Ortancalar, Menekşeler, Yaseminler Arasında Geçen Mutlu Bir Çocukluk Benimki Babalarına Hürmeten Alınan Soyadı: İliyadis
1934’te babaları İlia Usta’nın ölümü ile iki genç kardeş (babam Kriton ve amcam Yorgo) hayatta yalnız kaldılar. Akrabaları yoktu. Annelerinin doğum yeri Yunanistan Samos adasıydı. Anneleri 28 yaşında Adapazarı’ndayken ölmüş, sonraki yıllarda yakınlarını hiç görmemişlerdi. Hacı İlia’nın da hayatta kalan yakını yoktu. Tümünü çocuk iken geçirdiği zor yıllarında kaybetmişti. Yalnız bir çocuk, yalnız bir genç olarak büyümüştü. Belki de karakter sertliğinin sebebi çocukken onu kucaklayacak, sevecek bir büyüğü olmadığı idi.
Hayatta başardıklarına gelince, azimliliği, çalışkanlığı ile hayatta olmayan yakınlarına varlığını ispat etmek istemesi duygusu idi diye düşünüyorum. Bunu ifade etmemin nedeni, her iki gencin de yalnız kaldıktan sonra babaları ile birlikte yaşadıkları yıllarda ondan miras aldıkları özgüven, çalışkanlık ve azimle, hayatlarına devam edip ona laik bir evlat olmaya gayret göstermeleri idi. Her fırsatta babalarına olan minnetlerinden bahsederlerdi.
1937’de soyadı değiştirme kanunu yürürlüğe girdikten sonraki yıllarda, Nikolaidis soyadını bırakıp babalarının ismine hürmeten İlyadis soyadını alırlar, bu isimle tanınırlar.
----
KRİTON’UN ERZURUM AŞKALE’DE YOL YAPIMINDA GEÇEN ÜÇ YILLIK ASKERLİĞİ
Askerlik görevlerini yaparlar. Babam Kriton 1939-1941 yılları arasında vatani görevinin bir kısmını Erzurum Aşkale mevkiinde yol yapımında yaptı. Bu dönemden çok iyi iki Rum arkadaş edindi. Derin kardeş bağları oluştu aralarında. Birisi sonradan Mabel Çikolata Fabrikası’nı kuran Mihalis Payıotis’ti (2011 yılında 93 yaşında vefat etti), onu babam gibi sever sayardım, o da beni Kriton’un emaneti gibi görür, severdi ablamla beni. Diğeri Dimitri Karamanopulos, 100 yaşına yakın vefat etti. İyi bir arkadaş üçlüsü teşkil ediyorlardı. Çocukları ile ahbaplığımız bugüne kadar devam ediyor.
YEŞİLÇAM’IN ÜNLÜ SES MÜHENDİSİ YORGO, MARMARA FİLM STÜDYOSU’NU KURUYOR
Amcam ikinci dünya savaşı başlamadan, dublaj eğitimi görmek için Almanya’ya çalışmaya gider. Döndükten sonra Marmara Film stüdyosunu kurar. Dublaj, film yıkama işine başlar.
Babam Kriton askerlik dönüşü önce Akın gazetesinde muhabir, sonra Foto Süreyya ve Foto Ar'da laborant olarak çalışır. Yorgo stüdyoyu kurunca, onunla birlikte çalışmaya başlar. Sinema hayatına kameraman olarak 1944’te Deniz Kızı filmiyle başlar.
Bu seneler zarfında Yorgo çok genç yaşta ilk evliliğini yaptı. Oğlu doğduktan sonra da boşandı. Kardeşler Ayaspaşada’ki evde kalıp hayatlarına devam ettiler. Bu arada yaptıkları işler, kullandıkları teknikler, sinemada değer kazanmaya, dikkati çekmeye, isimleri duyulmaya başladı.
----
GENİŞ AİLE: 1947’DE ELENİ VE İLİA, 1954’TE İVİ VE NİKO DOĞUYOR
Kriton annem Sesil ile 1944’de, amcamın ikinci eşiyle Tarabya’da yazın oturdukları sayfiye evinde tanışarak 1946’da evlenirler. 1947’de ablam Eleni, 1954’te ben doğdum. Amcamın da aynı tarihlerde iki oğlu doğdu.1947 İlia, 1954’te de Niko.
İki kardeş evlendiklerinde evi gelişigüzel ikiye ayırdılar. Mali durumları doğru dürüst bir restorasyon uygulamayı müsaade etmiyordu. Bu arada 1942’de varlık vergisi de ödemişlerdi. İlerde evi ikiye ayıracak yenileme parasını çalışarak biriktirmeğe başlarlar. Bu yenileme 1952 yılında gerçekleşir.
Evi ve bahçeyi yukarıdan aşağıya ikiye bölerler. Bu işler bitene kadar başka eve taşınırlar. Uzun süren yenilenme işi bittiğinde artık her ikisinin de müstakil evi ve bahçesi vardır. Her iki evin ön kısmında, demir giriş kapısının bitişiğinde ufak birer yapı inşa edilir. Bu yapılar ileriki yıllarda iki kardeşin arabalarını muhafaza ettikleri, garaja dönüşür. Bizim garajın arka kısmında penceresi olan bir de ufak oda vardı. Babam bu odada kendi sermayesi olan sinema makinalarını muhafaza eder, bakımlarını kendisi yapardı. Tümü deri kılıfların içinde muhafaza edilen ağır makinalardı. Çekimi olduğu günlerde iki asistanı film şirketinin minibüsü gelmeden evvel eve gelirler, annem veya babam, üst kattan garajın ve arka odanın anahtarlarını atarlar, günaydınlaşırlar, asistanlar, bahçe içinde de ikinci bir kapısı olan garajdan makinaları, arka arkaya bahçeye çıkarıp dizerler, minibüs geldiğinde de babam onların yanına gider, son kontrolü yapar, odanın ve garajın kapısını kilitler, hep birlikte minibüse biner çekim platosuna giderlerdi.
BAHÇEMİZDEKİ ORTANCALAR, MENEKŞELER, YASEMİNLER ARASINDA GEÇEN BİR ÇOCUKLUK BENİMKİ
Bahçeler bakımlı idi. Evi ikiye ayıran duvarın dibi, dış demir kapıdan arkadaki evin giriş kapısına kadar renk renk gül fidanları ile doluydu. Yediveren kadife güllerin kokusuna doyum olmazdı. Bahçenin girişinde bir elma ağacı ile Nisanda çiçek açan iki tane de Paskalya ağacı vardı. Bahçenin diğer bölümünde ortancalar, menekşeler, yaseminler, mevsimine göre ekilen ufaklı büyüklü birçok çiçek vardı. Amcamın bahçesinde çiçeklerden başka, tatlı su balıkları olan bir havuz ile kümes, bir de Can erik ağacı vardı. Bahçelerimizin bakımını yıllarca Beşiktaş’tan gelen Osman Efendi üstlenmişti. Gübreleri koyar, ilaçlamaları, budamaları yapar, genelde ayda bir uğrardı. Ölümünden sonra başka bahçıvan almadık, bahçenin bakımını biz üstlendik.
Evin ikiye bölünmüş hali dıştan hiç belli değildi. Yenilenme esnasında dış kısmı yeniden boyanmış, işlemeli pervazları tamir edilmiş, eski halini korumuştu. İki ayrı ev olduğu dıştaki değişik iki demir kapıdan, değişik esas ev kapılarından, bahçe girişindeki iki yapıdan, aradaki duvar setinden ve tabii ki ev numarasından belliydi. 53’te Kriton, 55’te Yorgo ikamet ediyordu.
----
EN YAKIN ÇOCUKLUK ARKADAŞIM BİR TÜRK KIZIYDI: NUŞİN
Bizim ikamet ettiğimiz evin giriş katı, restorasyondan 1962 yılına kadar günlük hayatımızı geçirdiğimiz bir kattı. İkinci kat sonradan çok iyi arkadaş olduğumuz bir Türk ailesine kiraya verilmişti: Bedii ve Kamuran Artun. Kızları Nuşin bizim evde doğdu. Bugün başarılı bir iş kadını olan Nuşin, benim ilk çocukluk arkadaşımdı. İlişkimiz samimi olduğundan, aradan geçen yıllarda birbirimizden uzaklaşmamıza rağmen, 45 sene sonra onu arayıp buldum, karşılıklı gidip gelmeler başladı. O zaman ailelerimizle birlikte yaşanan güzel günlerin hatıralarını konuşarak anılarımızı canlandırdık.
EVİMİZDE BABAMIN KARANLIK ODASI VE ORTALIKTA KURUTULAN RESİMLER
Evin giriş kapısının iç tarafından, arka tarafta yukarı çıkan merdiven başına kadar, oda kadar geniş ve uzun bir hol odası vardı. Bu holün solunda, bahçeye nazır geniş bir oda, hol de mutfak ile banyo, devamında da arka bahçeye bakan penceresi siyah boyalı, babamın tam teşekküllü laboratuvar odası vardı. Karanlık oda dediğimiz bu odada babam, ek iş olarak, çektiği filmlerin resimlerinin banyosunu da yapıyordu. Bu odada bir de,16mm’lik sesli bir sinema makinası vardı. İlerde bundan bahsedeceğim. Babam bu odada çalışırken, ondan bu işi öğrenen annem de ona yardım ederdi. Resimler yıkandığında, kurumak için holde ve karanlık odada yan yana dizilen büyük tahta çerçeveli camlarda kurumaya bırakılırdı. O ilaç kokusu hâlâ burnumda. Evin içindeki bu dağınık manzara bizim için olağandı, yadırgamazdık.
Ön oda biz çocukların hem uyuduğu hem günümüzü geçirdiğimiz oda idi. Önündeki iki pencere çiçek dolu bahçeye bakıyordu. Yoldan hiç gözükmüyordu. İlerisinde dışı ortancalarla kaplı, garajın arka tarafına bakıyordu. Sağ penceresinin önünde, sonraki yıllarda boyu üst kata kadar yükselen kokulu asma bir gül
ağacı vardı. Yazın bahçenin tadına doyum olmazdı. Kış aylarında ise holde yanan Şakir Zümre kok sobası, açık duran ön odayı ve arka tarafı gayet güzel ısıtırdı.
EVİMİZDEKİ YATILI YARDIMCI MAKBULE ÂŞIK OLDUĞU GENCE KAÇINCA KIYAMET KOPTU
Ben on bir - on iki yaşıma gelinceye kadar, evimizde daima yatılı yardımcı bir kız bulunuyordu. Bunlar ev işlerinde anneme yardım ederlerdi. Annem bu kızların çeyizliklerini bir sandıkta toplar, evlenme çağına geldiklerinde, güzellikle bizden ayrılırlardı.
Maalesef sonuncusu, kanı kaynayan Makbule’miz, ailesinin razı olmadığı birisine âşık olur onunla kaçar... Adeta kıyamet kopar tabii ki.
Bu hoş olmayan durum bizi ailesine karşı zor durumda bırakır. Ailesi ile aramız açılır. Babam bu olaydan sonra, yatılı kimseyi almak istemedi.
Kanı kaynayan Makbule’mizden sonra dışarıdan haftada bir eve bir yardımcı gelir, el birliği ile iş bölümü yapar, işimizi kendimiz görürdük.
Annemle babam en üst katın arka odasında yatarlardı. Bu katı teferruatlı olarak ilerde anlatacağım.
Holün bittiği yerde üst katlara çıkan merdivenin alt kısmında ufak bir sandık odası, yanında da arka bahçeye çıkan kapının dışında, o günlük hali ile kömürlük olarak kullanılan ufak bir yapı vardı.