Necip Fazıl Kısakürek’in Kaldırımlar isminde uzun ve anlamlı bir şiiri vardır.
Kaldırımlar, ızdırap çekenlerin annesi,
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur ses kesilince sesi,
Kaldırımlar, içimde uzayan bir lisandır.
Kaldırımlar belediyelerin sorumluğundadır. Özellikle yaya kaldırımı dediğimiz alanların inşası, tamiri ve kullanım usulü belediyelerin inisiyatifindedir. Zabıtaların görevlerinden biri de “ Umumi yerlerde belediye nizamlarına aykırı olarak seyyar satışta bulunan kimseleri ve başkalarının ticarethane önlerini de kapatacak şekilde yaya kaldırımlarını, izinsiz işgal edenleri men eder, taşıtların durmak, duraklamak ya da park etmek suretiyle yolları, herkesin gelip geçmesine mahsus yerleri ve yaya kaldırımlarını işgallerini önler, umumi yol, kaldırım ve meydanlarda izinsiz olarak gazete, dergi ve kitapların yerde teşhir edilerek satışını önler” hükümleri yasada sayılmaktadır.
Vasıtaların gelişmesi ve çoğalması, insan nüfusunda ki artış vesilesiyle kaldırımların yapımı ve kullanımı önem arz etmektedir. Yol ve kaldırım kullanımı dindarlık ve medeniyet ölçülerinden biridir. Maalesef musalli olan esnafın bazıları dahi dükkânlarının eşyalarını kaldırımlara çıkararak satışa arz etmektedirler. Ne cami bahçelerine saygı var, ne de yol boyu kaldırımlara saygı var. Öncelikle eğitim gerekir. Daha sonra uyarı, tedbir ve son olarak da ceza gerekmektedir.
Yaz mevsimi münasebetiyle bazı iş yerleri sandalye ve masalarını yaya kaldırımlarına koyarak ticaret yapmaktadırlar ve zamanla da hak sahibi olduklarını da iddia etmektedirler. Kaldırımlardan engelli ve çocuk arabaları, yaşlı, genç ve aileler, hareket halinde olduğuna göre ciddi bir durumla karşı karşıyayız. Virüs sebebiyle bazı işletmelerin insan sıra kuyrukları ve banka ATM’lerinin sıra kuyrukları da oldukça engel teşkil etmektedir. BDDK bu bankaların para vezneleriyle ilgili düzenleme yapması gerekir. Yaya kaldırımları işgal edilmiştir.
Bu konuda ilk iş insana düşmektedir. Ben cami önünde ki esnafı dahi uyarsam alınganlık sebebi oluşuyor. Kimse uyarıyı ciddiye almıyor. İş kanuni uygulamaya kalıyor. Bunun da muhatabı belediye ve zabıtalardır. Meselenin zor fakat imkânsız olduğunu sanmıyorum. Beş yılda birkaç kez kontrol yeterli olmuyor. Takip ve devamlılık gerekiyor.
Afet, darbe, bayram ve tatil günlerinde ki başıboşluk kalıcı oluyor. Doğrusu esnafta birbirine zarar veriyor. Aralarında üzücü tartışmalar oluyor.
Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem : “Yol ve sokaklara oturmaktan sakınınız ”buyurdu. Sahâbîler:
– Ya Resûlallah! Bizim yol ve sokaklara oturmaktan vazgeçmemiz mümkün değil, çünkü lüzumlu işlerimizi orada konuşuyoruz, dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem :
–“Vazgeçemiyorsanız ve mutlaka oturmak zorunda kalıyorsanız, o halde yolun hakkını veriniz” buyurdular. Bunun üzerine:
– Yolun hakkı nedir ki, ya Resûlallah? diye sordular. Peygamberimiz:
–“Gözü haramlardan korumak, gelip geçene eziyet vermemek, verilen selâma mukabelede bulunmak, iyiliği tavsiye edip kötülükten sakındırma vazifesini yerine getirmek” buyurdular.
Rabbimiz buyuruyor ki "Öyle ise, dedi (Şeytan), beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onlar (saptırmak) için senin doğru yolunun üstüne oturacağım" (A'raf, 7/16)
Ebû Berze radıyallahu anh'den nakledildiğine göre o demiştir ki, Ben:
-"Ya Nebiyyallah (Ey Allâh’ın Elçisi) bana yararlanabileceğim bir iş öğret" dedim. O sallallahu aleyhi ve sellem: “Müslümanların yolundan onlara sıkıntı veren şeyleri kaldır” buyurdu.
Her zamanki gibi kaldırımların işgalleriyle karşılaşıyoruz. Ben dostane uyarıyorum, bu kuralsızlık ilahi bir hakkın çiğnenmesidir. Komşuyla aramız açılır. Düşmanlıklara sebeptir. Cezayı gerektirir. Kalplerde ki sevgiyi azaltır. Hepimizi göreve davet ediyorum.