Teknolojik gelişmeler birçok iletişim aracını hayatımızdan çıkardı ve yerine yenilerini getirdi. Bunlardan biri olmaya aday iletişim araçlarından birisi de “Mektup” oldu. Oysa başlangıcı binlerce yıl öncesine dayanıyor. Önce haberleşme amaçlı kullanılmış, sonra duyguların iletişimi için. Ayrıca bilimin, sanatın ve edebiyatın çok kullandığı, bilgi aktarımlarının, hikayelerin, romanların yazıldığı bir yöntem bu. Yakın geçmişte duyguların en iyi ifade edildiği araçtı mektuplar. Yazılmasına en çok da hasretin sebep olduğu bu mektupları, özellikle İ.Ö. (internetten önce) bu duyguları yaşamış olanlarımız hatırlayacaklardır.
Bilimde, siyasette ve askeri alanda önemli kişilerin ya da edebi alanda şair ve yazarların birbirlerine yazdığı, tarihte iz bırakan çok ilginç mektuplar var. Bunların içinde benim bu yazı için seçtiğim mektup 150 yıl önce, eğitime çok önem veren Amerika Başkanı Abraham Lincoln tarafından oğlunun öğretmenine yazılmış.
Oğlumun öğretmenine,
Öğrenmesi gerekli biliyorum; tüm insanların dürüst ve adil olmadığını, fakat şunu da öğret ona: Her alçağa karşı bir kahraman, her bencil politikacıya karşı kendini adamış bir lider vardır. Her düşmana karşı bir dost olduğunu da öğret ona. Zaman alacak biliyorum, fakat eğer öğretebilirsen, kazanılan bir doların, bulunan beş dolardan daha değerli olduğunu öğret. Kaybetmeyi öğrenmesini öğret ona ve kazanmaktan neşe duymayı.
Kıskançlıktan uzaklara yönelt onu. Eğer yapabilirsen, sessiz kahkahaların gizemini öğret ona. Bırak erken öğrensin, zorbaların görünüşte galip olduklarını. Eğer yapabilirsen; ona kitapların mucizelerini öğret. Fakat ona; gökyüzündeki kuşların, güneşin yüzü önündeki arıların ve yemyeşil yamaçtaki çiçeklerin ebedi gizemini düşünebileceği sessiz zamanlar da tanı.
Okulda hata yapmanın, hile yapmaktan çok daha onurlu olduğunu öğret ona.
Ona kendi fikirlerine inanmasını öğret, herkes ona yanlış olduğunu söylediğinde dahi.. Nazik insanlara karşı nazik, sert insanlara karşı sert olmasını öğret ona. Herkes birbirine takılmış bir yönde giderken, kitleleri izlemeyecek gücü vermeye çalış oğluma. Tüm insanları dinlemesini öğret ona. Fakat tüm dinlediklerini gerçeğin eleğinden geçirmesini ve sadece iyi olanları almasını da öğret.
Eğer yapabilirsen üzüldüğünde bile nasıl gülümseyebileceğini öğret ona. Gözyaşlarında hiçbir utanç olmadığını öğret. Herkesin sadece kendi iyiliği için çalıştığına inananlara dudak bükmesini öğret ona ve aşırı ilgiye dikkat etmesini. Ona, kuvvetini ve beynini en yüksek fiyata satmasını, fakat hiçbir zaman kalbine ve ruhuna fiyat etiketi koymamasını öğret. Uluyan insan kalabalığına kulaklarını tıkamasını öğret ona. Ve eğer kendisinin haklı olduğuna inanıyorsa, dimdik dikilip savaşmasını öğret.Ona nazik davran ama onu kucaklama. Çünkü, ancak ateş çeliği saflaştırır. Bırak sabırsız olacak kadar cesaretine sahip olsun, bırak cesur olacak kadar sabrı olsun.
Ona her zaman kendisine karşı derin bir inanç taşımasını öğret. Böylece insanlığa karşı da derin bir inanç taşıyacaktır. Bu, büyük bir taleptir, ne kadarını yapabilirsen bir bakalım. O ne kadar iyi, küçük bir insan, oğlum…
Bu etkileyici mektup, nasıl bir insan olmamız gerektiğini ve çocuklarımızı nasıl yetiştirmemiz gerektiğini de çok güzel özetliyor. “Bu kadar teknolojik imkan varken buna ne gerek var” diyenler de haklılar. Fakat uzmanlar, günümüzdeki tüm imkanlara rağmen, el yazısı ile mektup ve veya günlük yazmayı şiddetle tavsiye ediyorlar. Bazen bir terapi olarak, bazen de beynin fonksiyonlarını arttıran, hafızayı sağlamlaştıran, öğrenmeyi ve anlamayı arttıran etkisi nedeni ile tavsiye ediyorlar. Aşırı teknoloji kullanımının, insanların birbirini ziyaret ederek yüz yüze görüşmesini bile gereksiz hale getiriyor olması biraz ürkütücü değil mi? (Önemli Not: Göz temasının gerçekleşmemesi nedeni ile görüntülü görüşmek, yüz yüze görüşmek anlamına gelmiyor.)
Gelin bu hafta tarihe bir iz bırakalım ve rutinin dışına çıkarak, en az bir kişiye el yazımızla mektup yazalım. Gerçek duygu ve düşüncelerimizi ifade edelim fakat özenle seçelim kelimelerimizi, bol bol yazalım nedense bir türlü söyleyemediğimiz güzel sözlerimizi. Zarfa koyup, kendi evimizin adresine de olsa postalayalım. Mektubun başında selam edip, hal hatır sormayı, sonunda ise “küçüklerin gözlerinden, büyüklerin ellerinden öperim” demeyi de unutmayalım.
Sizi “saçmalamakla” itham edecek bir yakınınız çıkarsa, tavsiyem şudur:
“Eğer yapabilirseniz, herkes birbirine takılmış bir yönde giderken, kitleleri izlemeyecek gücü vermeye çalışın ona. Ve uluyan insan kalabalığına kulaklarını tıkamasını öğretin.”