​​​​​​​Rabbimiz buyurdu ki: Semud'a biraderleri Salih'i (gönderdik). Dedi ki: «Ey kavmim, Allaha kulluk edin. Sizin Ondan başka hiçbir Tanrınız yoktur.

O, sizi topraktan meydana getirdi, sizi orada ömür geçirmeye (yahud: i'maara) me'mur etdi. O halde Ondan mağfiret isteyin, sonra Ona tevbe edin (hep Ona dönün). Şüphesiz ki Rabbim (in rahmeti) çok yakındır; O, (duaları da) kabul edendir» (Hûd, 61)

Kuranı Kerimde cennetin anlatımında en çok anılan hususiyetlerinden biride “Altından ırmaklar akan” ifadesini görürüz bazen de nehirlerin özellikleri de anlatılır. “Rabbine itaatsizlikten sakınanlara vaad edilen cennetin temsili şudur: İçinde doğal nitelikleri bozulmamış su ırmakları, tadı bozulmamış süt ırmakları, içenlere lezzet veren şarap ırmakları, süzülmüş bal ırmakları bulunan bir bahçedir. Onlar için ayrıca orada her meyveden mevcuttur, üstelik rablerinden bir de bağışlama lütfu. Şimdi bunlar, ateşte devamlı kalan, bağırsaklarını parçalayan kaynar su içirilen kimseler gibi olur mu hiç?” (Muhammed, 15)

Eskişehir ilinden yolculuğuna başlayan ve adı şehrimizle özdeş olan “Sakarya Nehri” ilahi lütuflardan sadece biridir. “Kızılırmak ve Fırat” nehirlerinden sonra ırmak ailesinin 3. ferdi gibidir. İl sınırları içindeki uzunluğu ise 159,5 km’yi bulur ve Karasu   ilçemizden  Karadeniz'e dökülür. 

Merhum şair Necip Fazıl Kısakürek, 1949 yılında trenle bir Ankara dönüşü, bozkırlar arasından yol boyunca kıvrıla kıvrıla akışını seyrettiği Sakarya Nehri'ni "Sakarya Türküsü" isimli şiirinde şu şekilde dizelere dökmüştür.

"İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;

Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.

Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;

Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.

Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;

Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.

Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;

Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!

Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,

Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;

Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.

Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?

Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,

Sırtına Sakarya’nın, Türk tarihi vurulur." 

Sakaryalılar olarak nehirle ilgili hatıralarımız var mıdır? Dünyanın birçok yerinde şehir içinden akan nehirlerin o şehre katma değerleri vardır. Bu değer bazen ziraattır, bazen edebiyat, bazen hatıra ve bazen içinde acılar bulunan bir tarihtir. Bizim evimiz nehre beş km mesafededir. Gel gör ki ne çocukluğumuzda ve ne de gençliğimizde çocukluk hatıraları çark deresi kadar değildir. Şehrin Ankara caddesi ile eski Sakarya köprüsüne ve eski hapishaneye giden bir yol vardır. Eski garajlar, süpürge borsası, tamirhaneler ve şehrin ticari kalbi olan muhit şimdi Kaymakamlığı olsa da sessiz ve gurbeti yaşamaktadır.

Köprünün ayaklarında bize uygun olmayan mekanlar ve uygunsuz yapılar köprünün tarihini lekelemektedir. Eski adıyla E5 olan kısımda yeni yapılan Sakarya park ve hizmetleri farklılık oluştursa da halkın çekim alanı olamamıştır.

Dünyada eşsiz tadı olan ve benim 60 yıldır huzurla yudumladığım Sapanca gölü ve komşum olan Sakarya nehri ve Karadeniz’i ile farklı bir şehirdeyiz. İnsanlar şehrin batısına koşarken doğusunda ki güzellikleri temaşa edemiyorsak burada bir problem vardır. En azından Adapazarı ilçesinden geçen kısmıyla farklı ziraat ve seyahat projelerinin oluşması kaçınılmazdı diyecektim ama geç kalmaktayız. Nehrin iki yakasında en azından şehrin yeşilliğini sunacak ve kolayca sulanarak bize ulaşacak ziraat bahçeleri olabilirdi. Maalesef Sapanca içme suyunun iki yanından otobanın geçmesi suya zarar vereceği gibi, nehrimizin iki yakası da inşaat vs ile doldukça gelecek nesle moloz yığını bırakmış olacağız.

Evet Sakarya bize ötelerden bir nasihat verir, şükrümüzü ister, faydasız akıp gitmekten mahcuptur, nankörlüğümüze üzgündür, vurdumduymaz oldukça kederlidir, kısacası o hizmetinde bize zulmetmiyor, biz ona zulmediyoruz. Bu zulümde nefsimize ve neslime dönecektir. Şehirleri, ovaları dolaşıp gelse de bizim şehrin sakinidir. Denize kadar bin nimet ve denizle hürriyetine kavuşunca sanki bize elveda diyor.

 Şu ayeti kerimeyi tekrar tekrar düşünerek imarı yeniden gözden geçirmeliyiz.

" Onlar, yeryüzünde gezip de kendilerinden öncekilerin akıbetlerinin nice olduğuna bakmadılar mı? Ki onlar, kendilerinden daha güçlü idiler; yeryüzünü kazıp alt-üst etmişler, onu bunların imar ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi. Peygamberleri, onlara da nice açık deliller getirmişlerdi. Zaten Allah onlara zulmedecek değildi; fakat onlar kendi kendilerine zulmetmekteydiler. " (Rûm,9)