“Hâkim insanlar arasında vuku bulan anlaşmazlıkları şer’i hükümlere uygun olarak çözümlemek üzere veliyyü’l-emr tarafından tayin olunana kimsedir.”, “Dinin gösterdiği adaleti yayan, zulmü yok eden ve hiçbir tarafa meyletmeksizin şer’i hadleri yerine getiren ve sünnet yoluna giden kimsedir.”
Hz. Peygamber, Hz. Ali’ye “Önüne iki taraf oturduğu zaman ilk defa işitiyormuş gibi her iki tarafı da dinlemeden sakın karar verme. Bir taraf sana meseleyi değişik göstermek isteyebilir” diyerek öğütte bulunmuştur.
Hz. Peygamberin hanımı Ümmü Seleme’den rivayet edilen bir Hadis’e göre “Allah’ın Elçisi buyurdu ki: Şüphesiz ben de sizin gibi bir insanım. Siz bana anlaşmazlıklarınızı getiriyorsunuz. Olur ki bazılarınız delilini bazılarınızdan daha ustalıkla ve anlaşılır bir şekilde ifade eder ve ben de onun lehine hüküm veririm. Bununla birlikte kimin lehine, kardeşinin hakkından bir şeye hükmedersem sakın ondan bir şey almış olmasın. Ben verdiğim hükümle ona ancak bir ateş parçası vermiş olurum.” Bu Hadis’e göre Hz. Peygamberin yargılama yapıp hüküm verdiği anlaşılmaktadır.
Halifeliği devrinde Hz. Ali, el-Eşter enNehai’yi Mısır’a vali olarak atamış ve bu kişiye Mısır’da hâkim ataması için yetki vermiştir. Hangi kimseleri hâkim olarak ataması konusunda ise şu şekilde talimat vermişti: “Daha sonra insanlar arasında hüküm vermek için halkın arasından her meseleye açık, hasımlara karşı yenilmeyecek, hatasında ısrar etmeyen, hakkı öğrendiğinde rahatça ona dönebilen, nefsini tamahtan koruyabilen, meseleyi yüzeysel değil derinden kavrayan, halk arasında en çok şüphelerden kaçan, hükümde delillere dayanan, işleri açığa çıkarma hususunda en sabırlı, hükmün belirlendiği sırada en cesaretli olan, tartışmalarda böbürlenmeyen ve gururlanmayanlardan kadılar seç. Doğrusu bu vasıflara sahip olan insanlar çok azdır.”
Halife Ömer b. Abdülaziz ise hâkimlerde bulunması gereken özellikleri şöyle saymıştır: “Kadıda beş özellik bulunursa kemale ermiş sayılır. Bunlar ilim, tamah etmemek, yumuşak huyluluk, imamlara iktida etmek (Hz. Peygamber ve Raşid halifelerin görüşlerine tabi olmak) ve bilginlerle birlikte oturmaktır.”
Hz. Peygamber, Muaz’ı göndermeden evvel bir sınava tabi tutmuş, yargılama yaparken nasıl hükmedeceğini sormuştur. Muaz, “Allah’ın kitabı ile hükmederim” demiştir. “Eğer Kur’an’da hüküm bulamazsan nasıl hükmedeceksin” sorusuna ise “Allah’ın elçisinin benzer konuda verdiği hükümlere bakarım.” “Peki, orda da hüküm bulamazsan? ” sorusuna ise “ O zaman da içtihad ederim.” diyerek cevap vermiş. Bu cevap üzerine Hz. Peygamber çok sevinmiş ve Allah’a dua ederek Muaz’ı göndermiştir.
Fetâvâyi Hindiyye’de hâkime yakışan sıfatlar şu şekilde sıralanmıştır:
1. Allah’tan korkmak
2. Hak ile hükmetmek ve bozuk hüküm vermemek
3. Rağbeti ve korkuyu bırakmak
4. Rabbine olan itaatini her şeyin üstünde tutmak
5. Yaptıklarını sadece sevap kazanmak amacıyla yapmak
6. Hakkın acı veren azabından kaçınmak
7. Hikmete ve açık konuşmaya uymak.
“Kral II. Kambises, rüşvet alan yargıç Sisamnes’in derisini yüzdürerek öldürmüş ve Sisamnes’in oğlu Ottanes’i aynı göreve atamış, atarken eski yargıcın derisini yargıçlık sandalyesinin üzerine gerdirmiş ve yeni yargıca da, nasıl bir sandalye üzerinde oturduğunu unutmamalısın, demiştir.”
Ebussuud Efendi “Mesele: Padişah hükmüne muhalefet eden Zeyd-i kadıya ne lazım olur? Elcevab: Padişah re’yinsiz şeriat-ı şerifeye muhalif yazılmış ise hakikat-ı hali der-i devlete arz etmek lazımdır.”
Ebussuud Efendi bu fetvasında hâkimlerin padişah tarafından verilen hukuka aykırı emirlere uymamasını ve bu aykırılığı ilgili mercilere bildirmesi gerektiğini açıklamıştır.