Her erkeğin bir kadın gölgesi ve her kadının da bir erkek gölgesi saklı tuttuğu ruhlarımız, insanı tanımlar. Özellikle erkek cephesinden bakıldığında, ruha ilişebilecek bir kadınla tamamlanmak ilk ihtiyaçken ikinci gerekliliği pek az erkek hisseder kendinde. Bu gereklilik, dişil yaratının ürünleri olan sanat ve edebiyat ile yetkinleşmektir. Savım doğru olmalı ki şiddetin ve öfkenin barındığı yer çoğunlukla erkek ruhu oluyor. Savım doğru olmalı ki yüzyıllar, bu ruha sahip nice erkeği, kadının düşmanı ilan ediyor.

       Aynı yüzyıllar, sanat ve edebiyatı ruhuna kalkan yapan ender erkeklerden de  haber  veriyor bizlere. Bu bağlamda uzağa gitmeden her millete nasip olmayan bir kimliğin sahibine, Mustafa Kemal’e, bakalım derim.

        Bahsimiz onun liderliği, askerî dehası, öngörülü zekâsı, vatansever kişiliği olmasın da kılıç ve kalemin uyumundan doğan ruhu olsun. O ruh ki her dem şık ve çekicidir ve her yaştan kadını cezbeder.

       Yirmili yaşlarımda Sadi Borak imzalı “ Öyküleriyle Atatürk’ün Özel Mektupları” isimli kitabı okuduğumda, Mustafa Kemal’e olan hayranlığım daha ne kadar artabilir, diye sormuştum kendime. Elliye merdiven dayadığım şu sıralar, erkek figüründen yola çıkarak yine düşünmekteyim.

      Dört başı mamur koşullarda dahi, sevgide çiçek açamayan erkek kimliğine nazaran kurşun ve şarapnel sesleri arasında nasıl olup da gül bahçesi derilebileceğini anlatan birçok mektup yer alıyor kitapta. Okudukça açılan, açıldıkça kendini ele veren nice sevgiler, sevecenlikler, kıskançlıklar Ata’nın üniformasından ziyade asıl zırhı olmalıydı sanırım. Kısa lakin hedef ve başarı dolu yılların iz düşümünde, nice harbin yorgunluğunu taşıyan bu eşsiz liderin, mahallesindeki ilk aşkından tutun da  dönemin aristokrat ailelerine mensup, eğitimli hanımefendilerinden aldığı tutku ve aşk kokan mektupları okurken ruhumu o kadınlarla bir etmeden duramadım defalarca.

       Düşünün ki ilk aşkı, Selanik Merkez Kurmayı Şevki Paşa’nın kızı Emine Hanım, yıllar sonra kendisiyle gerçekleştirilen bir röportajda Yılmaz Çetiner’e:

       “Gaziyi sevmek ne demek? O, bir ilahtı benim için. Ona tapıyordum.”diyor ve ekliyor:

       “Bir gün üzüntü içinde, kendisine yakın dostlar vasıtasıyla haber gönderip Harbiye’ye ne zaman gidiyorsun? diye sordum. Bana kendi el yazısı ile gelen cevap şuydu:

        “ Bu dakikada vapura biniyorum. Bu ân-ı meş’um,(kötü an) bize kan ağlatacak. Bendeniz sizi unutmayacağıma vicdanen yemin eder, sizden de aynı vefayı beklerim. Allah’a ısmarladık. M.Kemal…”

         Ve aynı kitapta okuyorum Ata’nın “Eminem” şarkısını çok sevdiğini, dost meclislerinde, herkesin gönlünde bir Emine yatar, dediğini.

          Kitapta sayfalar ilerliyor ve top sesleri, şarapnel seslerine karışırken Madam Corinne görünüyor Gazi’nin mektuplarında. Madam Corinne, Yüzbaşı Ömer Lütfi Bey’in dul eşidir. Aslen İtalyan, sonrasında Türk tabiiyetine giren bu hanım, uzun süre hükümet hizmeti vermiş olan ve Balkan Harbi’nde şehit düşen Liyakat Madalyası sahibi Albay Doktor Luigi Bey’in kızıdır. Paris Konservatuvarı’ndan mezun, çok iyi piyano çalan, İtalyanca  ve  Fransızca’dan sonra Türkçe’yi de iyi derecede  konuşan, zeki ve  ince  bir  kadındır. Karşılaşılan dost  meclisleri, geniş kültürlü bu kadının Ata’ya  hayran kalmasına, bu hayranlığın da  aşka dönüşmesine  yetmiştir.

        Cepheye ulaşan sayısız mektuba cevaben Mustafa Kemal’in yazdıklarından seçtiğim başlıklarda büyük asker, kılıcının gölgesinde tuttuğu kalemiyle şöyle der:

        “ Zarfın üzerinde senin yazını görünce yüreğim sevinçle doluyor.”

          “Her an seni düşünüyor, beraber olduğumuz anları zevkle hatırlıyorum.”

           Ateş yağmuru altında kısa bir mektup:

          “Bana göndermek lütfunda bulunduğunuz kitapları ve hediyeleri aldım. Bana roman adları bildiriniz.”diyor ve ekliyor:

           “Burada hayat o kadar sakin değil. Gece gündüz, her gün çeşitli toplardan atılan şarapneller ve diğer mermiler, başlarımızın üstünde patlıyor. Kurşunlar vızıldıyor ve bomba  sesleri toplarınkine  karışıyor. Gerçekten bir cehennem hayatı yaşıyoruz.

            Madam Corinne ile “Fransızcam üzerinde hiç bir hayal kuramıyorum. Bu dili Türkçe kadar bilseydim size karşı samimi bağlarımı daha zarif ve daha seçme bir şekil altında ifade etmeye muvaffak olurdum.” diyerek yürüttüğü bir dizi mektuplaşma, Gazi’nin bir yandan erkeksi hissiyatını, öte yandan gündeme dair nice siyasî ve askerî gelişmeyi, bir entelektüel kadın kimlikle paylaşabildiğinin işaretini veriyor okura.

            1921 tarihli mektuplarda Paşa’yı; Sevr’den Klikya sorununa, Yunanlıların ilerlemesine, Misak-ı Millî meselesine kadar bir dolu ülke gerçeğini Fransız gazeteci Madam Berthe Gaulis ile hem paylaşır hem tartışır görürüz. Lakin o yazılarında da Mustafa Kemal, satır aralarında erkektir, zariftir ve dahi çekicidir.

          Yıl 1915…

           Bu defa Madam Hilda Christianus ve ailesine yazılmış olan mektuplara yer veriyor kitap:

          “Düşmanı yere serdikten sonra hemen ziyaretinize geleceğim.”der ve ekler mavi gözleriyle kalemine can vererek:

            “ Psikolojik bir hadisedir ki insan, hayatta bazı dostlukları elde edebilmek için fevkalade çalışmak ve fedakârlıklar yapmak zorundadır. Mesela siz bana sormuştunuz, siz ne zaman albaylığa terfi edeceksiniz, diye. Benim cevabım da şu olmuştu, “Bu bir harp meydanında kazanılır.” Siz de bana mukabele ettiniz: “ Bunu ispat ediniz.” Sizin arzunuza uyarak beş günden beri albayım.”

             Yüzyılın en büyük lideri, bu satırlarda bile erkek ruhuna tutunan bir gerçeğin gizini ortaya koyuyor; kadın tarafından yüceltilen hatta kışkırtılan erkek, bu itici güçle ulaştığı dağın doruğuna pek yakışıyor.

           Mektupların tamamına dokunabilmeyi dilerdim bu anlatıda. Ancak bu niyetim, amacımı gölgeleyebilirdi.

           Kılıçla kalemin uyumuydu çıkış yerim ve bir erkeğin, ruhuna hangi zırhı giydirip savaştığı. Savaşmak diyorum zira yeryüzünün en güzel savaşı, bir kadın ile erkeğin arasında gerçekleşen savaştır. Kılıcın kalemle buluştuğu bu zarif iklim, bu ölesiye ardından gidilesi tavır, sevmenin sevilesi dilini öğrenemeyen Havva’nın Âdem’ine bir rol model olmasın mı?