Zor olacağa benziyor, geçmişten alıştığımız seçim havası yaşanmamakta. Esasen son derece doğru bir uygulama, çevre kirliliği yaşanmıyor anlamsız bir şekilde kaynaklar heba edilmiyor.

Parti bayrakları şehrin her bölgesini kaplar, hatta bir birleriyle yarışılır ana caddeler bayrak flamalar ve afişlerle süslenmeye çalışılırdı. Gerçi son yıllarda yerel ve genel iktidar AKP öncülüğü vardı, tek renkten oluşan süslemeler.

                Her ne kadar süsleme olsa da sonuç itibariyle çöp olan kaynaklar, seçimin sürecine katkısı olduğu tartışılan hem görüntü kirliliği hem de kaynak savurganlığı yaratan uygulamalardan vazgeçildi.

                Zorunluluk hali sanırım, yaşadığımız ve on bir ili etkisi altına alan büyük yıkım ve can kayıplarımız vesile oldu, abartıdan uzak seçim dönemi yaşanmakta.

                Hele ki yüksek ses bağırtılan seçim araçları, bir türlü anlam veremediğim rahatsızlık vermekten öte hiçbir faydası olmayan çağ gerisinde kalmış ilkel seçim yöntemlerinden kaçınılıyor. Umarım kalan sürede böyle değerlendirilir.

                Yıllar öncesi bir anım aklıma geldi, yurt dışı seyahatimiz sırasında tesadüf yolu ile yerel yönetimler seçimi olduğunu öğrenmiştik. Birkaç gündür bulunduğumuz şehirde seçim vardı ve bunu hiçbir surette anlamamıştık, gazete haberi marifetiyle haberdar olmuştuk.

                Ortada ne parti bayrakları ne de afişler vardı.

                Seçim kampanyası denilen süre adayların taahhüdü ve bir birleriyle yaptıkları açık oturumlar ile geçiyordu. Eski Türkiye geleneğinde vardı, hatırlanacaktır tüm adaylar TV canlı yayınında bir araya gelir ve tartışma yürütülürdü. Yurttaşın kararında önemli yer alırdı bu türden programlar.

                Eski Türkiye alışkanlığını terk edeli bir hayli zaman oldu, 03 Kasım 2002 seçim öncesi CHP Genel Başkanı rahmetli Deniz Baykal ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, son örnekti. Malum bu tarih aynı zamanda AKP iktidarı dönemine denk düşer ve sonrası AKP tarzı siyaset anlayışı egemen oldu.

                Alışkanlıklarımız terk edildi, muhalefet parti temsilcileri birçok kez çağrıda bulunmuş olsalar da iktidar temsilcileri TV programlarına çıkmaktan kaçındılar. AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, tek başına programa çıkar ve önceden belirlenmiş sorularla yürütülen program alışkanlığı yerleşti ki yerel siyasetinde yol haritası oldu.

                Oysaki gelişmiş demokrasilerde seçimin en önemli aracıdır TV programları, ileriye gittik derken meselenin esasında çokta geriye gitmişiz farkında olmadan.

                Yine hatırlarım, 12 Haziran 2011 seçimleri öncesi yaygın TV kanallarından biri illerde seçim çalışması yürütmekte ve adayları ekrana çıkarmaktaydı. O döneme dair bir çağrıda bulunmuştuk AKP seçim çalışma ekibine, adaylar TV ekranında yer alsınlar şehre dair projeleri tartışsınlar istemiştik. Cevap ise bilindik tarzda idi AKP klasiği seçim anlayışı.  Her aday bağımsız çıksın kendini anlatsın yönünde oldu.

                Bugünde bu çağrıyı tekrarlamış olalım, şehrin TV kanalı 264 ekranlarında tüm adaylar bir araya gelsin ve şehri konuşabilsinler. Hem bu sayede seçim çalışmaları daha pratik hale dönüşebilsin, kaynaklar gereksiz heba edilmemiş olsun zamanda ekonomik kullanılmış olsun.

                Bu çağrıya AKP çevreleri ne der bilemiyorum, umarım olumlu cevap verirler ve örnek oluşturacak bir başlangıç olur.

                Fırsat eşitliği de sağlanmış olur, aksi hal yerel ve genel iktidar şehrin bütününe hâkim oluyor ve muhalefet temsilcilerine alan açmıyor. Reklam panoları başta olmak üzere iktidar adaylarının emrinde ve tek ses, haksız rekabetin önü açılıyor.

                Seçim ekonomisi adı altında harcanan kaynaklar üzerinden de tasarruf sağlanmış olur…

                TV 264 ekranı birçok sorunu çözer.