Temel insan haklarının en önemlilerinden, belki de yaşama hakkından sonra ilk sırada yer alan bir insan hakkıdır “özel hayatın mahremiyeti(gizliliği).”
Kişileri ve aileleri, aile hayatlarını da de kapsayan bu hak asla ihlal edilemez, kıyısından köşesinden bile zedelenemez.
Bu hak, insan onuru, şeref ve haysiyeti ile ilgili olduğu kadar, aile kurumunun da vazgeçilmez dokunulmazlarındandır.
Geçen hafta Cuma hutbesinin konusu da bu idi ve İslam’ın bu konuyu verdiği önem vurgulu bir şekilde hutbe konusu olmuştur.
İnsanların ayıplı ya da ayıpsız, doğru ya da yanlış özel hayatı ve aile dışında da olsa özel hayatı araştırılamaz, teşhir edilemez. İslam, onun içindir ki, dört şahidin görmesi gibi, pıratikte mümkün olmayacak ağır şartlar getirmiştir.
Özel olmaktan çıkmış, alenileşmiş ya da gizli de olsa toplumun genelinin zararına fiiller elbette bunun dışındadır.
Bir insanın evini kirletmesi özel halidir. Ama sokağı, parkı ve bilumum çevreyi kirletmesi özel hal ve hayattan çıkmış olmaktadır.
Kimsenin görmediği, iki kişi arasında geçen yanlış ilişkiler özel hayata dairdir ama bu alenileşmişse, aleni aşüfteliğe dönmüşse, iki kişiden çıkar, herkese, topluma zarar verir hale gelir ki, özel hayat olmaktan çıkar ve mahremiyet hakkı kapsamında yer almaz.
Bay ve bayan insanın bedeni de mahremiyeti, özelidir. Onu teşhir edemez, alenileştiremez.
Ülkemizde maalesef insanlığa ve Müslümanlığa sığmayacak şekilde özel hayat ihlalleri yaşanmakta, “kaset kumpasları” ile siyasette rakiplerin tasviyesinde bile kullanılmıştır, kullanılmaktadır. Hatta bu ülkede bir başbakanın asılma davasında bile gerekçe kılınmıştır.
SOSYAL BASININ DA BU ALANDA SINIRSIZ BİR ŞEKİLDE KULLANILDIĞI VE ÖZEL HAYATIN TEŞHİR EDİLDİĞİ VAHİM BİR GERÇEKTİR.
Bir yandan aileden başlayarak eğitimle, her alanda eğitimle ve çok ağır müeyyidelerle bu konu ülke gündeminden çıkarılmalı, hiç kimse ama hiç kimse bu yola tevessül etmemeli, edememelidir.
Daha fazlasını, konu ile ilgili olarak “MAHREMİYET, İNSANI SAYGIN KILAR” başlığı altında geçen haftaki Cuma hutbesinden okuyalım:
“Her İNSANIN doğuştan sahip olduğu vazgeçilmez TEMEL HAKLARI vardır.
Bunlardan biri de MAHREMİYETTİR..
Yüce Allah’ın temiz bir fıtratla yarattığı beden, insanın mahremidir; dokunulmazdır. Ev ve işyeri, kişinin mahremidir; izni olmadığı ve hukukî bir gerekçe bulunmadığı müddetçe hiç kimsenin giremeyeceği özel alanıdır. Kişisel bilgiler, her bireyin mahremidir; hiç kimse bir başkasının bilgilerini rızası dışında elde edemez ve hiçbir ortamda paylaşamaz.
İyiliğe dair bütün değerlerin öğrenildiği AİLE, her şahsın ve her toplumun mahremidir; saygınlığına halel getirmeye hiç kimsenin hakkı yoktur.
Mahremiyet dinin sâbitelerindendir. Kişiye, zamana, mekâna veya şartlara göre değişiklik göstermez.
İslam’a göre mahremiyetin sınırları, Kur’an ve sünnet tarafından belirlenmiştir. Hiç kimse dünya görüşüne göre bu alanı şekillendiremez.
MÜSLÜMAN, öncelikle kendisinin BEDEN MAHREMİYETİNİ KORUMAKLA yükümlüdür. Zira bedenimiz, üzerinde istediğimiz gibi tasarruf edebileceğimiz mülk değildir. Allah’ın bizlere verdiği büyük bir NİMET ve EMANETTİR.
Cenâb-ı Hak, eşler arasındaki mahremiyeti anlatırken, “Eşleriniz, elbisenin bedeni koruduğu gibi sizleri haramdan koruyan bir örtüdür; sizler de aynı şekilde eşleriniz için bir örtüsünüz.”[Bakara2/187] buyurmaktadır.
Evet, ailede kadın ve erkek; birbirlerinin kusurlarını örten, sırlarını saklayan iki sırdaştır. Dolayısıyla Müslüman, gerekçesi ne olursa olsun eşinin özel hallerini ve çocuklarının mahremiyetini dijital mecralar dâhil hiçbir ortamda paylaşmamalıdır. Şu hususu asla unutmayalım ki, ailemizin mahrem bilgileri kahvehane ve çay sohbetlerine, magazin, eğlence veya yemek programlarına konu olacak bir alan değildir. Bu durum hem kul hakkı ihlali hem de Allah’ın haram kıldığı çirkin bir davranıştır.
Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in uyarısı gayet açıktır: “Kıyamet günü Allah katında hesabı sorulacak en büyük ihanetlerden biri, kişinin, eşinin mahremiyetini ifşa etmesidir.” (Müslim, Nikah, 124)
Milli ve manevi değerlerimizi koruması ve yarınlara taşıması gereken televizyon, radyo, gazete ve sosyal medya gibi iletişim araçlarının bir kısmı maalesef, kötülüğün yaygınlaşmasına, zina, alkol ve kumar gibi haramların normalleşmesine zemin hazırlamaktadır. Bazı diziler, çizgi filmler ve reklamlar aracılığıyla bedenin teşhiri teşvik edilmekte, ahlakî sapkınlıklar ve cinsiyetsizleştirme özendirilmektedir. Ekranlardaki gündüz programları ise mahremiyet sınırlarının ihlal edildiği, tartışma ve kavgalarla aile bağlarının zayıflatıldığı, aile içinde kalması gereken bilgilerin toplumun önünde günlerce konuşulduğu bir mecraya dönüşmektedir.
Bütün bu durumlar; en kıymetli hazinemiz olan aile kurumuna zarar vermekte, özellikle de gençlerimizi yuva kurmaktan korkar hale getirmektedir. Aile üyeleri arasında yeni tartışmalara, toplumda güven duygusunun azalmasına zemin hazırlamaktadır. Hayâ, iffet ve edep gibi bizi biz yapan ahlakî ve insanî değerlerin aşınmasına yol açmaktadır.
Yüce Rabbimiz, bu hususta bizleri şöyle uyarmaktadır: “İnananlar arasında hayâsızlığın, ahlaksızlığın yayılmasını arzu eden kimseler var ya; onlar için dünya ve ahirette acıklı bir azap vardır…”(Nur,24/19)
Evlerin kapılarının kilitli, perdelerinin örtülü olduğu zamanlardan; insanların, ailesinin veya tanımadığı kimselerin mahremlerini rahatlıkla paylaştığı bir döneme geldik maalesef.
Böylesi bir çağda herkesin daha fazla duyarlı olma ve sorumluluklarını yerine getirme mecburiyeti vardır.
Ekranlar, daha fazla izlenme ve daha fazla reyting alma uğruna kötülüklerin yayılmasına sebebiyet vermemelidir. Herkes, gelişim seviyelerine uygun bir üslup ve örnek davranışlarla çocuklarına mahremiyet bilinci kazandırmalıdır.
“Sosyal BASINDA” beğeni almak, takipçi artırmak ve maddi kazanç elde etmek uğruna mahremiyeti ihlal eden paylaşımlar yapmaktan sakınmalıdır.
Herkes, insanların özel hayatlarını araştırmaktan, onlarla ilgili yorum yapmaktan kaçınmalıdır. Dijital mecralarda mahremiyeti dikkate almadan geçirdiği vakitlerin, dünyasına ve ahiretine zarar verdiğini unutmamalıdır.
Sözümüzün sonu Allah Resûlü (s.a.s)’in şu hadis-i şerifi olsun: “…Müslümanların gıybetini yapmayın ve onların gizli hâllerini araştırmayın. Müslüman kardeşinin ayıbını ortaya dökenin, Allah da ayıbını ortaya döker...”