Adına ister dünya diyelim, ister toprak, yeryüzü insana asla zulm etmez. Ancak insan (isterse) kendine zulmeder. Kur’an’ı Kerim şehirleri üç isimle anlatır. Karye, medine ve belde olarak isimlendirir. Hepsinin birbirinden farkı vardır. Mesela aynı mekân için Yasin, Yusuf ve Kehf surelerinde karye ve medine isimleri beraber zikredilmiştir. Mekke ise hem Ümmül Kura (şehirlerin anası) ve hem de Belde-i Emin olarak anılmaktadır. Yesrib ise Medine’ye dönüşmüştür.
Bu isimlerden ve hikmetlerden yola çıkarak Sakarya/Adapazarı’mız karye mi, belde mi, medine mi diye sorgulamalıyız. Kur’an’ın şehirleri bize yol göstermezse, beldelerimiz meyyit (ölü) hükmündedir. Ölü şehirlerin sakinleri, mezarlık sakinlerinden daha acınacak durumdadır.
Bir şehri özgün kılan iki husus vardır. Güven ve gıda probleminin olmamasıdır. Sakarya’mız ziraata elverişli iklimiyle bizlere daima Sapanca suyu tadında tahıl ve ürünler sunabilmektedir. Gölü, denizi ve nehriyle en az üç kez şükür gerekir. Osmanlı devletinin başkentlerinin en yakın komşusu olan şehrimiz bize neleri hatırlatmıyor ki? Söğüt, Bursa, Edirne ve İstanbul 700 yıllık tarihin kalbi olmuştur.
Sakarya tarihiyle mücahid ve müçtehitlerin harmanlandığı şehirdir. Şöhretin değil, hakikatin tozlu yollarının bir şahididir. Bu toprakları sadece bir tarla, arsa, dükkân ve mesken yeri olarak görülmemelidir. Mücahitlerin torunları olarak bize ne yakışırsa onu tefekkür etmek gerekir.
Kalp ve hayat kitabımız Kur’an bakın ne buyuruyor: Nahl suresi, 112. “Allah şöyle bir temsil getirir: Bir şehir halkı vardı: Güvenlik ve huzur içinde idi, rızıkları her yandan bol bol, rahatça geliyordu. Derken Allah'ın nimetlerine nankörlük ettiler, Allah da halkının işlediği suçlar sebebiyle o şehre açlığı ve korkuyu tattırdı, (açlık ve korku elbise gibi kaplayıverdi bütün vücutlarını).”
Şehirlerin de libası, örtüsü vardır. Elbisenin yakışanı güzel olduğu gibi, şehirin de yaşananı güzeldir. Ayeti bir daha okumalıdır. Nankörlük elbisesi ise adeta idam mahkûmunun giydiği elbiseye benzer.
Şehir sadece yöneticilerin değildir. Onlar deniz feneri misali toplumların ışığıdır. Işığı sönen fener yanmaz ki nur versin. Yönetici fenerin fitili ise, halk da yakıtıdır. Halkı olmayan yönetici nasıl mahrumsa, yöneticisi olmayan halkta mahrumdur.
Şehrimizin üst düzey seçilen ve atanan tüm yöneticileri 41 tanedir. Maşallah. Elbirliği ile manevi ve maddi gelişmeyi sağlayamıyorsak suç bizimdir. Neyimiz eksik? Her türlü ulaşım imkânı olan şehrimiz sadece planlı ve istikrarlı çalışmayı beklemektedir. Medya da okuyoruz ki seçilen bazı yöneticiler ilk icraat olarak, makam kapısını sökenler, eline çöp süpürgesi alanlar veya cep telefon numarasını halka yayanlar vs. Tüm bunlar liyakat dağınıklığını göstermektedir. Bunlarla hizmet olduğunu sananlar kendilerinin zafiyetini ilan ediyorlar.
Hizmet için ilk kural, halkın hakkı olmayan hususlarda ısrarcı olmamasıdır. Halk kendine düşen ahlakı sorumluluklarını yerine getirme gayretinde olmalıdır. İkinci olarak yetkililer, zulm ve haksızlıklara asla taraf ve yardımcı olmamalarıdır. Son olarak aynı hadisede vatandaşlar arasında farklı uygulamalar yapmamalıdırlar. En önemlisi ise iş (ihale) verilen patronlardan asla “hayır” (sadaka, burs vs.) parası istenmemelidir. Zira bu davranışlar başka kötülüklerin kapısını açabilir.
Rabbimizin ayetini tekrar okuyarak gereken ders ve ibretleri almakta gecikmeyelim vesselam. Adımız Adapazarı, soyadımız Sakarya. Vatanı aslimiz emin ve rızkı bol olsun.