"Bir başıma kalsam şeh-i devrâna kul olmam / Vîrân olası hânede evlâd u ıyâl var"
Dertli (d. 1772, Bolu - ö. 1846) Halk ozanı
Kısacası yetenek, uygunluk, yaraşırlık, kifayet ve yeterlilik diyebiliriz. Tarih boyu başta din olmak üzere, devletler, felsefeciler ve iş erbabının en önemli meselesi liyakat konusudur.
Yeryüzünde ilk kan akıtılması bile belki liyakat meselesindendir. Hatta Yusuf peygamberin kardeşleri dahi kendilerini sevgiye ve sevilmeye daha liyakatli görmüşlerdir. Bir ayette bu konu şöyle anlatılır: Peygamberleri onlara “Allah size Tâlût'u hükümdar tayin etti” dedi. Onlar ise, “O bize nasıl hükümdar olabilir ki?” dediler. “Biz hükümdarlığa ondan daha lâyıkız; çünkü onun servetten fazla bir nasibi yok.” Peygamber dedi ki: “Allah onu size üstün kıldı, ilmini ve gücünü arttırdı. Allah egemenliği dilediğine verir. Ve Allah'ın lütfu geniş, ilmi sonsuzdur.” Bakara, 247
Liyakat tartışması Arap toplumu tarafından peygamberlik müessesinde dahi söz konusu edilmiştir: “Yine şöyle dediler: “- Şu Kur'an, iki memleketten (Mekke ve Taif'den) bir büyük adama (mal ve mevkii büyük bir kimseye) indirilseydi ya!” Zuhruf, 31
İnsanlık tarihinin en önemli hususu bu liyakat meseledir. Bu konu sonuç olarak ele alındığı müddetçe çözüme kavuşturulamaz. Önce liyakatli insanı nasıl yetiştireceğiz sonra ise nasıl tercih metodu kullanacağız. Tarihimizde III. Ahmet’in hayat hikayesini ve patrona Halil isyanlarını okuyup sonuçlarıyla değerlendirenler liyakatsizliğin nasıl canlara ve saltanatta ki sarsılmaya sebep olduğunu okuyacaktırlar.
Biz batı ve batılı hayat tarzına karşı görünürken öbür taraftan batılı akademisyen ve yurt dışından getirilenleri devletin büyük kadrolarına tayin edip el üstünde tutmaktayız. Bu sebeple gönüllü esarete el ve boyun uzatmaktayız. İşin diğer tarafı ise bizlerin okulları ve hayat tarzı dünyaya fikir ve uygulama insanı yetiştirecek kapasite de olmamasıdır. İnsanın cins ve ırkı değil asıl olan onu yetiştiren zihniyetin kim olduğudur.
Yurt dışına hicret bir anlamıyla kötü olmasa da diğer taraftan yerelliğin kaybolduğu hayat tarzlarından müşahede edilmektedir. 1980 ve 90'lı yılların ünlü hocanın oğlu, Milli Piyango Genel Müdürü olmuştu. Mehmet Akif der ki Ayasofya imamı dış siyasetten konuşurken, Almanya büyükelçimiz ise tefsir yazmakla meşguldür. Bu sebepledir ki yıkılıyoruz der. Liyakatsizliğin en acı tarafı ise din adına yapılan eğitim, görev ve benzeri alanlardakidir. Hele de bu kayırmayı üst düzey seviyesindekiler yapınca sözün bittiği yerdeyiz demektir.
Liyakatsizlik yayıldıkça eğitim süreleri uzamakta ve maliyet ile ömür hızla zayi olmaktadır. Üstüne üstlük liyakati yok diye görevden alınan ekâbir, ömür boyu çalışmadan yıllarca üst düzey bankamatik memuru olarak maaş almaktadır.
Acaba din bu konuda ne söylemektedir
Geçen hafta hava yolu şirketlerinde çalışan bir genç intihar ederken şu notu bırakmıştır: “Kendimi bir araç gibi kullanılmış hissediyorum. Tüm çabalarıma rağmen, başarısızlıkla karşılaştım artık yıkıldım. Duygusal bir uçurumun içinde kaybolmuş durumdayım. Artık içimde hiçbir umut ışığı kalmadı. Bu ağır yük altında, duygusal olarak tamamen tükenmiş durumdayım. Kendi iç dünyamda yalnızca boşluk hissediyorum. Son veda...Umarım hayatınızda bulunan nüfuslu insanlara, güçlerini kullanıp kendilerini Tanrı sanmalarına engel olursunuz. Bunun yolu korkmadan dik durmak ve kulluk etmemek.”
Evet gerçek dindarlık liyakattedir. Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Cemaata Kur’an’ı en iyi bilen ve okuyanları imam olsun. Kur’an bilgisinde eşit iseler, sünneti en iyi bilen; eğer sünnet bilgisinde de denk olurlarsa, önce hicret etmiş olan; hicret etmekte de aynı iseler, yaşca en büyükleri imam olsun. Hâkim ve yetkili olduğu yerde kişiye, izni olmadıkça bir başkası imam olmaya kalkmasın. Hiç kimse, başkasının evinde, izni olmadıkça ev sahibinin özel yerine oturmasın.” (Müslim, Mesâcid 290)
Bu hadisi şerif bize hayatımıza dair çok büyük dersler vermektedir. Şimdi öyle bir dünyada yaşıyoruz ki yağcılık yapan, sosyal medyadan fotoğraf çekip yayınlayan, şahsiyet eğitimi ve görev kabiliyeti zayıf insanların el üstünde tutulduğu dünyadayız. Gerçi eskiden de böyleydi. Şimdi gerçekleri söylemek zehir içmek gibidir.
Rızkına kani' olan gerdûna minnet eylemez
Âlemin sultanıdır muhtâc-ı sultân olmayan
Ziya Paşa