Mübarek Ramazan ayı, rahmetiyle, bereketiyle ve manevi huzuruyla yine geldi. Yüzyıllardır bu topraklarda Ramazan sevinçle karşılandı; camilerde okunan mukabeleler, hanelerden yükselen Kur’an sesleri, iftar sofralarında bir araya gelen insanlar bu mübarek ayın manevi coşkusunu yaşadı. Ramazan, sadece bir oruç ayı değil, aynı zamanda hoşgörünün, paylaşmanın, kardeşliğin ve iç muhasebenin derinleştiği bir zaman dilimi oldu.
Bu öyle güzel bir aydır ki; İftar sofralarında bir araya gelen insanlar, birlik ve beraberlik duygusunu pekiştirir, paylaşmanın manevi hazzını yaşar. Zekât ve fitre ibadetleriyle ihtiyaç sahiplerine destek olunur, kimsesizlerin, yetimlerin ve düşkünlerin yüzü güldürülür. Küskünlükler, dargınlıklar, kırgınlıkların üzeri örtülür.
Ancak her Ramazan geldiğinde, bu manevi atmosferi kavrayamayan, hatta ona karşı duran bazı kesimlerle de karşılaşıyoruz. Geçtiğimiz günlerde, Türkiye’nin önde gelen firmalarından birinin CEO’sunun Ramazan ile ilgili atılan bir mesaja tepki göstermesi ve ardından gelen yoğun tepkiler sonucunda istifa etmek zorunda kalması, bu konudaki hassasiyetin ne kadar büyük olduğunu bir kez daha gösterdi. CEO’nun mesajı sonrası halkımızın verdiği tepkiyi de takdirle karşılamak lazım. Tam yerinde ve zamanında verilen tepki toplumun Ramazan ve inançlar konusunda canlı kaldığını göstermesi açısından önemli. Yüzyıllardır Müslüman olarak yaşamış bu coğrafyada, Ramazan’a duyulan saygı ve bağlılık, halkın ortak bir değeridir. Ancak, içimizde bu manevi mirastan nasibini almayan, Ramazan'ın ruhunu kavrayamayan kişiler de yok değil.
Daha da ilginç olan ise, Ramazan’a saygı ve hoşgörünün İslam coğrafyasının ötesine taşarak Avrupa ve Amerika'da bile görünür hale gelmesi. Örneğin, geçtiğimiz hafta Belçika'da oynanan bir futbol maçında ezan okunmuş, iftar vakti geldiğinde hakem düdüğü çalarak oruç açmak isteyen Müslüman oyuncular ve taraftarlar için 5 dakikalık mola verilmiştir. Yine İngiltere’de Manchester United – Fulham maçında, Müslüman futbolcuların oruçlarını açabilmesi için kısa bir ara verilmiştir. Bunlar, Batı dünyasında bile Ramazan’a duyulan saygının bir göstergesidir.
Dünyanın farklı coğrafyalarında Ramazan’ın getirdiği manevi atmosfer yayılırken, İslam coğrafyasında olup bu ayın bereketini içselleştiremeyen, onu sıradan bir zaman dilimi gibi gören veya ona duyulan saygıyı küçümseyen insanlar gerçekten büyük bir nasipsizlik içindedirler. Müslüman olmayan ülkelerde bile Ramazan’a duyulan saygı artarken, kendi ülkemizde bu manevi atmosferi hiçe sayan insanların varlığı düşündürücüdür.
Ramazan kardeşliktir, paylaşmadır, nefsin terbiye ayıdır. Oruç, sadece mideden değil, gözden, dilden, kulaktan ve kalpten de tutulur. Bu ay, yalnızca fiziksel bir ibadet değil, toplumsal dayanışmanın, yardımlaşmanın ve manevi zenginleşmenin zirveye ulaştığı bir zaman dilimidir. Eğer bir insan, Ramazan’ın getirdiği rahmet ve bereketi fark edemiyor, onu küçümsüyor ya da ona karşı bir duruş sergiliyorsa, aslında kaybeden sadece kendisidir.
İslam dünyasında Ramazan, bir bayram coşkusuyla yaşanmaya devam ederken, bu kutsal ayı anlamayanlara karşı hoşgörümüzü kaybetmeden, ama aynı zamanda inancımızın değerlerini koruyarak ilerlemek en büyük sorumluluğumuzdur. Ne diyelim, Rabbim İslam’a ve Müslümanlara ön yargılı olanlara da hidayet nasip etsin, onları da nasiplendirsin.