Cuma namazının sıhhat şartlarından birisinin de hutbe olduğu hususunda fakihler görüş birliği içindedirler. Müctehidlere göre hutbenin rükünleri şunlardır. Allah'ı zikretmek ve hamd etmek, peygamberimize salat ve selam getirmek, müminlere müjdeli veya sakındırıcı takvayı zikretmek, ayet okumak ve dua etmektir.
Hutbe meselesi bir yönüyle siyasi olarak daima güncelliğini korumuştur. Geçmiş de bazı yöneticiler hutbeler de geçmişlere sövdürürken, kendi isimlerine hutbe okutturmuşlardır. Bizde de cumhuriyet fazilettir ve benzeri hutbeler okunmuştur. Hutbede siyasinin adının veya rejiminin söylenmesi meşruiyetine delil kabul edilmiştir. Kısacası İslam tarihinde siyaset ve hutbe uygulamasının acı örneklerini görmek mümkündür. Daha sonra ise hutbenin dili tartışılmıştır.
Ülkemizde ise hutbe dili ve özellikle konuları daima tartışa konusu olmuştur. Hutbeler zaman zaman merkezi yönetim/erk tarafından yazılıp gönderilmiş ve bunun dışında bir şey okunmasın denmiştir. Din görevlisinin hutbe ve vaazını kendi hazırlayıp ifa etmesi dile getirilse de bu uygulama genelleşmemiştir. Hutbeyi sadece imam değil, Diyanet Başkanı da okusa son örnekte olduğu gibi devlet tartışması olabilecek bir hale dönüşmektedir.
Hutbeler genellikle iktidarlarla ilişkilendirilmiş ve bunu niçin söyledin veya şunu niçin söylemedin denilerek tartışma içine çekilmiştir. Hutbe konularının ve yazımının merkezi olması bazı görevlilerin hutbede ekleme, çıkarımları veya bağımsız bir konu okuma dolayısıyla şikâyet ve soruşturmaya sebep olmuştur.
Türkiye’de ki hutbe konuları akademi dünyasında araştırma konusu olmuştur. Hatta yabancı ülkeler dahi hutbe konularıyla ilgili tezler yapmışlardır. Hutbenin yazımı kadar, okuyan ve dinleyenin de önemi vardır. Okuyucunun toplumda ki şahsiyeti, donanımı, maddi ve manevi hazırlanışı, ses ve lügat bilgisi, diksiyonu, giyimi vs birçok konu hutbe de etkilidir. İyi bir hutbe kötü bir sunucu tarafından etkisiz hale getirilebilir.
Dinleyici cemaatin etkili dinlemesi ise ayrı bir önem arz etmektedir. Maalesef cemaatimizin de hutbelere gereken önemi gösterdiğini zannetmiyorum. Cuma da dinlediği bir hutbeyi bir hafta içinde sohbetlerinde olumlu veya olumsuz konu edinmeyen çok insanımız vardır. Beyler hutbeyi ev halkınıza özetleyecek gibi dinleyiniz ve hane halkına anlatınız.
Sonuç olarak merkezi sistem hutbeden vaz geçilmelidir. Ancak hazırlık yapmayı bilmeyen veya yapamayanlar için merkezi birkaç çeşit hutbe hazırlanmalıdır. En az üç çeşit olmalıdır ve görevli bir tanesini seçmeli ki cemaat farklı konuları birbiriyle mütalaa etmelidir. Hutbeler de hikâye diline son verilmeli, ayet ve hadisler az olmamalıdır.
Hutbelerin ifasından sonra hiçbir şekilde para yardımı ve duyuru maksatlı ilave konuşmalar yapmamalıdır. Hutbenin ve namazın zevkini yitirmektedir. Hutbe içinde Türkçe dualar tartışma sebebi olmaktan çıkmadığından belki metnin sonunda birkaç cümle ile ifa edilebilir. Bu dualarda sadece ayet ve hadis metinlerinden seçilmelidir. Hutbe sonunda ise her zaman okunan son ayetin mealinin etkisi maalesef olmamıştır. Hutbeler mümkünse sözlü (şifahen) olarak yapılmalı veya birkaç not alıp onlara bakarak da edilmelidir. Kâğıttan metin okumak ancak başaramayanların yapabileceği ve etkisi azın azı olan bir husustur.
Pandemi dolayısıyla oyun bahçesi kaydırağında hutbe okuyan, cami minberinde maskeyle (ne dediği anlaşılmayan) hutbe irad eden arkadaşlarımızı gördükçe maalesef ibadetin vakarı ve haysiyeti zarar görmüştür. Hutbeleri uzatıp namazı ise çok kısa bir ayetler ile kıldırmak Cuma namazının hissiyatına zarar vermektedir.
Resulullah’ı hutbe okurken, önemini bilmediklerinden dolayı ihtiyaçları için kervana koşan sahabeyi uyarmak için ayette şöyle buyrulur. (ya hiç hutbe dinlemeyene ne demeliyiz?) “(Durum böyle iken) onlar bir ticaret veya bir oyun eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona koştular ve seni ayakta bıraktılar. De ki: "Allah'ın yanında bulunan, eğlence ve ticaretten daha hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır." (Cuma suresi,11)