Sakarya Üniversitesinde atama gerçekleşti, bayramın ilk sabahı kararname yayımlandı ve meraklar giderildi Prof. Dr. Hamza Al rektör olarak atandı.
12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’nin ardından 6 Kasım 1981’de kurulan YÖK, AKP iktidarının ilk vaatlerinden biri YÖK’ü kaldırmak olmasına rağmen kaldırılması bir yana bağımlılık daha da artmış ve siyasallaşmış bir duruma geldi ki özerklik tamamen yok edilmiştir.
Darbe ürünü YÖK itirazı üzerinde uzlaşılan ender mevzulardan biri idi, bu hususta fikir birliği yapılmıştı.
Henüz göreve yeni devralmış kadrolara haksızlık etmek istemem ancak atama yöntemi bu olunca haklı kaygı taşımak durumu ile de karşı karşıyayız.
Dolayısıyla tartışma hiç bitmiyor, Sakarya Üniversitesi toplum için bilgi üretimi sağlaması yerine küçük kavgaların tartışmaların ve kısır çekişmelerinin yaşandığı merkez haline dönüştü. Maalesef bu durum gözlem olmaktan öte kabullenilmiş, bununla mücadele etmek bir yana kanıksanmış ve üniversitenin genel kimliği halini almış.
Her yeni atama kavgayı daha da derinleştirmiş hatta kişiselleştirmiş.
Eğitimin niteliği kaybedilmiş, akademik başarıdan söz edilemeyeceği gibi her geçen yıl başarı sırasında gerilere doğru ilerlenmekte.
Elimde bir veri yok ancak son yıllarda tercih edilen Üniversite olmadığımızı düşünüyorum, ilan edilen kadroların dolduğundan da şüpheliyim oysaki şehrin bulunduğu yer, konum, mevki birçok avantajı barındırıyor.
Özellikle Üniversite yerleşkesi şehrin gürültüsünden uzak belki de bu özelliği ile örnek teşkil edecek ender kampüslerden biridir.
Üniversite kendi içinde bütünlüğü sağlayamadığı gibi kuruluşu için çok çaba sarf edilen ikinci Üniversite olan Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi ile de rekabeti ve tartışması bitmedi. Kamuoyuna yansıyan boyutlara varan tartışmalara tanıklık ettik maalesef.
Ezcümle kendi içinde ya da diğer üniversite ile kavga çekişme hiç bitmedi ve bu sorun yalnızca dünün sorunu değildi. Gidene yüklenmek ve tüm sorumluluğu yüklemek insafsızlık olur. Sorun daha derinde duruyor, bunu görmeli ve pozisyonumuzu buna göre belirlemeli.
Al ve arkadaşlarına yol haritası belirlemek gibi bir hadsizliğe imza atma çabasında değilim, duyduğum endişe ise kaybedilen akademik irtifanın kazanılması ve şehir üretiminde etkin rol üstlenen Üniversitenin ortaya çıkarılması.
Var olan tek tip anlayış ve algının yıkılması, özgürlüğün ve eğitimin tanımlanacağı Üniversite olma yolunda kararlı duruş sergilensin isterim.
İsterim ki bunun sonuçlarından yalnız Üniversite kazanım elde etmeyecek tüm şehrin kazanacağı sonuçlar çıkacaktır. Bahsettiğim kazanım salt ekonomik değil şehir yaşamını da tayin edecek sonuçlar elde edilecektir. Bugüne kadar ıskalanan görmezden gelinen öğrenci ile birlikte yaşamdan elde edilecek birçok kazanım olacaktır kuşkusuz.
Atama yöntemine olan itirazım ve hususta yaşanmışlıklar üzerinden geliştirdiğimiz yargılar umarım bu kez bizi yanıltır, doğru sonuç verir.
“Umut fakirin ekmeği” misali umutla geleceğe bakmak istiyorum.
Şehre aidiyet duyulsun, kısır çekişmelere enerji aktarılmasın ve sorumluluk alanlarına yoğunlaşılsın gibi sıradan beklentiler taşımaktayım.
Nitelikli eğitim ve özgür düşüncenin yeşertilmesi güç değil, kendinizi özgür hissetmeniz yol açacaktır birçok yeniliğe…