Kapı şair.
Kapıların şairi. Ve yaraların.
Kapıların ardını kurcalayan şair. Bütün tasası, çabası budur onun. Ve yaralarımızı sarıp sarmalamak. Çabası bunadır, bundandır, buncadır.
Ülkemizde kaç yazar-edebiyat akademisyeni var? İlk aklımıza gelenleri sayalım mı: Nazan Bekiroğlu bir, Yılmaz Daşçıoğlu iki, Abdullah Harmancı üç, Mehmet Narlı dört, Rıdvan Canım beş, Bahtiyar Aslan altı. Vardır da, yedincisi aklıma gelmiyor. Tamam, Şair Nurullah Genç diyeceksiniz de o İşletme profesörüdür, edebiyat değil. Şair Mustafa Hatipler diyeceksiniz? O da uluslararası ticaret doçentidir.
Ya şair - edebiyat akademisyeni? Bir Rıdvan Canım, iki Yılmaz Daşçıoğlu, üç Mehmet Narlı. Bir de yarısı hikâyeci yarısı şair Bahtiyar Aslan. Hadise budur. Mesele bu. Yeterince açık konu. Anladınız siz onu.
Üç yaş küçükmüş benden. Tanıştık mı hiç? Hatırlamıyorum. 14. Sapanca Şiir Akşamlarında, sırtını göle yüzünü bize, dize dize Otel şiirini seslendiren temiz bir yüz imgesi var zihnimde. Sene 2014. Bir de 2017 Martında Yozgat Necip Fazıl Sempozyumu dönüşü, Ankara’da özel bir liseye söyleşi-imza gününe davetliydim. Program öncesi çay içerken ‘şimdi şair Mehmet Narlı buradaydı. Gelmek üzere olduğunuzu söyledik ama beklemedi, gitti’ dediler. Kalbimin bir yanı ‘kibirdendir, adam haklı; koskoca edebiyat profesörü. Beş paralık portre yazarına neden selam versin’ derken diğer tarafı ‘hakkını yeme; belki uçağa yetişecektir, vakti yoktur adamın’ dedi durdu. İki taraf hâlâ uzlaşabilmiş değiller. Bense vakti yokmuştur belkiye daha yakınım, yalanım yok. Neyse olmuş bitmiş. Daha doğrusu olmamış bitmemiş.
Hemşeriyiz. Maraşlı. (Benim de köklerimin Maraş’tan Bilecik’e, oradan da iki buçuk asır önce Adapazarı’na gelen Okçuoğlu Ailesi olduğunu bu vesile izhar ve ilân etmiş olayım.) Her Maraşlı önce şair doğar derler. İnanırım ben buna. Şiiri şairi bilen, şiiri şairi seven herkes de bilir bunu. Bilir ve kabul eder. Şiiristan diye bir ülke varsa ki var, biliyorum, yürekten inanıyorum ben ona -İstanbul’dan sonraki en büyük (en mümbit mi desek) eyalet Maraş kuşkusuz. (Meraklısına iki not: İstanbul’dakilerin de önemli kısmı Maraşlı veya yolu Maraş’tan geçme, bir. İki, İstanbul dediğin de İstanbullu mu be kardeş; Ali Ayçil Ercincan Erzincan bakar, Adem Turan Çanakkale Çanakkale küser, Bahtiyar Aslan Maraş Maraş söver, Şakir Kurtulmuş Eskişehir Eskişehir sever, Özcan Ünlü Ordu Ordu sitem eder, İbrahim Tenekeci Kastamonu Kastamonu dağa çıkar, Şeref Akbaba Erzurum Erzurum kucaklar, Ali Haydar Haksal ağabeyimiz Bingöl Bingöl öfkelenir naifçe. Mustafa Kutlu, bir türlü İstanbullulaşamamış bir Erzurum yüreğidir, ciğeri Erzincanlı da olsa. Budur, böyledir, buncadır. Stanbulistan bir toplanma bir buluşma bir hâlleşme yeridir çokcası.)
Ne zaman Mehmet Narlı’nın fotoğrafına rastlasam, Davudi sesli şair Erdem Ağabey’i (hemşerisi Erdem Bayazıt’ı) hatırlıyorum ben. Kallavi bir vücut, kallavi bir baş ve kallavi bir yüz; belirgin, kemikli, net bir sima.
Tertemiz bir yüzü var. Tertemiz bir sözü var. Tertemiz de bir özü.
Şiiri güzelleştiren adam. Şiirin güzelleştirdiği adam. Şiirimizin güzelliği adam.
Türkçesi sahihtir. Teriltemiz. Neden? Maraş’tan, Maraşlılıktan. Anasının ak sütü kadar helal de ondan, Türkçesi. Medeniyetimizin dili Türkçeyi yaşayan ve yaşatanlardan.
Bir adamın adı bu kadar mı güzel, bu kadar mı uyumlu, bu kadar mı imgesel olur yahu; tam şair adı soyadı işte: Mehmet Narlı. Muhammed, Mehemmet, Mehmet; Bizim Türkçeleştirdiğimiz mübarek isim. Narlı; nar, narlı, nardan, narca… kırmızı, enerji, çoğalmışlık, çoğalan, kuşatan, kucaklayan. Çok ama o oranda da özgün ve özerk. Hem özel hem çoğal. İmge imge, dize dize, satır sartır; düşün düşün, anla anla, yaz yaz; şiir gibi adı soyadı. Hatta gibisi fazla: Adamın adı soyadı şiir be. Harbiden bak. Samimiyim. Helal sana hocam.
Allah’ı var, bu ismin soyadın hakkını da veriyor Narlı Hoca.
Şairimizin kitaplarının adlarına bakın yeter, bu hükmü vermek için: Dil Kapısı, Ruhumun Evvelyazıları, Çiçekler Satılmasın, Ömürlük Yara, Öylece Yeryüzünde.
İşte size birkaç imge ondan; ölüm hayat veren varlık / Mesafe varlıkta mündemiç açık yara / Kötürüm uykuların teneşiri / Tevbesiz yalnızlıklar çölü / Kaderin bahçesi / Sesine komşuların konardı / akışkan zift / Dil ölü / Ten kış.
İşte size birkaç dize ondan: Işık ne doğudandır ne batıdandır dedi öfkesi boyunu aşan kişi / Sonrasında Maturidi olduğunu öğrendiğim aşklarımı / Aşk kuşatılmış bir vatandır / İç öfke zanaatına çırak yazılmış oğlanlar / Noktası bir ucunda şehrin, çengeli öbür ucunda / Selam emanet ettiğin hacı leyleklerin / Yoksa büyü töreninde taş yapar seni dünya / En geniş toprağındır artık susmak.
Bir şair bir kitaptan ibaretse eğer, Mehmet Narlı benim için Ömürlük Yara’dır. Her şair bir şiirinden ibaretse o şiir Otel’dir. Her şair bir dizeden ibaretse eğer, bana göre Mehmet Narlı, ve kalmadı kalbimin söküğünü dikecek kimse dizesidir.
Dünya içi boş bir kumbaradır onda. Hayat da yollar ve kapılar bütünü. Ölümü ne güzel betimler: Serin yalnızlık: Mermer.
Kalbimizin söküğünü dikmeye talip insanlardır şairler. En başta da Mehmet Narlı’mız.
Nasıl tanımlıyor kendini, bakın bir dizesinde: Kendimce şair, herkesçe mahcup ve daima köylü olarak. Eyvallah. Mahcubiyet, biz köyde doğmuş çocukların bir ömür yakamızda dolaşan süsüdür aslına bakılırsa. Öyledir evet, ondan da mahcup olsak, öyledir.
Ama şairliğin birinci sınıf be Mehmet. Vallahi de bak.
Şiirin parmak uçlarında dolaşıyor bir ömür, evet. Daha çok kıta sahanlığında.
İtiraf edelim: Ömürlük Yaralar saklıyoruz hepimiz içimizde. Kimseye açık edemediğimiz. Narlı bunu açık edebilen, yapabilen cesurlardan. Ne güzel. Tek bunun için bile onun dizelerinden öpmeye değer be. Helal sana şairim.
Akademisyenliği de şairliğin geri kalır değildir ha. Sözü şiire vurup akademisyenliğini görmezden gelmek büyük haksızlık olur. Sadece kitap adlarını söylesem, şaşkınlığınız tavan yapar. (Ahşap süslemeli tavanlar ne büyük hayal zenginliği katardı çocukluğumuzun rüya ülkesine. Âh ki âh.): Öykü Burcu / Roman Ne Anlatır / Edebiyat ve Delilik / Roman Sevdaları / Kahire ve Paris Notları / Şiir Burcu / Şiir ve Mekân. İsimleri bile âdeta şiir. Eyvallah güzel kalpli adam. Maraşlılığının hakkını sadece dizede değil dizinde, sözde de vermişsin. Hayırlı evlatsın vesselam.
Az daha unutuyordum; Narlı Hoca, uzunca süredir Balıkesir Üniversitesi’nde edebiyat profesörü. Son yıllarında da rektör yardımcısı. Balıkesir’i zenginleştirenlerden. (Uzun kulaktan soruşturdum; sevilen sayılan bir yönetici ve hoca. Biraz çekingen de olsa konuşulabilen biri.) İstihbarat olumlu yani. Çevresini güzelleştiren biridir dedi dostlar.
Mehmet Narlı; Ömürlük Yaralarımızın dışa vurumu.
Dizeye hatta.
En çok da budur Mehmet Narlı.
Belki esas bu.