Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "(Yanında mahremi bulunmayan) kadınların yanına girmekten sakının!" Bunun üzerine ensardan birisi:

"Ey Allah'ın Resûlü! Kocanın erkek akrabası hakkında ne dersiniz?" dedi.

"Onlarla halvet, ölüm demektir" buyurdu. 

Geçen hafta kaleme aldığım “Teşhir suç ve günahtır” yazıma bir televizyon programımda ki konuşmam soncunda gıyaben ve daha sonra vicahen tanıştığım Iğdır Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tefsir hocamız muhterem Prof. Dr. Zeki Tan kısaca şöyle bir yorum yazmıştır. “Bu sonuçtur, bizi buraya getiren sonuçları düşünmemiz gerekir

Teşhir veya çıplaklığın tarihi çok eskidir. İnsanın ilahi emri unutması ve iblisin vesvesesiyle başlamıştır. Allah’ın insana verdiği şehevi cazibe ve arzular her iki cinsi etkilemiştir. İnsan arzu ve korkularıyla sınanmaktadır. Arzuların genel adı şehevattır.  Ve Allah Teâlâ bunu nehyetmektedir. İnsanın olduğu her dönemde kadın erkek ilişkisi ve giysisi başta ilahi kitaplar olmak üzere resullerin topluma açıkladığı konulardandır. İster teabbudi densin, ister ahlaki densin netice insanı koruyucu tedbirler olarak ele alınmaktadır.

Ülkemizde padişahlık döneminde bugüne göre halkın hayatı,  fıkhı ve hukuku daha çok İslami esaslara bağlıydı. Osmanlının son zamanlarında yaşam ve kadın erkek ilişki ve giysileri batılılaşmaya benzedi. Cumhuriyet ideolojisi ise sadece hukuku değil aynı zamanda İslami ve geleneği çağrıştıran ne varsa hepsini değiştirdi ve bir anlamıyla yasakladı. Kadınlardan çarşafların çıkarıldığı basın haberlerini okumak mümkündür. Cumhuriyet rejimi son on yıla kadar örtüye bir anlamıyla İslami tesettüre cihad ilan etmiştir. Benim yaşımdakiler 19 Mayıs da 18 yaşında kız çocuklarının stadyumlarda kısacık etek ve şortlarla zıplatılıp erkek ve kızların sarmaş dolaş olduğu günleri hatırlarlar hatta hala 23 Nisanlarda modern kadını göstermek için ilkokul kızlarından çarşaf çıkarıp bu giysiyi çiğneme törenleri hafızlarımızdadır.

Bir yandan devletin, diğer yandan laik ve Kemalist ailelerin tercihi modernlik adına teşhire yol açan uygulamaları içselleştirmişlerdir. Eskiden dini liselere ve yüksekokullara başörtülü gidilmezken şimdi ise sayısı azımsanmayacak derecede bu okullara bile açık saçık kıyafetlerle gelmektedirler. Bu üzücü ve sonuç itibarıyla gençliği ve değerleri yıpratıcı bir süreçtir.

Azın azı da olsa sözde ilahiyatçı veya dini söylem sahiplerinin örtüyü gözden düşüren söylemleri de işin cabasıdır. Bir de ben açığım ama namaz kılıyorum, iffet örtüde değildir, bu da benim günahımdır vs söylemleri İslam’ı meselelerde ki cıvıklığın bir göstergesidir. Dünya tarihinde bu kadar çıplaklık, hayâsızlık ve teşhir hiçbir dönemde yaşanmamıştır. Kadın sadece şahsiyet değil, cinsiyet olarak ele alınmıştır.

Örtü serbest olurken dindar gençlik söyleminin içini dolduracak tefekkür, eğitim, planlama ve irfani hikmet tesis edilememiştir. Devlet başkanının ailesi tesettürlü olsa da çevresindeki örtülü veya açık olanlar modernizmin bakışını arzulayarak gençliğin özüne tesir edememişlerdir.

Sosyal medyanın sınır tanımaz imkânı, bozulan hayâ duygusunu daha da artırmış ve hepimizi etkisi altına almıştır. Gizli ve açık günahlar sınırsızca yol almaktadır. Tüm bunlarla beraber terbiye edilmemiş nefisler ise “esfeli safilin” denen aşağıların aşağısına düşmeyi tercih etmektedir.

Eğitim sistemimiz ise maalesef adında ki gibi “Milli” olamamıştır. Teşhir siyasi ve hukuki bir ideolojinin sonucudur. Bununla beraber Müslüman mütefekkirler, toplumu dönüştürecek bir din anlatımına maalesef sahip değillerdir. Toplum bir içten ve bir de dıştan darbe yiyerek sendelemiş ve manen nakavt olmuştur.

Tüm eksik ve olumsuzluklara rağmen tesettür aşığı ve sevdalısı kadınların varlığı bizim için ümit ışığıdır. Cilbab sadece bedeni örten değil aynı zamanda peygamber eşleri ve kızlarıyla ortak hitaba nail olan kadınlar için büyük bir şereftir.

“Ey o Peygamber! Zevcelerine ve kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına hep söyle: cilbâblarından üzerlerini sıkı örtsünler, bu onların tanınmalarına, tanınıp da eza edilmemelerine en elverişli olandır, bununla beraber Allah bir gafûr rahîm bulunuyor.” 33, 59

Not. Muhterem hocamızın değerli yazılarınızı buradan okuyup takip edebilirsiniz. https://www.adilcevaz13.com/prof-dr-zeki-tan-39y.htm

Gündeme dair. “Cihadın verdiği dersi ve lezzeti hiç bir amel veremez. Tüm mertebeler şehadete imrenir ve sadece dünyaya şehit olmak için gelmek istenir. Gazze, imanımıza lezzet verdi ancak korkaklığımızı da yüzümüze çaldı. Tebrikler Gazze mücahitlerine, Maşallah sizlere.”