Hikâye edilir ki bir gün Sümbül Efendi talebeleri ile ders yaparken onlara diyor ki: "Her şeyi yaratan Allah, dünyayı yaratan da Allah, eğer mümkün olsaydı bu dünyayı siz yaratmış olsaydınız ne yapardınız?"
Bütün öğrenciler kendilerine göre izahlar yapıyorlar.
Sıra Merkez Efendi'ye geliyor; "Ben hiçbir şeyde değişiklik yapmaz, hepsini merkezinde bırakırdım"
Nasıl bir dünya istiyorsunuz ve o istediğiniz dünya sadece cennet veya cehennem gibi mi olacak?
Yahut herkes mü’min mi, münafık, kâfir, müşrik mi olacak?
Sadece helallerin işlendiği veya sadece haramların hüküm sürdüğü bir dünya mı olacak?
Kimse kimseyi kandırmayacak, öldürmeyecek, zina, faiz, kumar, şiddet, fakirlik, gıybet, yalan vs olmayacak bir dünya mı bekliyorsunuz?
Muhakkak “Sizin bilmediğinizi ben bilirim” buyuran Rabbimizin farklı hikmetleri vardır.
Muhakkak ilim, erdem, ahlak, salihat, hasenat ve benzeri güzellikler de eksik olmayacaktır.
Görmek ve duymak isteyenler olmasa da hakikat güneşi her gece ve gündüz deveran etmektedir.
İnsanın en büyük imtihanı kendisiyledir.
O nefis ve heva denen gerçek öğrenilmedikçe nuraniyet yolunun yolcuları olmak zordur.
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: «Cehennem, nefse hoş gelen şeylerle kuşatılmış; cennet ise, nefsin istemediği şeylerle çepeçevre sarılmıştır.»
Zulmet denen karanlık “Kitapta” yokluğa mahkûm edildiği halde insan kalbinde ve hayatında ise hükmünü sürdürebilmektedir.
Yaşanan gerçeklik filozofları, müçtehitleri, şeyhleri daima meşgul etmiş ve her dönem için yeni metotlar tespit etmişlerdir.
Hayatımızda ki fikirlerin ve davranışların çarpışması sonucu ortalık elektriklenmiştir. Zaman zaman sigorta atınca maddi ve manevi karanlıklar süregelmiştir.
Teklif insanlaradır.
İnsanlar bu tekliflere her zaman olumlu cevap verememişlerdir.
İşte tevbe ve istiğfar da bu eksikliği bilmek ve giderme faaliyetidir.
İnsanlar yeme ve içmeye değer verdiği kadar ilim ve maneviyata önem verebilen tefekküre sa’y etseydiler dünya biraz daha farklı olabilirdi.
İnsanların yedikleri, giydikleri, meskenleri ve vasıtaları görünürdür.
Ama akıl ve gönülleri ise açıkça görünmez ve her zaman da aynı değerde değildir.
Bu sebeple tanıdığını tanıyamaz, güvendiğine güvenemez olursun.
Bazen kırılırken, çok kere kırarsın.
Bu işin ölçüsü için çok ilaç vardır İşte onlardan biri de bu ayettir. “Ey iman edenler! Siz kendi sorumluluklarınıza dikkat edin. Siz doğru gittiğiniz takdirde yanlış yola sapanlar size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır ve yapmakta olduğunuz her şeyi o zaman Allah size bildirecektir.” Maide, 105
"Resûlullah, bir gün parmaklarını kenetledi ve dedi ki: ‘Ey Abdullah İbnu Amr! Ahidleri bozulup şöyle karmakarışık hale gelen bir kısım ayak takımı (hezele) kimselerle başbaşa kalırsan ne yaparsın?’ ‘Ne yapmamı tavsiye edersiniz, Ey Allah'ın Resûlü!’ dedim. Buyurdular ki: ‘Güzel bulduğun şeyi yaparsın, kötü bulduğun şeyi de terkedersin. Kendi yakınlarının (hallerini düzeltmeye) yönelirsin. O hezele takımı(nı da), onların cemaatini de terk edersin’.”