Boş vakitlerimi değerli kılmak adına, televizyonda veya internette belgesel kanallarını açıp seyretmeyi seviyorum.
Geçtiğimiz hafta yine televizyonda kanaldan kanala gezerken bir buz otel inşası karşıma çıktı. İlgimi çeken program kuzey kutbunda yapılan bir buz oteli konu alıyordu.
Aylar öncesinde mimarlık ofisinde onlarca mimar ve heykeltıraş tasarım üzerinde çalışmışlardı. Yolundan avizesine, masa sandalyelerinden yapılacak heykellere kadar her şey buzdan yapılacaktı. Buz otel sadece odalar ve istirahat için yataklardan oluşmuyordu. Buz ile yapılabilecek birçok nesneyi de içerisinde barındırıyordu. Yani bir Eskimo kulübesi değildi.
Resepsiyonundan süit odalara, büyük salonundan restoranına kadar her şey aylarca çalışılarak planlanmıştı. Mimarlar önce yapının dış cephesi üzerine çalışmış ve buz otelin ilk görüntüsünü ortaya koymuşlardı. Daha sonra ise gelecek olan misafirlerin karşılanacağı etkileyici büyük bir giriş ve karşıda resepsiyon bulunuyordu. Otelin bahçesi dâhil her alanda büyük heykellerin yapılması ihmal edilmemişti. Odalara giden koridorlar üzerinde oluşturulan nişlerde küçük biblolarda tasarlanmıştı.
Mimarlar otelin yapısı ile ilgilenirken diğer yandan da dünyanın en iyi buz heykeltıraşları ile irtibata geçilip yapılması düşünülen heykeller hakkında çalışmalar başlatılıyordu.
Yapılan çalışmalar o kadar titiz sürdürülüyordu ki hiçbir detay atlanmıyordu. Buz heykellere vuracak olan ışıkların renk tonları ayrı ayrı seçiliyordu. Heykeltıraşların özel el motorları, onların bazı hassas el aletleri ve bunlara destek olacak personeller de aynı anda organize edilmişti. Otel inşaatı başlandıktan 5 gün sonra bitirilmeliydi. Çünkü oldukça pahalı bu buz otelde kalacak misafirler önceden ayarlanmıştı.
Her şeyi planlandığı günde tam zamanlı olarak başladı. Bir yandan buz kütleleri kesilerek inşaat imar ediliyor, diğer yandan heykeller ve küçük objeler yapılıyordu. Otelin odalarına özel hassasiyetli davranılıyor yataklar ve küçük heykelcikler nişlere yerleştiriliyordu. Koca alanın içi ve dışı rengârenk ışıklarla döşeniyordu. Her oda farklı renklerle döşeniyordu. İmalat suresi 5 günde sınırlı olduğu için herkes gece gündüz çalıştı ve 5 günün sonunda misafirlerin geldiği akşama yetiştirildi. Yapılan görkemli açılışın ardından herkes odalarına çekildi.
Bu buz otelin bir ömrü vardı ve toplam 40 gün sonra eriyecekti.
Fakat o 40 gün için aylarca mimarlar, mühendisler, heykeltıraşlar, elektrikçiler, operatörler çalıştılar. Misafirler ikişer üçer gece kaldılar ve 40 günün ardından hava sıcaklığının yükselmesi ile otel erimeye başladı. 45. Günün sonunda otel alanı bir buz kütlesi haline dönüştü.
İnsanoğlu bunu görüyor biliyor ve yine de tasarlıyor. Saatlerce uğraşıyor ortaya çıkartıyor ve ondan sonra erimesini seyrediyor. Hem vaktini hem de parasını harcadığı işler toplamda 40 günde yerle yeksan oluyor.
Peki, bunca yazıyı bir buz otelin imarını veya bir belgeseli methetmek için mi kaleme aldım! Tabi ki hayır!
Bu otel projesinden yola çıkarak hayatımızı gözden geçirecek olsak; biz de aslında bu dünyada hayali bir buz otel imal etmiyor muyuz?
Düşünsenize; hayallerimizi, yapacaklarımızı, planlarımızı bu dünyadan göçecek insan gibi değil de sanki kalıcı, sonsuz ve doyumsuz bir hayat için yapıyor gibiyiz, öyle değil mi!
Bize verilen bu kısa ömür, şayet iyi değerlendiremezsek aynı buz otel gibi eriyip gitmeyecek mi?
Çok çalışacağız ve üreteceğiz Ama bu dünyanın ahireti olduğunu bilerek, hakkaniyetle yapacağız. Hatta bir Müslüman olarak her şeyin en iyisini biz üretmek için gayret edeceğiz.
Ancak şunu unutamayalım ki; İnsan aslında kendini imar eder.
Dünyasını, çevresini, ailesini, hayatını ve ahiretini imar eder. Dostlar, kalıcı ve güzel işlere imza atmak dünyamızı da ahiretimizi de cennete dönüştürecektir.
Kalın sağlıcakla.