1982 yılında Gazi Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu’nun 2. sınıf öğrencileri, Türkiye Ekonomisi dersinin hocasını beklerken, bekleme adabına uymayan bir gürültü ile sınıfı adeta savaş alanına çevirirler. Az sonra yüzünde sert bir ifade ile hocaları içeri girer. Kürsüye geçerek ve hiçbir şey söylemeden, eline tebeşiri alır ve tahtaya kocaman “bir” (1) rakamı çizer. “Bakın!” der. “Bu “Kişilik” tir. Hayatta sahip olabileceğiniz en değerli şey… Ardından “1”in yanına bir sıfır (0) ekler ve bunun “Başarı” olduğunu söyler. Başarı, kişiliği 10 kat değerli hale getirmektedir. Bir “0” daha ekler ve bunun “Tecrübe” olduğunu, tecrübenin çok büyük bir değer kattığını belirtir… Sıfırlar böylece uzar gider: Yetenek, disiplin, sevgi.. Eklenen her yeni sıfırın “kişiliği” 10 kat zenginleştirdiğini anlatır. Sonra eline silgiyi alıp, en baştaki “1”i siler. Geriye kalan bir sürü sıfırı işaret ederek şu çarpıcı yorumu yapar: - Kişiliğiniz yoksa, öbürleri hiçtir!
Mesaj alınmıştır ve sınıfta kısa bir süre derin bir sessizlik hakim olur.
Bu hikayede en baştaki “1”in Sağlık olabileceği, çünkü sağlık olmayınca kalan sıfırların hiç bir anlamının kalmadığını söyleyenlere de rastlamak mümkün. Ya da inanç konusunu da dahil edip bu “1”in İman olduğunu, bu dünya hayatını değerli kılan ilk şeyin bu olduğunu düşünenlere de katılmamak elde değil. Biri kalkıp “Özgür değilseniz diğerleri hiçtir” derse bu da yabana atılacak bir durum değil. Aslında herkes buradaki “1”e hayatında en önemli gördüğü, “olmazsa olmazım” dediği şeyleri koyabilir. Ardından hangi sıfırın hangi anlama geldiği de kişiden kişiye değişebilir. Bu, kişinin kendisini tanıması açısından uygulayabileceği güzel bir test aynı zamanda.
TDK’ya göre “kişiliksiz” kelimesinin anlamı şöyle: Şahsiyetsiz, insaniyetsiz (insanlıktan çıkmış). Uzmanlara göre, kişiliğin oluşmasında aile ve okulun etkisi çok azaldı. Bu konuda son 20 yılın en etkili kavramı ise: Sosyal Medya Platformları ve Sanal Alem. Dolayısı ile 21. yüzyılda, bu hikayenin “1”i, yani “kişilik”, bu alemden çok olumsuz etkileniyor. Üstelik 7’den 77’ye hepimizi etkiliyor. “Topladığı verilerle, analizini yaptığı kişiliğin” zayıf taraflarını kullanarak yaptığı yönlendirmelerle;
- İnsanı gerçeklerden koparıp köleleştiriyor!..
- Sağlığını ve ahlakını bozuyor!..
- İnançlarından ediyor!..
- İnsanlıktan çıkarıp “şahsiyetsiz”leştiriyor!..
1999 yılında Matrix film serisinin ilk filmi vizyona girer. İzleyenlere, yaşadığımız bu dünyanın gerçekliğini sorgulatmayı başarır.
“İnsan tarlaları” diye ifade edilebilecek devasa kulelerde yapay zekalı robotlara pil üretimi için kullanılan ve bilinçsiz bir halde canlı tutulan insanlardan bir kısmı, imkansızı başarır ve bir yer altı şehrinde insanlığı makinelerin elinden kurtarmanın mücadelesini verirler.
Tek derdi gerçeği ortaya çıkarmak olan bu bir avuç insanın içinde “-gerçekten- haberdar olduğu için pişmanlık duyan” ve “matrix’deki sahte dünyaya dönmek isteyen” ve bu yüzden arkadaşlarını makinelere satan “Cypher Reagan” isimli hain karakteri, filmi izleyenler mutlaka hatırlayacaktır. İhanet ettiğine yönelik sahnede bir restoranda, robotların temsilcisine (Ajan Smith) şunları söyler:
- Bu bifteğin var olmadığını biliyorum. Bunu ağzıma koyduğumda, Matrix'in beynime bunun, sulu ve lezzetli olduğunu söylediğini biliyorum. Dokuz yıldan sonra, ne fark ettiğimi biliyor musun? - Cehalet Mutluluktur- Hiçbir şey hatırlamak istemiyorum. Hiçbir şey! Anladın mı? Zengin olmak istiyorum. Bilirsin, önemli biri. Örneğin bir aktör. Vücudumu bir santrale götürün. Beni Matrix'e geri alın. Ben de istediğinizi vereyim.
Yapay Zeka’ya insanlığı satan bu karakter gibi “Beni Pil olarak kullanabilirsiniz. Matrix’e bağlayın, ve her şeyi unutayım” diyecek kıvama hemen hemen geldik sayılır. Bu durum, kişiliğin ve özgürlüğün silindiği ve geriye kalan sıfırların bir anlamının kalmadığı günlerin fazla uzakta olmadığının da habercisi aslında.
Hz. İsa’nın söylediği şu söz kanaatimce konumuzla çok örtüşüyor:
- Gerçeği bilirseniz, gerçek sizi özgür kılar.