Dine insanların ihtiyacı vardır. Yaratılıştan insanoğlunun inanmak veya isterse inkâr etmek olsun her ikisi de bir inancın ifadesidir. Bu inanç ister tevhidi anlamda tek bir ilah olan Allah’a, isterse nefse, şeytana ve isterse inançsızlık adına kendine olsun hepsi bir “iman ve inanç” içindedir.
Din elçiler vasıtasıyla eğitim, öğretim ve tatbikat meydanına çıkmaktadır. Peygamberlerden sonra ise serbest alan âlim olarak müçtehitlerin alanına girmektedir. İçtihat ise yanılma ve doğru olma bakımından farklılık arz eder. Bir insanın müçtehit olmasının farklı özellikleri vardır. Müçtehitler birbirine saygı duysa da onların tabileri olan bazı kesimler maalesef birbirlerine hınç ve muhalefet duymaktadırlar.
Kur’an ve hadiste dinde ayrılığa ve ihtilafa kapı aralanmaması özellikle emredilirken maalesef tüm dinlerde insanlar ihtilaf ve ayrılığın tuzağına düşmektedirler. Rabbimiz buyurur ki: “Dinlerini parça parça edip guruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allah'a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir.” En’am, 159.
Peygamberimizden sonra Sahabe dönemi dâhil her dönemde bu aykırılık ve ayrılık daima köpürtülmüştür. Bu ayrılıklar isim olarak mezhep olarak ifade edilmiştir. Mezhep tabii bir şey olmakla beraber, istenirse batıla ve tefrikaya sebep kılınmaktadır. İtikadı, ameli ve siyasi görüşler zaman zaman dinin kendisine ve dindarların hayatına dahi kast eder olmuştur. Saltanat, hilafet ve devletin dini İslam maddesinin kaldırılması ve laiklik maddesi hukuka dâhil edildikten sonra din konusunda tartışma ve ayrışma daha farklı mecraya kaymıştır. Cumhuriyetin ilk döneminde dinin değiştirilmesi ve dinde reform çalışmaları herkesin malumudur. Bu çalışmalar da dinde ayrışmaya sebep olmuştur.
Gelelim son dönemde ki televizyon ve sosyal medya vasıtasıyla dinde tebliğ, davet ve irşat faaliyetlerine. Bu durum daha önce örneği olmayan bir durumdur. Müslümanlar ve hocalar hazırlıksız yakalanmışlardır. Diyanet ise bu konuda henüz bir yol haritası belirleyememiştir. Ne kendisi ve ne de görevlileri bu sosyal medyayı nasıl kullanacaklarını bilmemektedirler. Bir kamera ve bir de söz sermayesi ile tebliği yaptıkları kabullenilmiştir. You Tube ise konular ihtilafı körüklüyorsa bu kavgaya benzin taşırken, gerçekleri karşısında ise bazen yayın engeli ve yasağı koymaktadır. Tecrübeyle sabittir.
Sosyal medyadan dinlediği kişiye yakından tanımayan ve dinlediği kişiyi ilmen değerlendiremeyen insan maalesef söz ve sunuma kanarak taraftar ve savunucu olmaktadırlar. Dinin asli hüviyeti ihmal edilerek, düşmanca insanlar birbirine buğz edip din kardeşlerini ötekileştirdiler.
Son çeyrek de ise particilik sebebiyle dinde anlayış farklılığı oluşturarak birbirlerini nifak, fasık hain, zalim gibi kavramlarla itham ettiler. İmanla ve kardeşlik hasr edilerek bir arada zikrolunmuştur. “Müminler ancak kardeştirler, öyleyse iki kardeşinizin arasını düzeltin, Allah’a itaatsizlikten sakının ki rahmetine mazhar olasınız.” Hucurat, 10. Bu ayetin kavramlarına baktığımızda. “İman, kardeşlik, sulh, takva ve merhamettir.” Bu ayeti düşünecek olursak rahmete ulaşacak müminde bulunması gereken özelliklerin başında gelen husus “kardeşlik ve sulha” ulaşmaktır.
“Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan (olmayın. Bunlardan) her fırka, kendilerinde olan ile böbürlenmektedir.” Rûm, 32.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız!”
Bu konuyu ne benim yazmam ve ne de sizin okumanız hakikate ulaşmak için yeterli değildir. Ortaya koyacağımız tavır, ahlak ve gidişat önemlidir.
Pazar sabah namazı sonu ailece Orhan camiinde sohbete bekleriz.