Karnı açlardan ziyâde kalbi açlara acırım (Cenap Şahâbeddin)
Alem bu gece nur oldu,
Kalbimize sürur oldu.
Ey benim ağam, efendim,
Kalkın vakti sahıır oldu
İbadetler bir bütündür, ayrım kabul etmez. Her bir eksiklik kullukta bir noksanlığa sebep olur. Bununla beraber insanlar ibadetlerinde her zaman kemali gözetmezler. Bu ise kullukta tefrittir. Peygamberimizle başlayan İslam dinin ilk döneminde oruç farz değildi. Hicretten sonra oruç farz edildi. Mekke döneminde uzun yıllar müslümanlar çeşitli baskı, işkence ve sürgünlere mecbur edildiler. Daha sonra Medine’ye göç ederek ibadetlerin büyük çoğunluğunu eda etme imkanına kavuştular. Oruç eski dönemlerden beri bilinen bir ibadettir. Kuranın isimlendirdiği olaylar ve şahıslar çok azdır. Ancak Kuranın nazil olduğu ayın Ramazan ve indiği gecenin kadir gecesi olduğunu ve nazil olduğu mekanın da resulün kalbi olduğunu bize öğretmektedir.
Kuran Resulün eline verilen bir levha veya kitap değildi. Musa peygamber ise: “Elindeki kutsal kitap sayfaları olan levhaları yere attı.” 7/150. Eldeki atılır ancak kalpteki asla atılmaz. “Şüphesiz bu Kur’an âlemlerin rabbi tarafından indirilmiştir. Onu, senin kalbine uyarıcılardan olasın diye açık bir Arapça ile Rûhulemîn indirmiştir.” 26/192-195. Bu ve benzeri ayetler gösteriyor ki işin esası kalbe aittir. Zira zorlama anında kalbe itibar edildiği gibi, sadece dille şehadet edenin de yine kalbine itibar edilir. Başta iman olmak üzere tüm ibadetlerin kalp ve akılla ilgisi olduğu gibi vücut ve farklı şartları da içinde barındırdıklarını görmek mümkündür. Oruç takvaya bizi hazırlar ve takvanın mekanı da öncelikle kalp olduğuna göre her ibadetin kalp ve takvasını anlamaya ve öğrenmeye ihtiyacımız vardır.
Kalbin sevinci ke kerih görmesi ibadetler için çok önemlidir. “Bu onların, Allah’ın indirdiğinden nefret etmeleri sebebiyledir. Allah da onların yaptıklarını sonuçsuz kılmıştır.” 47/9. “Allah size imanı sevdirdi ve onu gönlünüze sindirdi” 49/7 İhlas ve ihsan odur ki ibadetleri severek ve zorlanmadan eda edebilmektir. Oruç ibadeti kendi içinde birçok sevgiyi barındırmaktadır. Toplumu sevgi medeniyetine kavuşturmaktadır. Sevginin kaynağı Rahman olan Allah Teâlâ’dır. İbadetlerin huşusu da kalbin önemli amellerindendir.
Kalplerini güzellikleri hak edecek kıvamda yumuşatamayanlar, güzelliklere lâyık görülmezler:
Her sîneye şâyân degil esrâr-ı mahabbet
Her seng-dil âyîne-i vech-i hasen olmaz
Niyetin merkezi de kalptir, dil bazen onun tercümanı olur. Kalpte yoksa dil her zaman hakikati ifade etmez. Günümüz dünyası kalpten çok kalıba yönelmektedir. Haz ve şehvet bedenin arzusudur. Elbette oruçta bedende tutulur ancak kalpte hissedilir ve tadılır. Orucun kalbe hazzı, şehvetin bedene hazzından daha büyük ve değerlidir.
Ebû Said el-Hudrî radıyallahu anh’den Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Mü’minden başkasını dost tutma, yemeğini müttakîlerden başkasına tattırma!” Bu hadisi şerif de bizlere kalbi amelleri hatırlatmaktadır. Özellikle iftarlarda kalbi yormayan ve sevindiren dostlarla yemek yemek insana inşirah verir. Soframızda mutteki vasfına sahip insanların bulunması kalbimizi yormamasındandır. Yemek mideye lezzet ve bedene kuvvet verirken dostlar ve muttekiler ise gönle sürur verirler. Mutteki olmamız yetmez muttekilere önder ve örnek olmamızda bizden istenmektedir. Sofra da muttaki kalabilmek ise ayrı bir meziyettir.
Oruç kalpteki niyetle başlar ve bedende ki imsak şuuruyla devam eder. “Oruçluya iki sevinç vardır; birisi iftar anındaki sevinci, diğeri de Rabbine kavuştuğu andaki sevinci” hadisi şerifi kalbimizde ki sevince işaret etmektedir. Kabin sevinci insanın yüzünde ve haline kendini belli eder. Mesela zekatı alan mı çok sevinir veren mi? Kanaatimce zekatı verebilen kişi daha çok sevinir. Bu sebeple de sevilmeye daha layıktır. Alan kişi madden hoşlansa da onuru ve şahsiyeti açısından veren el olamadığından dolayı daima bir hüzün halindedir. Bunun için verenler şu talimat verilmiştir. “Ey iman edenler! Allah’a ve âhiret gününe inanmadığı halde malını insanlara gösteriş yapmak için harcayan kimse gibi sadakalarınızı başa kakmak ve incitmek suretiyle boşa çıkarmayın. O kimsenin misali, üzerinde toprak bulunan düzgün ve yalçın bir kayadır; kayanın üzerine şiddetli bir yağmur yağmış, onu çıplak halde bırakmıştır. Bu gibilerin kazandıkları hiçbir şeyden istifadeleri olmaz ve Allah, inkârcı topluluğa hidayet vermez.” 2/264
Evet, tüm ibadetlerin kalple kuvvetli bir irtibatı vardır. Kalbi olmayanın ibadetleri de ona yorucu ve bıktırıcı gelebilir.
Ey Şinâsî içimi havf-i ilâhî dağlar
Sûretim gerçi güler kalb gözüm kan ağlar (Şinâsî)