Şiir adam. Lebalep şiir hem de.
Siz bir kelime edin ona, o size, o konuda en az on beyit, yirmi kıta, yetmiş beş dize sıralayabilir.
Yürüyen şiir ansiklopedisi. Yüzlerce şiir yazmış, binlerce beyit hafızasında; içi dışı şiir ağabey.
İçi dışı edebiyat.
İçi dışı hikmet. Hikmet hikmet bakıyor gözleri. Gözü yüzü sözü. Hikmet Burcu’nda yaşadığından olmalı, bir ömür.
İddia ediyorum, - araştırılsın bulunsun - göbek adı, yüzde doksan dokuz buçuk ihtimalle Hikmet’tir. Her türlü iddiasına da varım.
Rubâî profesörü. Ahir Zaman Rubâîleri profesörü hatta. (Üniversitede edebiyat hocalığı etmişliği de var zaten. Hangi profesörden eksiği var ki bilgice. Belki fazlalığı bile vardır, mümkün bu.)
Rubâî formuyla her şey yazabilir; hikâye, öykü, roman, deneme, mektup, gezi yazısı, biyografi, portre. Evet evet, en çok da portre.
Yazdı da zaten. Onlarca, yüzlerce hatta. Ne de güzel yazıyorsun, yazdın be ağabey. Gıpta etmemek mümkün değil sana.
Portreler yazıyor da zaten. (Mehmet Aycı, ben, Muaz Ergü, Adem Turan, vesaire… Biz de portre yazarı olarak geçiniyoruz, şu yalan dünyada. Haddimizi aşarak. Asıl portre yazarı Bekir Abi aslında.) Ülkemizde Manzum Portrenin üstadıdır. Mehmet Şeker dostum benim için portrelerin efendisi diye yazmıştı. Sağ olsun. Ben de diyorum ki şiirle portrelerin efendisi Bekir Oğuzbaşaran Abimizdir asıl. Bihakkın hem de.
Hikmet bercestesi ağabey. Hayatını hikmet medeniyetine adamış güzel kalpli şair.
Dünya aşktan yaratıldı, amenna. Bunu en iyi şairler hissedebilir, anlayabilir, bilebilir. Aşkın hikmetini yani. Bundan olmalı, Bekir Abi, Aşk İle yazdı bir ömür. Aşk İle yazıyor da. Aşk adamı zira o. Aşkmen.
Necip Fazıl, bu ülkede beş kişiye sorulacaksa eğer, biri kesinlikle Bekir Oğuzbaşaran’dır. Necip Fazıl’ın Şiiri (1983), Necip Fazıl Gerçeği (2011) kitapları da bunun bir başka delilidir.
Poetika, pek bilinmez bizde. Herkesin duyduğu - ben de dâhil - ama içeriğini pek bilmediği bir kavramdır. Edebiyatımıza Şemsettin Sami ile giren ve Necip Fazıl ile adını sıkça duyuran poetika kavramı, şiir sanatı, şiir algısı demek, belki de en genel ifade ile. Güçlü bir şair, - en önemlisi de - Rubâî profesörü olarak, Bekir Oğuzbaşaran’ın poetikası nedir? Cevabını, Poetika Rubâîleri’nden okuyacaksınız, öyleyse. Demesi bizden.
Büyük Doğu’da neşvü nema bulan bendeniz için Kayseri, her zaman - üstadımızın diliyle söylersek -, iman ve aksiyon şehirdi. Hayran olunası, örnek alınası, gıpta edilesi şehir. Ve - tanıma sırasıyla da - beş kişiden ibaretti hayatımda: MTBB’den ağabeyimiz Mustafa Tekelli, önce romanlarından tanıdığımız sonra yüz yüze görüşüp ahbap olduğumuz Mustafa Miyasoğlu, şiirlerinden ve Necip Fazıl üzerine yazılarından şifahen bildiğimiz Bekir Oğuzbaşaran. 2005’te düzenlediğimiz Necip Fazıl’la İki Gün programında tanıyıp sevdiğimiz Yaşar Karayel. Ve son olarak da 2016’da 44 yazar Malatya’da buluştuğumuzda tanıdığım, kardeşliğime aldığım Şair Sergül Vural.
Büyük Doğu, Ne-Fe-Ka, Kayseri, edebiyat; bu dört yakın akraba kavramın bileşiminden, Mustafa Abi (Miyasoğlu) uçtu gitti ötelere, Bekir Abi (Oğuzbaşaran) kaldı yadigâr. Hep uzaktan takip ederdim, merak da ederdim, ne zaman yüz yüze karşılaşacağız bakalım diye. 1 Mart 2017’de, Yozgat’ta, bir Necip Fazıl Sempozyumunda, - ikimiz de birer bildiri sunmuştuk - şifahiyeyi vicahiyeye (Farisiler buna ruberu, gavurlar da facetoface diyorlarmış) çevirdik. İkimizin de kolları uzunmuş meğer, kırk yıllık dost gibi kucaklaştık. Doğrusu kırk yıllık dosttuk zaten.
Ama Bekir Abi ile asıl dostluğumuz, 2023 yılı 1-7 Ekim tarihlerinde, kırk kişilik bir heyetle gerçekleştirdiğimiz, TYB Ankara’dan Ardahan’a Kültür Kervanı programıyla gelişti. Beraber ağladık, beraber güldük. Beraber ıslandık, beraber üşüdük. (O biraz zayıfça giyinmişti. Ne hikmetse, hırka hediyemi de kabul etmedi, üşümeye yattı bir hafta.)
Şöyle çaktırmadan göz attım: Uzun upuzun, ince ipince, naif çok naif bir adam.
Hep olumlu, hep iyimser, hep müşfikti.
Yetmiş yedi yaşında olduğuna aldanmayın, ilgisi, bilgisi, okuması daha otuz yedilikti; öyle aç, öyle istekli, öyle biriktirici.
Ve tabii yüzlerce anı, hâtırayla dolu bir hafızaya sahipti, gördüm, müşahede ettim. Ağabeyimle gurur duydum.
Yedi gün yedi gece edebiyat konuşabilir, anlatabilir, tahlil edebilir. Etti de. Yedi günlük seyahatimiz boyunca, kilometrekareye otuz üç dize düşüren şairimizdi o.
Âşık Oğuz’umuz o bizim.
Oğuz dedik de; Erzurum’da sular seller gibi şehrini anlatan rehberimiz; M.Ö. 4000 yılında Oğuzlar Erzurum’a geldiler. Bu şehir 6.000 yıllık Oğuz şehridir, deyince, Bekir Oğuzbaşaran büyüğüme yaklaştım: Abi, Oğuzların kısa boylu olanları Erzurum’da kalmış, uzun boyluları sizin Kayseri’ye göç etmiş olmalı, dedim. Dev kahkahalarından birini daha attı Bekir Abi, Galiba haklısın Fahri, dedi, sonra etrafındakilere dönüp ekledi: Türkiye’nin en çok yüz güldüren yazarıyla beraberiz bu seyahatte.
Yedi gün yedi gece yollardaydık. Son dört kitabını hediye etti bizlere. Alicenap ağabey. Kitaplarını okudukça, bir hafta boyunca sarf ettiği sözlerini de hatırlayınca, kalbime düşen ilk cümle şu oldu: Bekir Abi, sözü demlemiş de öyle söylüyor. Harbiden ama. Söz Demi onun ağzından çıkan her şey.
Peynir ekmek, kavun karpuz, çay kahve ikram eder gibi, mısra mısra, dize dize, gazel gazel, kıta kıta, rubâî rubâi söyleyen bu güzel insan, Türk edebiyatının ayaklı ansiklopedisi adeta, yarım asırlık birikimini deneme ile değerlendirmez mi? Elbette eder, etmeli, etmişte işte: Denemeyi Deneme (2014).
Şaş Gazeli’nden: Bir gün ben giderim kuru yaş kalır. Aman ağabey, nereye? Edebiyatımızın çok ihtiyacı var, sana, daha. Ve bizim.
Şiiri şöyle tarif ediyor üstat Bekir Oğuzbaşaran: Yaratmak değil, keşif, gizli dili zamanın / Çiçek açmış biçimi, dünyâda her lisânın.
Onun bir ömür yazdıkları, Türkçenin çiçek açmış hâllerinden ibarettir.
Hikmet Burcu’nda bir ömür dolaşan Âşık Oğuz’umuz o bizim.
Tam da bu.