“Camiler genellikle tek başına yapılar halinde olmayıp bilhassa Türkler’de imaret, külliye veya manzume adları verilen çeşitli vakıf binalardan oluşan bir yapı topluluğunun merkezini teşkil ederler. Böylece camilerin etrafında onlara ek olarak yapılmış arasta (çarşı), dârüşşifâ, hamam, hazîre, türbe, medrese, sıbyan mektebi, kervansaray, kütüphane, muvakkithâne, sebil, tabhâne, aşhane-imaret gibi vakıf yapılar da bulunur. Osmanlı döneminde şehirler arası ana kervan ve sefer yolları üstünde, özellikle XVI. yüzyılda durak yerlerinde menzil külliyelerinin de inşa edildiği görülür ki bunların da merkezlerini bir cami teşkil eder.” (Diyanet Ansk.)
Camilerin alt zeminine ne zaman ki çarşılar konuldu, camilerin ruhu zedelendi. Çarşı camileri günümüz anlamıyla ilmen ve çevre bakımından yetim ve sömürülmüştür. Camilerin âlimleri yok, bazen hafızları da yok. Ne mihrabın tadı var, ne de kürsünün sahibi vardır. Konuşanı çok, bileni azdır. İnsan yüzdesinin çok olduğu bu alanlarda, ilmin ve irfanın yüzdesi ise azdır. Liyakat ve ehliyet belki birkaç süslü söze ve volümü yüksek sese kurban edilmiştir. Camilerin anlatılacak hizmet hikâyesi azalmıştır. Belki sadece yapılış tarihi ve mimarisinin özellikleri kalmıştır.
Eskiden bu camilerin hatibi ve imamı ayrıydı. Hatip ilmi temsil ederdi. Selâtin camiler ise padişahların fetih sonucu şükür için inşa ettikleri mekânlardı. Savaş ganimetlerinden inşa edilirdi. Sultan Ahmet Camii ise bir istisnadır. Bu sebepledir ki selatin ve çarşı cami görevlileri de bir zafer ruhuyla görev yapmalıdırlar. Zaferleri koruyacak görevlilere ihtiyaç vardır. Doğumu cumhuriyet döneminde olan selâtin ve çarşı camilerinin hizmet ve tarihi hikâyeleri yeniden gözden geçirilmelidir. Turizm ve kalabalığın camisi değil, fetih ve hizmetin abidesi olmalıdırlar.
Camilerin irfan, kültür ve eğitim üzerine dostluk kurumları kalmadı. Soğuk yapılı yönetimi ve sadece para toplayan dernekleri dışında bir şeyi kalmamıştır. Cemaat yapısı ise kalabalık bir kavşak yolu/trafiği gibi gelip geçmektedir.
Adapazarı için çarşı camii sayısı elin parmaklarını geçmez. Cami hizmetlerini cami içi ve dışı diye ikiye ayırmamız gerekir. Cami içi faaliyetler ve cami dışı imkânlar beraber düşünülmelidir. Tüm eksiklikler bizden kaynaklanmamaktadır. Laik bir eğitim ve toplum yapısı camileri işlevsiz, âlimsiz ve öksüz bırakmıştır. Hikmetli söz ve gönle tesir eden ses mekanikleşmiştir.
Cami çevresi ve cami altı dükkânlar bile camiyi sömürme yarışına girmişlerdir. Din görevlisi yetiştirme ve yeteneklisini elde tutma imkânı azalmaktadır. Sadece iş istihdamı olarak görülmemelidir. Çalışma yapısı ve rehberlik hizmetleri kurumsal olarak zayıftır. Yeniden ma’nen imar için el ele verme zamanıdır. Çarşı camileri sorumluluğu yeniden ele alınmalı ve uyanışın pınarlarının kaynağı olmalıdır.
Not; Orhan Camiinde yapmış olduğumuz sohbet programları tadilat dolayısıyla farklı camilerimizde devam etmektedir. PAZAR günleri sabah namazı sonrası TOZLU CAMİİNDE, tefsir sohbetimiz ise ŞEREFİYE CAMİİNDE perşembe günleri yatsı namazından önce devam edecektir. Arzu edenler takip edebilir.