“Göklerde ve yerde nice deliller vardır ki onlar bu delillerden yüz çevirerek geçip giderler.” Yusuf suresi, 105
Toprağı çiğnemek değil sevmek ve dokunmak çok önemlidir. İnsan ve canlılar olarak hepimiz toprağa ayağımızla basarız ama ondan gafil geçer gideriz. Bizi taşıyan ve uzaklara ulaştıran, mekânımıza isim olan ve kutsallığı bir anlamıyla ifade eden toprak, taşı da bağrında korumaktadır. Bir anlamıyla ağzını da açmış ve bize suyu da sunmaktadır. Toprak ilahi bir mucizedir. Onu tanıdıkça kâinatı bir nebze tanımış oluruz. Gerek Kuranda ve gerekse hadislerde topraktan çok söz edilir ve misaller verilir. Zaten insanın da hammaddesi toprak değil midir? “Sizi topraktan yaratması O’nun varlığının delillerindendir. Sonrasında ise (çoğalıp yeryüzüne) yayılan insanlar oluverdiniz” Rum, 20
İnsanın yaratılışı farklı olarak anlatılır. Toprak, yapışkan çamur, çamurdan süzülen öz, değişime uğramış kara çamur, kuru çamur, tesviye ve nutfe ile olan diğer bir yolculuktur. Toprağın özellikle abdest yerine ikame edilen teyemmüm ile bizi temizliğe ulaştırması ayrı bir esrardır. Sahi siz hayatınızda hiç teyemmümle abdest aldınız mı? “...Su bulamadığınız takdirde temiz bir toprağa yönelin (teyemmüm edin), yüzünüzü ve ellerinizi onunla meshedin. Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez, fakat O sizi tertemiz kılmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister ki şükredesiniz.” Maide, 5
Toprağın insana emanetliği ve mülkiyeti çok değerlidir. Peygamberimiz buyurur ki. “Kim bir karış miktarı bir yere haksız olarak zulümle sahip olursa, o yerin yedi katı boynuna geçirilir.”
Söz sözü açtı çiçekten yazalım derken birden konu toprakla yoğunlaştı. Zira her şeyin anası olarak ifade edildiğinden dolayı Kuranı Kerimde kadın yani anne, “Hars”2, 223 olarak şereflendirilmektedir.
Dünyamızın çiçekleri çoktur fakat farkında mıyız? Tarihe, edebiyata, tedaviye, sanata, mimariye ve birçok sahaya adını ve güzelliğini veren çiçekler insanlara farklı güzellikler sunmaktadır. Görene gözüyle, göremeyene ise kokusuyla ben buradayım diyebilmektedir. Çiçeklerde henüz keşfedilmemiş nice renkler, kokular ve desimetresiyle kim bilir ne güzel haller vardır. Gazeller, destanlar, türküler, ilahiler ve natı şeriflerde güller, lalleler başta olmak üzere nice çiçekler gönlümüze misafir olmaktadır. Hele de çiçekler ve kuşlar yan yana geldi mi zevkin ve hazzın en güzelini sunmaktadırlar. Kuşların kanatları renkli bir çiçek, çiçeklerin yaprakları ise yerde bir kanat gibi temaşaya sahiptir.
İnsan isimlerinin dahi çiçek adıyla anılması ne kayda değer bir irfandır. Tezhip sanatından çerçeveyle süslemeye kadar kitaptan hitaba güzellikleri veren çiçekler ne çok övgüye değerdir. Çiçekler mekân, zaman, güneş ve mevsim bilgisiyle çok alakadardır. Çiçeklerin ve güllerin Rabbi olan Allah’ım sen ne büyük kudrete ve ihsana sahipsin.
Çiçeğin girdiği her yerde güzellikler ve kokular belirir. Necip Fazıl Kısakürek, “Akıl akıl olsaydı ismi gönül olurdu; Gönül gönlü bulsaydı bozkırlar gül olurdu.” diyor. Evet, çiçeklerin bir dili vardır, ebesi vardır, anası vardır, en önemlisi ise ülkesinin var olmasıdır. Çiçek sevgisi nezaket ve edebin farklı bir ifadesidir.
“Hâlbuki fecir saati, Müslüman için rûyâsız bir uykunun nihâyeti ve yıkanma, ibâdet, neş’e ve ümîdin başlangıcıdır. Müslüman yüzü, kuş sesleri ve çiçek kokuları gibi fecrin en güzel tecellîlerindendir.” (Ahmet Hâşim).
Bu yazıyı penceremizde ki “MUM” çiçeğine bakarak yazmaya çalıştım. Özellik ve güzelliği ancak temaşa edilirse hissedilebilir.
Gazze’de yeniden çiçeklerin açıldığını görebilmek dileğiyle…