Günün ilk ışıkları felaketin boyutunu ortaya koydu, ilerleyen saatler aklımızın alamayacağı kadar geniş bir alanı etkisi altına almış. Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesinde saat 04.17’de 7,7 ve Elbistan ilçesinde 7,6 büyüklüğünde deprem olurken, Adana, Osmaniye, Malatya, Hatay, Şanlıurfa, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis ve Adıyaman başta olmak üzere çevre illerde yoğun bir şekilde hissedildi.
Neler yaşandığını anlayacağımızı düşünürken, gerçeğin çok daha farklı olduğunu da gördük. 10 ili etkisi altına alan ve soğuk kış şartları, yaşanılan ızdırabı ve çaresizliği bir kat daha da arttırmakta. İlk anlar deprem şoku ama ardından bölgeden gelen görüntüler, bize kendimizi hatırlattı. Acının tecrübesi ve sıcaklığı tazeliğini korumakta idi.
Hiç unutamadığımız anlar film şeridi gibi gözümüzün önünden geçti. Üzerinden geçen 24 yıla rağmen daha dün gibiydi…
İlk andan itibaren bölgeden gelen görüntüler, mevsim şartlarının ağırlığı yaşanılan acıyı katlamakta, arama kurtarma çalışmaları anında yaşanılan zorluklar kimi zaman çaresizlik karşısında kalınmasını kaçınılmaz kılıyor.
Maalesef ilerleyen saatler umudu kırıyor ve ölü sayımız artıyor. Her ilden farklı feryatlar yükselmekte, Hatay ili arama kurtarma ekiplerinin henüz ulaşmadığından dertleniyordu. Benzeri şikâyetler Adıyaman ilinden geliyordu.
Tüm ülke seferber olmuş, hem yardım kampanyası ve hem de arama kurtarma çalışmalarına katılmak üzere bölgeye akın etti. Sakarya’dan birçok arkadaşımız kendi imkânlarıyla oluşturdukları yardım araçları ile yola koyuldu, ağır kış şartları altında geçenini ilerleyen saatlerinde deprem bölgesine intikal ettiler.
İlk andan itibaren verilen acil kod ile tüm dünya yardım için seferber oldu.
‘Acının rengi, ırkı, dili, dini olmaz’ diye bir söz var ki çok katıldığımız bir sözdür. Dünyanın her neresinde bir felaket yaşanıyorsa aynı duyguyu hissederim. Hele ki 1999 Marmara depremini yaşamış ve o çaresizliklere tanıklık etmiş bizler için yaşanılan acılar, kendi yüreğimizde yaşanmakta.
Yardım için yollara dökülen insanlarımızda yaşadığı acı tecrübenin ve yaşadığı travmanın etkisi ile küçükte olsa katkıda bulunmak, insan olmaktan dolayı üzerine yüklediği sorumluluğu taşıma çabasında.
Bunu yaparken de herhangi kriter değerlendirmesi ve ayracı olmadan, tamamen insani vazife diye yardıma koştu. Böylesi zor anlarda ulus olarak farkımızı ortaya koymayı, dayanışmanın örneklerini vermeye bildik.
Her ne kadar AKP sözcüsü Ömer Çelik, “Cumhur ittifakı olarak hepimiz sahadayız. Cumhur ittifakının teşkilatları sahadadır, bütün arkadaşlarımız istenildiği takdirde yardımcı olacak şekilde çalışmalara yardımcı olmaya çalışıyorlar” diye bölen, kutuplaşma içeren günün öneminden uzak sözler sarf etmiş olsa da maksadını aşan ifade olarak tarihin kirli sayfalarında yerini alacaktır.
Büyük felaketlerde kimler nasıl anılmak istiyorlarsa hak ettiklerini alacaklardır hiç kuşku yok ki. Bulacakları karşılıkta besledikleri niyetten farklı olmayacaktır.
Gün felaketin üstesinden gelme günü, gün dayanışma, bölüşme ve acıları birlikte yaşama günü. İnsan olmaktan kaynaklı yükümlülükleri yerine getirme günü. Ayrıştırma çabasında olanlar kimsenin şüphesi olmasın sonuç alamayacaklardır, kamu vicdanında mahkûm olacaklardır.
Biran evvel arama kurtarma çalışmaları, umuda sarılmamızı sağlar ve yüzümüzü güldürür. Her geçen saniye bile çok önemli, Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş, “İnsanlar enkaz altında ne kadar dayanacak? İnsanlar soğukta ne kadar dayanır? Arama kurtarma çalışmaları öncelik teşkil ediyor. Hipotermiden insanlarımızı kaybedebiliriz” diye hem ikazda hem de hatırlatmada bulundu.
Zamanla yarışılmakta, soğuk hava koşulları çalışmaları da etkilemekte.
1999 depreminde tecrübe eksiğimiz vardı umarım o gün yaşadığımız aksaklıklar yaşanmaz, umutla bekleyişimiz devam etmekte. Yaralarımızı hep birlikte sarar, derin dersler çıkarırız…
Kentsel dönüşüm başta olmak üzere sorunun çözümünü sağlar artık ötelemekten kaçınırız. Tartışmayı doğru merkezde sağlarız.