Önünüze çıkan ilk kişiye derdimizi anlatıyor muyuz veya endişemizi çocuğumuza mı yüklüyoruz?
 O halde size bu hafta kaygı kavramından bahsedeceğim.Kaygı belli sınırlar arasında yönetilen, sınır dışına taşırıldığında  baş edilemeyen bir duygudur.İnsanoğlu yaratılış gereği kaygı taşır.Bazı durumlarda kaygıyı tıpkı bir oyun içerisinde yakan top gibi etrafımızdaki en yakın insanlara atfederiz.Kimi zaman partnerimizi aşırı ilgi ile bezdirir hale getiririz ki bunun altında kaybetme korkusu yatar. İlişki çekilmez hale gelir.Korku ile kaygı arasındaki fark ise olaylar karşısında  eğer ki etrafımızdaki kişilerin bize yaptığı açıklamalardan kaygılanmamamız gerektiğine inanmıyorsak veya zihnimizdeki düşüncelere hakim olamıyorsak bu kaygıdır.Adeta baş edilemeyen durumdur diyebiliriz.Korku ise çözülemeyen bir durum  hayatı tehdit eden tehlike karşısında verilen tepkidir .İkisi arasındaki farkı örnek üzerinden gösterecek olursak; aç kalmamak için para kazanmam gerekiyor diyelim.Burada aç kalmanın altında ölüm korkusu yatmaktadır .Kaygıyı  yönetebilme şeklimiz; aç kalmak insanıli bir duygudur. Karnımızı doyurabilmenin farklı alternatifleri vardır dediğimiz noktada kaygıyı yönetebilir  korku ile baş edebilir hale geliriz.Günlük hayatta insan sosyal bir varlık olması dolayısıyla aidiyet ister .Ailemize veya üyesi olduğumuz gruba  ihtiyacımız vardır.Çünkü insanlar  birbirinden beslenirler.Aidiyet duygusunun  altında bağlanma yatar.Baglandığımız kişiler kaygı yükünü azaltmada bize yardımcıdır.Peki kaygı durumunda ne yapmalıyız? Kaygıyı taşımalı bulaştırmamalıyız.Kaygıyı önce farketmeliyiz, en azından ben şimdi kaygılıyım diyebilmeliyiz ki bu duygu durumumuzu farketmemizi  sağlar.Daha sonra kaygı ile ilgili yardım alabiliriz.Keza bu etrafımızdaki insanlardan bir şey talep etmek, bize zaman vermelerini istemek veya profesyonel bir yardım da olabilir.Kendi özümüze dönmek te kaygı yükünü azaltmada bir faktördür.Unutmayalım ki kaygıyı farketmezsek bu duygu ile yüzleşemeyiz.