Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammet Mustafa (sav) şöyle buyurur: ‘’- Çocuğunuza bırakacağınız en güzel miras onu , hem dünya ve hem de ahret mutluluğuna eriştirecek bir terbiyedir.’’(Tirmizi)
Evlatlarımız hepimiz için çok önemlidir. Onları öylesine severiz ki bazen sevgi ve merhametin dozunu kaçırdığımız olur. Onlara yaptığımız davranışların bir gün karşımıza yerleşmiş bir karakter olarak çıkacağını hesaplayamayız. Öyle basit görünen davranışlarımız vardır ki sonuca bakıldığında artık çok geç kalınmış büyük hatalara sebep olmuştur.
Evlatlarımızı kucağımıza aldığımızda onların bize verilmiş bir emanet olduğunu düşünmek aklımıza çoğunlukla gelmez. O an aklımıza gelen düşünce onun bize ihtiyacı olduğudur ve ona merhamet etmek zorunda olduğumuzdur. Öylesine küçüktür ki her şeyden korumak isteriz. Hatta kendimizden bile…
Merhamet boyutlarını zaman zaman aşarız ki bunun ileride büyük sıkıntılar verebileceğini düşünemeyiz.. Önceleri bunun sonuçlarını göremeyiz. Sonuçları görebildiğimizde de çok geç olmuştur. İnsan ilişkileri hayat ımıza girdiği dönemlerde ortaya çıkan bir sorundur bu.
Gözlemlemiş ve sebeplerini araştırdığımız örneklerden birini burada sunmak isteriz. Yaşı oldukça ilerlemiş bir beyefendiden bahsetmek istiyoruz. Suat Bey özel bir şirkette yönetici olarak çalışan bir beydir. Çok iyi yerlerde okumuş iyi bir aileye sahip bir beydir. Dışarıdan görüntü mükemmel bir aile… Oysa eşi ve çocuklarının gözünde pek de değeri olmadığı yapılan görüşmelerde gözlemlenmiştir. Suat Bey hiçbir zaman hiçbir konuda başkasına hak vermemiş özür dilememiş ve her zaman kendini haklı gören bir beydir. Bu durum aile üyelerini oldukça rahatsız eden ve büyük kavgalara sebep olan bir durumdur. Yaptığımız araştırmalarda Suat Bey’in çocukluk dönemlerinde yaptığı hiçbir hatanın, ona ait olduğunun kabul edilmemiş olduğudur. Örneğin çocukken düştüğünde annesi yerdeki taşa vura vura:- ‘’Seni gidi pis taş sen nasıl benim oğlumu düşürürsün ‘’diyerek taşı suçlar ve çocuğunun gönlünü öyle alırmış. Bir hata olduğunda suçlanan o değil evdeki üç kız kardeşten biri olurmuş. Kayıtsız şartsız her sorunda o erkek evlat olduğu için koltuk altına alınır, kız kardeşlerden biri suçlanırmış. Böyle örnekleri çoğaltmak mümkün…
Evlatlarımızı ince, ipek bir ip ile minik minik bir oya misali işliyoruz aslında. Eğer bu oyayı işlerken bir an dalgınlık yapsak, sonrasında sökmenin imkanı yoktur. İpek ince iple yapılan oyamızı sökmek istersek sökülmez, zorlasak ip kopar ve düğümlenerek oyaya devam etmek zorunda kalırız. Çoğunlukla da zaten hatayı yaptığımız anda fark etmeyiz. Önceden işlediğimiz bir yanlış ilmek ya oyayı işledikçe daraltır ya da genişletir.
Sonuç olarak evlat yetiştiren kimseler yaptıkları bu çok önemli görevin farkında olmalı, yaptığı her davranışın sonuçlarını düşünmeli ve sonuçları kötü olacak bir hatadan dönmelidir. Evlat yetiştirme sanatı en ağır, en zor sanattır. Anne baba olmak, öğretmen olmak, yeni neslin senin elinde olduğunu bilmek de çok ağır bir yüktür. Bunun bilincine varan insanlar benim gibi gece uykuda geçen zamanı dahi hesaplayarak ‘’ne yapsam’’ telaşına düşer. Rabbimizin bizlere bazen ana baba olarak bazen de öğretmen olarak emanet ettiği nesillerden hesaba çekileceğiz. İnşallah hesap günü geldiğinde ‘’Ey Rabbimiz, ben elimden geleni yaptım’’ diyebilecek ameller yapmış oluruz yeni nesil için. Bu gün bizim yeni nesil için yaptıklarımız, gelecekte bizden aldıklarını, bir sonraki nesle aktarılacak olanlar olduğunu da unutmamamız gerek. Rabbim razı olduğu nesiller yetiştirmemizi nasip etsin ve kolaylaştırsın inşallah…
Eğer sizden sonra bozuk bir nesliniz olsun istiyorsanız, yetiştirdiğiniz evladın sorumluluğunun farkında olmayın!..