İnsanın çocukluk devresi öncelikle “kendisiyle” başlar. Tam olup biteni idrak edemese de bir çocukluk yaşar. Sonra kardeşleri varsa onların çocukluğuna şahitlik eder. Ve bu halka diğer akraba çocuklarıyla bir daire şekline döner.
Kendi çocukluğunu değerlendirme ve pazara çıkarma zamanı; evlenip çocukları olduğu zamandır. Her çocuk bir tecrübe ve ebeveyne gizli bir öğretmen olur. Ebeveyn çocuklarını öğretirken bir yandan da valideyn olmayı öğrenir. Zaten dememişler miydi, insan öğretirken öğrenirmiş. Kendi çocukluğundan kazandıklarını yeni bir anlayışla kendi çocuklarına öğretir. Aslında evlerin kara tahtası, tebeşiri, öğretmen önlüğü olmasa da her ev bir mekteptir. Yazmayı perçinleştirir. Her ev medresedir, dersleri özümsetir velhasıl bir okuldur. Bunları değerli kılan ise evlerin “ Mescid” olmasıdır.
Üçüncü adım ise torunlarının çocukluğuna şahit olmasıdır. Ebeveyn artık dede ve nene olmuştur. Tarihten günümüze bakmaktadır. Bazen torunlarının imkânlarına özlemle bakar, bazen onlara bıraktığı şiddet ve korku dolu dünya için hüzünlenir. Ne kadar geriye giderse o kadar güzel ve değerli görür torunlarının hayatlarını.
Allah Teâlâ eşlerin, çocuk ve torunların birer nimet olduklarını bildirmiştir: “Size kendinizden eşler var eden, eşlerinizden de çocuklar ve torunlar var eden, size temiz rızıklar veren Allah’tır. Şimdi onlar, bâtıla mı inanıyorlar ve Allah’ın nimetini inkâr mı ediyorlar?” (Nahl, 16/72)
Son olarak çocuklarının torunlarıyla zirveye çıkar bakış ve tecrübeleri. Belki beş nesil bir tecrübe oluşur bir asırlık insan ömründe. Çocuklar her dönem farklıdır taze, temiz ve masumdur.
O dört yaşındadır. Hastaneye kontrol için gider, iğne vurulur ve müşahede odasında beklerken emsali olan çocuğun dedesinin ziyaretini görünce kendi dedesinin niçin ziyarete gelmediğini sorar? Çocuk dahi sünnette ki “hasta ziyaretinin” hakkının ödenmesini istemektedir.
O beş yaşında ilköğretimin “ana sınıfındadır”. Bir diğer yakını ise özel kreşe gider. Büyük olana sen de mi kreşe gidiyorsun denilince; cevabı; Ben “KUREYŞE” gitmiyorum. Okula gidiyorum der. Niçin kureyş dendiğinde ise geçen yıl kureyş suresini zor ezberlediğinden kreş yerine kureyş diyerek benliğine yapışan o sözcüğü söyler.
O dört yaşında “seni annen aramıyor mu” denince. Dede telefonum yok, tabletim yok, bilgisayarım yok, arabam yok annem beni nasıl arasın diyerek güncel ihtiyaç ve dileklerini sıralamıştır.
O bir buçuk yaşında, konuşamıyor daha. Koltuğun üzerinde duran telefonu alıyor ve başka koltukta oturan nenesine verip odadan çıkıyor. Anlaşılan o ki büyüklerin ellerinde telefon çok durunca, çocuklar büyüklerine telefonu verip boş durma al bak diyor. Çocuk büyüklere ders veriyor.
Evlerin imkânları çok olsa da çocuklarında evler de canı sıkılıyor. Nitelikli beraberlik olmayınca yan yana olmak bir anlam taşımıyor. Onun için çocuklar için güvenlikli ve bakımlı çocuk bahçelerine ihtiyaç vardır. Mümkün olsa da sadaka-i cariye kabilinde özel insan ve şirketler de çocuk bahçeleri inşa edip o tadı fark etseler. Çocuklar için oldukça mühim olan bu hizmet ihmal edilmemelidir. Oynamadan büyüyen çocuk, büyüse de oynama arzunun tatmin edemiyor. Çocukların yaşına göre ve velilerinin de huzurla bekleyeceği çocuk bahçeleri mektep kadar değerlidir. Hatta her birinin güvenlik görevlisi ve birde çeşmesi dahi olmalıdır.