Sözü geçen, güçlü, ünlü bir babanın evladı olmanın zorlukları ve ağır bedelleri vardır.
Dünya tarihi bunun sayısız örnekleriyle doludur.
Özellikle siyasetin meşhur isimleri çocuklarına sadece büyük bir miras değil aynı zamanda büyük sorumluluklar da bırakmıştır.
Acaba babalar mı daha çok yük olmuştur oğullarına yoksa oğullar mı?
Tarih, Turgenyev’in ünlü eserine isim olan “Babalar ve Oğullar’ın binlerce farklı hikâyesiyle dolu aslında.
Siyaset dünyasının en tepedeki isimlerinin, bakanların, başbakanların, özellikle de cumhurbaşkanlarının sadece kendilerinin değil oğullarının hayatları da bir o kadar fırtınalı ve ilginç.
Bizim tarihimizden, devlet ebet müddet uğruna kendi öz oğlunu kendi elleriyle boğmak zorunda kalan Kanuni’nin yaşadığı dev trajedilerden söz etmeyeceğim.
Haddimi aşmak istemem.
Yakın tarihimizde Atatürk’ün, Kenan Evren’in, Demirel’in, Ecevit’in zaten oğulları yoktu.
İsmet Paşa şanslı isimlerden çünkü oğlu da saygın bir bilim insanı olmakla birlikte başbakanlık da yaptı ve dedikodu malzemesi olmadan, kazasız belasız çekildi siyaset sahnesinden.
Menderes o kadar talihli değildi ne yazık ki. Rahmetli nahak yere idam edilmekle kalmadı oğullarına da ahiretten üzülmeye devam etti.
Kazalarda ölen oğullarından farklı olarak Aydın Menderes siyaset sahnesinden geçti ama tekerlekli sandalye ve bir boyunlukla.
Market kasası önünde kuyruğa giren, trafik ışıklarında cumhurbaşkanlığı forsuna yeşilin yanmasını bekleten Cumhurbaşkanı Sezer’in oğlu var mıydı bilmiyoruz, merak da etmedik sanırım.
Özal’ın oğlu ya da oğlu yüzünden Özal acaba şanslı mı sayılmalı?
Rahmetli Alparslan Türkeş’in oğlu Başbakan yardımcılığı yaptı. Tuğrul Türkeş’in babasının soy adına katkısını, siyasi başarısını yahut devlete hizmetini biz ölçmeyelim ama 15 Temmuz gecesi Çankaya’ya belinde silahıyla aracını da kendi sürerek son sürat geldiğini yazalım. Beklendiği gibi tam da Türkeş’in oğluymuş!
Mücahit Erbakan da talihli liderlerdendi.
Milli görüşten oğulları, o her ne kadar onlara kızsa da, Erbakan hayattayken iktidara geldiler ve o günden beri de iktidardalar.
Seçimin 28 Mayıs sandığından önce Cumhurbaşkanı Erdoğan hocası Erbakan’ın kabrini ziyaret etti ve kabirde açan çiçeklere bir başka saygın Milli Görüş talebesi Numan Kurtulmuş’la aynı kaptan birlikte su verdi.
Üstelik öz oğlu Fatih Erbakan Cumhur İttifakının önemli bir paydaşı olarak TBMM’ye girdi.
Tabii onunla birlikte bir Erbakan markası olan Refah da Yeniden!
Bütün bunları, kötü örneklere ve magazine düşmeden kısa bir yakın siyasi tarih turuyla sözü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’a getirmek için yazdım.
Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu olmak!
Ne söylenebilir?
Ya da şöyle diyelim, ne dersek az, ne yazarsak çok sayılabilir?
Ne övmek için ne de yermek için yazmazsak, sadece bir liderin, yaşayan bir liderin, iktidarda bir Cumhurbaşkanının, üstelik son yemin töreni sonrası yapılan resepsiyonda hem Türkiye hem de dünya sahnesinde eşi zor görülecek bir buluşmayla bütün dünyanın dikkatine üzerine çeken bir küresel siyasi başrol aktörünün oğlu olmanın ve bunu ne geride duran ne öne çıkan bir oğul olarak sürdürmenin zorluğu ve değeri de anlaşılır sanıyorum.
Genç mi, değil! Yaşlı mı, hayır! Toy mu, şımarık mı, kibirli mi? Asla! Rahatına mı düşkün? Elini taşın altına mı koymuyor? Yok! Öne mi çıkmaya çalışıyor? Birilerinin önüne mi geçiyor, ayağına mı basıyor, konumunu kötüye mi kullanıyor? Değil!
Ne kadar zor ve ne kadar dar bir alan öyle değil mi?
Oysa entellektüel birikimi, doğrudan yönettiği ya da iletişimde olduğu STK’lar, eğitimi, nazik ve duyarlı tavrı, duruşu olumlu olmakla birlikte hemen sivrilme riski taşıyan şahsiyet özellikleri. Bu riskten kurtulmak! Gerçekten çok zor değil mi?
1999 yılında 3.7/5 ortalamayla Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesini bitirmiş olmak. Amerika Birleşik Devletleri'nde
2003 yılında Harvard Üniversitesine gitmek.
John F. Kennedy School of Government'ta kamu yönetimi alanında yüksek lisans yapmak. Dünya Bankasında staj yapmak ve çalışmak. Denizcilik sektöründe bir şirketin eşit hissedarları arasında yer almak.
Fakat ister bunlar, ister daha neler yapsan, nerede, ne yapmış olursan ol, Bilal Erdoğan olmak, Erdoğan’ın oğlu olmak!
Zorluğunu göremeyeceğimiz kadar zor olan şey bu işte!
Ne geride durmak, ne öne çıkmak!
Ve bunu Erdoğan’ın oğlu olarak yapmak!
Bilal Erdoğan’ın hiçbir şey yapmasa bile bunu yapabilmiş olmasını, hiçbir tabasbus korkusuna kapılmadan söylemek zorundayız.
Yazının başındaki babalar ve oğullar kısmını burada hatırlamak yeterli.
Bilal Erdoğan, adının olumsuzluklarla anılmamasına özen gösterdiği özenli ve özentisiz hayatı, gençlerin mütevazı rol modeli olma misyonunu tevazuuyla sürdürmesiyle tebrik edilmelidir.
Türkiye siyasetine olduğu kadar dünya siyasetine de son 21 yıldır adeta damga vurmuş bir büyük liderin, her gün büyüyen bir babanın oğlu olmak!
Bizim babalarımız her gün büyümüyor!
Biz büyüyoruz, babalarımız yaşlanıyor, dünya küçülüyor.
Bilal Erdoğan’ın babası her gün büyüyor. Tayyip Erdoğan bizim gibi dünyayı küçültmeye çalışmıyor. Sanıldığının aksine sadece kendini büyütmeye çalışan insanların dünyasında, o dünyayı büyütmeye çalışıyor!
Bunun ne kadarını başardığını siyaset bilimciler, tarihçiler ve milletin ortak duygusu tespit edecektir, gazeteciler değil.
Bilal Erdoğan da bu büyük ve devamlı büyüyen büyük adamın dizinin dibinde, bazen babasının içeceği bir kaç yudum suyu uzatan el mesafesinde birinci elden siyasi tecrübe kazanan, kazandığı siyasi tecrübeyi en ufak şımarıklığın un ufak edeceğini yine babasının elinde, yüzünde, gözünün içinde, kalbinin her köşesinde göre göre, sindire sindire oğul Erdoğan olmaktadır.
Büyük milletleri omzunda taşıyan büyük oğulları olduğu gibi büyük milletler de vefalı oğullarını göğsüne sımsıkı bastırır!
Recep Tayyip Erdoğan o vefalı oğullardandır ve o Bilal Erdoğan’ın babası olduğu kadar, Bilal Erdoğan da o vefalı Erdoğan’ın oğludur.
Gerisi kifayetsiz muhterislerle kıskanç muhaliflerin arasında bir dedikodu mevzuu değil milletle tarih arasında bir meseledir!
Selam ve Dua İle
Ne Zaman İnsan Oluruz
Hak edenin hakkını teslim ettiğimizde!