Kalbiyle okyanusu taşırabilecek şair.
Kelimelerle resital yazıyor. Resitaller hatta.
Dünyaya sobeleyen adam. ayraçla dediğine bakmayın, cümlelerle. Hece hece, kelime kelime, cümle cümle yaptı bunu.
hayırsızada’da asılacak adam. denize düşen gül için elbette. Yeryüzünün bütün gülleri için.
Pirlepeli bir ninenin Manastırlı bir dededen olma torunudur Suavi. Kemal Manastır’dan mirastır ona. Hani Mustafa Kemal’in askeri idadiyi (ortaokul ve lise bitişik) okuduğu Osmanlı’nın Balkanlardaki II. Ordusunun merkezi olan, bugün dahi buram buram Türk, buram buram Müslüman şehir Manastır. Manastır’ın ortasında vardır çeşme / Aman çeşme canım çeşme / Şu Manastır yazarları hepsi de seçme / Yanmışım ben… Minik bir değiştirme ile alın size iki yüz yıllık bir Manastır türküsü. Onlarca kez gittiğim Manastır, yanık bir türküdür içimde en çok. Manastırlı Suavi Kemal ise mutluluk ve şiir demek bende. İmge ve dize. Sürpriz ve ironi. Öykü ve deneme. Kalite ve muziplik. Yani güzellik, yani estetik, yani edebiyat.
İmge fabrikatörü maşallah bizim Suavi Kemal’imiz. Onun her okuru bilir bunu. Bilir ve teslim eder hakkını. Örnek mi? Çok. Birkaçını alayım buraya hemen: tıklım tıklım sessizlikle dolu masa / boş kâğıtlar haykırıyor, yazılmamış öyküleri. / bütün kelimelerle sustum. / firar edilesi bir sessizlik başlar. / oysa söylediğim her kelime / içimde bir çin seddi oldu. / adım adım eskidim. / bir suskunluk payı aldım. / terk edilen hatıra defterinin feryadı. / tam yitik çocukluğumun / yürürlüğe girdiğini ilan ederken.
Ciddi ve durağan görünümüne aldanmayın sakın; muzip bir çocuk var Suavi Kemal’in içinde. Muzip mi muzip, çılgın mı çılgın, haşarı ve uçarı. İroniyi de seviyor, pek belle etmese de Suavi. İşte şiirlerinden bazı seçmeler: rabbim dört yanlış bir doğruyu götürmesin. / hayat bilgisinden çektiğim kopya / denk düşmedi hayatıma. / hayatın taktığı at gözlükleriyle teselli bulduk. Hızını alamaz, cenaze aracının önünden yürüyorsun / kimseye yük olmadan diye takılır kendine. düşüyorum düşlerimden diye fıkırdatır içimizi bazen. İroninin de dibine vurur şu iki dizesinde olduğu gibi; önce çay bardakları obez oldu / sonra biz.
İnançlı bir kalem o, haykırışı da isyanı da bunadır, buncadır, bundandır sömürüye karşı: azat olsun iki dünya borsa endekslerinden / gayrı safi milli hasıla yükseldikçe / yükselmesin yalanların bayrakları.
Dört çocuk vardır onun içinde. Dört çilekeş çocuk. Biri boşnaktır çocuğun, diğeri filistinlidir. Üçüncüsü uygurdur. Dördüncü çocuğun ismi şehri ülkesi belirsizdir, isimsizliğini bütün mazlumların hizasına yazdıran çocuktur o. Suavi Kemal’in kalbi, dünyadaki bütün mazlum çocukların yurdudur dize dize, mısra mısra, satır satır, öykü öykü, şiir şiir deneme deneme. Böyledir bu.
Kentlerden, büyük şehirlerden mustariptir şairimiz, her aklı başındaki kalem sahibi gibi. Moderniteden şikâyetçidir, büyük kentte doğmuş büyümüş olsa da: sokaklara çöken beton ve asfalt karanlık / yollar yürümekle aşınsın artık eskimeden değişmesin kaldırımlar. Şehir olumsuz bir algıdır Suavi Kemal’de. Tıpkı kış gibi. kış şehre yorgunluklar bırakıyor der ve devam eder: kış şehre reçeteler bırakıyor. Kış şehir reçete ve yorgunluk. İçiçe geçmiş bir dörtgendir şairimize göre. Bu dörtlü çeteden/ kavramdan geriye kalansa, söyleyelim hemen; bir geniz yangınıdır en çok. Sonra, yükselen binalar alçalan insanlar demektir onda şehir kavramı. Takım elbiseli yalanlar bırakıyorsun geride / güneş gözlüklü yalanlar diye söylenir kent hayatına yer yer. içimdeki çöllerden kurtulmak için / dışımdaki betona hapsoluyorum diye kentlerden yakınır bazen. Kenti çay ile özdeşleştirir de öyle eleştirir bir şiirinde: kâğıtlara taksim edildi çay / plastiğe hapsedildi o sıcaklık / önce çay bardakları ajda oldu / ardından çaylar sallama. Sallama çay, şehrin bize öngördüğü hayattır, şehrin yani kapitalizmin.
İyi şairliğine aldanmayın, iyi öykücüdür de bizim Suavi’miz. Kırk Gri Hırka ve Dünyanın Çekmeceleri adlı iki öykü kitabı da vardır. Şair işte, n’olacak, şairin öyküsü mü olurmuş yaftasını yapıştırmayın hemen. Okudum da söylüyorum: Birinci sınıf öykücüdür Suavi. Girift, fantastik, şaşırtıcı, çoğu kez ironik (şiirinde de bol bol var zaten ironi), bazen trajik, tanıdık duygularımızla sık sık okurunu buluşturan, güçlü anlatımlı öyküler bunlar. Zaten bir söyleşisinde bende şiirle öykü atbaşı gider sözleriyle kendi de itiraf ediyor bu yanını. Bugün katilim sözünde durursa son günüm / İntihar edersem iki gün konuşulurum, intihar edersem ömür boyu / Benim müntehir değil maktul olmam lâzım / Tembel beyaz bir bulut kümesi… / Adımlarınla sokaklara kimsenin okumadığı mektuplar bıraktın / İkimiz de kendimize yenildik / Yanlışlarınız ve ben. Yalnızlığımı onlara sarılıp teselli ettim. / Üstü kalsın bakışlarını… Hikâye, kimliği belirsiz kişilerce kıyının hayli açığındaki bir kıyıya kaçırılmıştı. / Bir çocuğum olmadı benim. Çocukluğum da. / Nasırlarım bana postmodern kâbuslar yarattı.
O tarafı pek bilinmez, iyi deneme yazarıdır Suavi Kemal. Söylemesi ayıp, denemeden komşuyuz onunla. Huuu, komşu komşu. Ülke Dergisinde (1997) sayfalarımız kaç sayıda karşı karşıyaydı Suavi Kemal ile. Bakmayın ruberu / yüz yüze 2014’te tanıştığımıza. Zaten o da ilk ve tek görüşmemizdi(r) Sky Lifeta. Sezgin Çevik sağ olsun. Müeddep bir edası vardı o gün. Müeddep eda, maruf bakışlar, muzip tebessüm. Durgun ve durağanlık bir de. Sorsan cevap verirdi, o kadar. Benim kadar ablak olmasa da, muhacir yüzlü bir ablaklık hâkimdi çehresine, bildim!
İyi denemecidir, evet. Zaten bütün şairler, deneme de yazıyorlarsa iyi metinler üretiyorlar. Okunur, zevkli, zekice, lezzetli metinler. Suavi Kemal de öyle. Öyleydi. (Yine yazmalı.)
Şiirlerine de yansıyor deneme dizeleri elbette şairin. Örnek mi? Bolca örnek var elbette: İpin bir ucu hayat / diğer ucu sükut. Mesela başlar adı İstanbul olan hayat kavgası. Veya adımladım kaderimce dizesi. oysa cevapsız bir soru kadardı dünya dizesinde, sorgular dünyayı. Ve ekler: bir ecellik dünya. Yaklaştıkça artıyor gurbet de Suavi Kemal’in yakaladığı bir başka ayrıntı. Çünkü o bir gurbet çocuğu. Hasretlerin yangınındaki dede - nine elinde büyüdüğü belli, bol hüzünlü Muhacir türküleriyle büyüdüğü besbelli. Diğer yandan, yenildik nefsimize / yitirdik dünya denen kervanı / kendimizi dünyadan sandıkta ne zarif bir eleştiri yapar Suavi, hayata ve bize dair.
Yer yer Melamî hırkasını da giyinir şairimiz. yanlışlar dağıttım kartvizit niyetine der. İsmim eksildikçe ben çoğaldım der, başka bir dizesinde. sonra sen gelirsin / vaktin bereketine der meselâ. Bazen de durur durur, haritam yırtık pusulam kırık / yanlış meczubum diye hayıflanır, aldanmayın ha sakın. Doğruyu bulmuştur, en hasından hem de. kaldık bir oturumluk bir gölgelik dünyada diyerek bir dizesinde, perçinler hükmümüzü.
Her iyi şair gibi renkleri ve ayrıntıları da harika kullanır Suavi Kemal kardeşim: duvarda van gogh sarısı der mesela. Yaprakların hışırtısıydım der örneğin.
Editördür de. Hep merak etmişimdir; editörlerden üretken yazar çıkabilir mi diye. Cevabım hayıra yakındır çünkü. Zira meslekî deformasyona, yıpranmaya, yorgunluğa duçar olmak kolay mı bir ömür. Düşünün; sabahtan akşama, güngegün, aybeay, yılbeyıl hep metinler oku düzelt yaz, yetmedi raporla. Sonra da akşam eve git şiire dal, öyküye gömül, deneme deryasında kaybol. Kolay mı? Bu isteksizlik ve iştahsızlığı aşabilen iki güzel kardeş gördüm ben, altmış yıllık ömrü hayatımda: Biri Güray Süngü, diğeri Suavi Kemal. Helal olsun onlara. Vallahi helal olsun. Başka da isim varsa ben bilmiyorum.
Bir ara 212 farklı dergide yazdığı için dergilik fuarı en çok dergide yazan yazar ödülü verilmişti ona. Şimdilerde bu sayı 250’yi geçti. (Aman Mustafa Uçurum duymasın.)
Her yazar bir kitaptan ibaretse eğer bana göre Suivi Kemal tövbe gölgeliğidir hiç kuşkusuz. Her şair bir dizeden ibaretse eğer bir belkiyim belki de dizesidir en çok benim için o.
Son sözü mü Suavi Kemal Yazgıç’ın. Henüz son sözünü söylemiş değil elbet. Ama şimdilik son sözü: kadere ve kedere iltica ettimdir kuşkusuz.
Hem suavi hem kemal. Bir de yazgıç. Bir kelime daha: Hikmet. Hikmet ona çok yakışıyor. Şiirin, öykünün yakıştığı gibi.
Doğru meczubumuz o bizim.
Suavi Kemal Yazgıç; doğru meczup. En hasından hem de.