Bir türlü istenilen sonuç alınamadı, yüklendiği misyonu taşıyamadı. Uzun yıllar öğrenci sayısının yoğunluğu taşınamaz bir boyut kazandı ve hep bir tartışma mevzuu oldu. Sakarya Üniversitesi, öğrenci yoğunluğuna cevap veremediği yönünde tartışmalar yürütüldü.
İkiye bölünmesi yönünde fikir vardı orta yerde, yeni bir devlet üniversitesine ihtiyaç her geçen gün artmıştı. Yoğunluk salt yönetememek adına değildi sanırım, geriye dönük bir başarıdan söz etmekte mümkün değildi.
Dünya Üniversiteleri sıralama kuruluşu Times Higher Education (THE), 2023 yılının en iyi üniversitelerini açıkladı. Bin 799 kurumun sıralandığı listede 61 Üniversite ile temsil edilen Türkiye’nin en başarılı üniversiteleri 401-500 bandındaki Çankaya, Koç ve Sabancı Üniversiteleri oldu.
Beklentiyi çok yukarı koyduğum için böyle bir örnekle durumu anlatmak isterim, Sakarya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hamza Al, SAÜ olarak hedeflerinin Türkiye’de ilk 20’ye girmek olduğunu kaydederken, “YÖK tarafından tanımlanan listede ilk 20’ye girmek istiyoruz. Amacımız bir araştırma üniversitesi olmak. YÖK araştırma üniversitelerine özel imtiyazlar tanıyor.” Diyerek hedeflerini belirlemiş.
Ortaya koyulan hedef beklentinin altında kaldığını tarif etmiyor kuşkusuz, önce Türkiye’de başarı elde etmeli ardından da uluslararası başarıya aday olunsun, başarının yol haritası böyle olsa gerek.
SAÜ Rektörlüğüne yeni atanan Prof. Dr. Hamza Al, göreve başlamasından ardından basın toplantısı marifetiyle hedeflerini kamuoyu ile paylaştı.
Al, “Üniversitemiz Sakarya’nın markasıdır. Sakarya, SAÜ’ye cidden değer veriyor. Medyayı da son derece önemsiyoruz. İlk 3 aylık sürede göstermiş olduğunuz ilgiden memnunuz. Çok tartışma içinde olalım istemiyoruz. 1 yıl süre istiyoruz. Hiçbir eleştiriyi kişiselleştirmiyoruz, yapılan eleştiriler önemlidir. Saydam olmaya çalışıyoruz.” Diyerek esasen içinde bulunan durumu da özetlemiş oldu.
İstenilen süre, SAÜ ve bulunan yeri de tarif ediyor.
12 Eylül askeri darbesi ile kurulun YÖK ve görevlendirmelerinin özgürlükçü bir yapıya kavuşmasının mümkün olmayacağını düşündüğüm için, dün olduğu gibi bugünde büyük beklentiler taşımıyorum.
Akademik başarının sırrı keşfedilmesi zor ve ulaşılması güç yerde durmuyor;
İngiltere: İngiliz üniversitelerinde rektör, profesörlerin haricinde özel sektör temsilcileri ve öğrencilerin de üye olduğu üniversite komiteleri tarafından aday gösteriliyor ve üniversite konseyi tarafından süresiz atanıyor.
ABD’de farklı yöntemler uygulanıyor: Angola-Sakson yönetim modelini uygulayan üniversitelerde rektör, üniversite yönetim kurulu tarafından ve üniversite dışından seçiliyor. Rektör, Eğitim Bakanı tarafından atanıyor.
Harvard Üniversitesi’nin kendine özgü bir modelinde rektör ataması mezunlar derneği tarafından yapılıyor. Bir başka yöntem ise, rektörü üniversite personeli seçiyor, atanma işlemi mütevelli heyeti tarafından yapılıyor.
Örneklerinden anlaşıldığı üzere, üniversiteler rektör atama sürecine dâhil oluyorlar, hatta seçim sürecine idari personel, öğretim görevlileri ve öğrenciler de dâhil oluyor.
Rektör atamasında temel fark, seçim ve görevlendirme şeklinde karşılık bulduğu için akademik başarı farkı da kaçınılmaz oluyor.
Henüz kati bir hükümde bulunmak için erken denilebilir, beklemeli ve günün sonunu görmeli de denilebilir. Ancak daha önce ki atamalara ilişkin yöntemde aynı idi ve gelinen sonuçta geçmişin eseri.
Birbirinin tekrarı görevlendirmeler yapılıp farklı sonuç beklemenin neresi doğru, aynı yöntem farklı sonuç…
Prof. Dr. Hamza Al, göreve atandığından itibaren tartışma yaşandı, göreve atadıkları ve kısa süre sonra görevden aldıkları ile gündemin ilk sırasında yer aldı. Olumsuz başladı, umarım devamı en azından bu türden tartışmaların olmadığı bir dönem olur.