Felekten bir gün çalınca kendimizi mahcup mu hissederiz bilmem; mutluluğumuza, aldığımız keyfe açıklama getirmeye çalışır dururuz; dünyanın derdini, tasasını, yükünü taşırken hayat bize  mahcubiyet duyarmış gibi! Sanki yüce Yaradan;  günü, güneşi, sevmeyi, sevilmeyi, gökyüzüne bakıp da kısık gözlerle gülümsemeyi bize hediye etmezmiş gibi. Sahi niye çekinir, kusur sayarız felekten bir  gün çalmayı?

         Oflaya, poflaya uyuyup uyandığımız, o günün sorumluluğu ne ise yapmaya erindiğimiz, etrafımızdan duymaya can attığımız fuzuli meselelere aklımızda yer açtığımız, aynaya bakıp yansımamızda bir aslan ya da dünya  güzeli bir kadın göremeyince sahte  bir  kibirle aynalara  kalayı bastığımız, kendimize bile  haset ettiğimiz, olana  şikayet- olmayana isyan ettiğimiz, haklıya  hakkını çok görüp emanete  hıyanet ettiğimiz, sözümüzün değil de  nefsimizin esiri olduğumuz, her durumda  yerim dar- yenim dar dediğimiz, pire için yorgan yakıp çoğu kez  baltayı taşa vurduğumuz, yani günün anasını ağlattığımız için “felekten bir  gün çaldığımızda” kendimizi suçlu hissediyor  olabilir miyiz? Oysa 365 gün… Her döngüde, Tanrı izin verirse bir 365 gün daha…

        Sözün geldiği yer 2024’ün sonu değerli okurlar. Feleğin hanesinden bir günü çaldığımızda, hayata  mahcup olan biz, günün hakkını vererek  helalinden yaşadığımıza  inanıyorsak, içimiz rahat, vicdanımız temizse 365 günün her 24 saatini çalalım mümkünse; ne hırsız derler ne de  arsız, merak etmeyin.

        Hayır, mutluluk, umut getir bize yeni yıl. Biz, bize kefil olalım; sen de onca dönüp durmanın hakkını ver.