyguladığınız ekonomi modeli sonucu tayin ediyor.
“Faiz sebep, enflasyon neticedir” teorisi ve buna bağlı uygulanan ekonomik model sanırım bugünün tarifi olsa gerek.
Sözün özü; bugün yaşanılan ekonomik kriz, pahalılık ve önlenemeyen fiyat artışlarının adresi ve sorumlusu “üç harfi” marketler değil, önüne geçilemeyen üç harfli enflasyon olduğu gerçeğidir.
Bununla mücadelenin yolu da fiyatları sabitlemekten geçmediğini sizde biliyorsunuz, uygulanan ekonomi politikasının gözden geçirilmesi gerekmekte hiç kuşku yok ki.
Yazının başında paylaştığı bir-iki veri ne durumda olduğumuzu göstermekte. Ağırlaşan ekonomik şartlar; icra sayılarını ve borcun miktarını da artırmakta her geçen gün…