Eskiden “milletin gazını alma” diye bir tabir vardı, şimdi ise ömrünü millete adamış, milletin derdini kendi derdi haline getirmiş Recep Tayyip Erdoğan’ın etrafında, onun gayretleri dertlere çare niteliğindeki yasaları çıkartmasına rağmen, kendi çıkarları için bütün kanunsuzluklara ve kargaşaya göz yuman kanunların uygulanmasını engelleyen yanı kaba bir tabirle Erdoğan’ın gazını alan yöneticiler var. Somut örnekler verelim.

Örneğin, sosyal medya yasası çıkarıldı ama hâlâ bu duruma rağmen, milleti sinirlendiren paylaşımlar yapılmaya devam ediliyor. Hala utanmadan bakanımıza atılan bir kereden bir şey olmaz yalanı sürekli tekrarlanıyor.

Köpek yasası gündeme geldi, fakat hâlâ sokaklarda insanlar köpekler tarafından saldırıya uğruyor.

Marketlerdeki fahiş zamlar durdurulamıyor.

On bir milyon seçmen, AK Parti’ye oy vermemiş veya sandığa gitmemişken, hâlâ bu seçmenlere suç bulan yöneticiler fenomenler ortalıkta dolaşıyor.

Erdoğan için ölecek olanlar, bir sözüyle dünyayı ateşe verecek aslanları küstürüyor. Okuyacağınızı bilsem, size yüzlerce örnek verebilirim. Erdoğan’a itibar suikastı yapılıyor.

Bugün ne üniversitelerde öğrenciler ne de kamu da memurlar “AK Partiliyim” diyemiyorlar. Öğretmenler odasına gir, Akpartiliyim de, çoçuğunun eğitim hayatını ve özgüvenini bitirirler

Vergi dairesine gir, Akpartiliyim de, işyerini batırırlar

Üniversitede Akpartiliyim de, hocalar ve sosyal faaliyet yöneticileri yüzüne bakmazlar

Sanat camiasında Akpartiliyim de gülerler ve dışlarlar, bir tane rol vermezler.

Beyni emcuklenmiş AK partiye oy verenlere geri zekalı diyenlere bile hala tavır koyamayıp sevgi pıtırcığı gibi davranan Ak parti genel başkan yardımcılarımız var. Elinde gitar olan CHP’lilere yaranmaya çalışanlar, bizim gururumuzu hiç düşünmüyor.

Ben AK Partiliyim. Bugün AK Parti’deki yöneticiler, halkın arasına kaç defa inmiş tedbiri kıyafetle?

Bugün, Erdoğan için kim canını verecek deseler, ilk akla gelen emekliler, sonra kavruk Anadolu insanı, en son da esnaf olur. Peki, en çok darbeye maruz kalan bu üç grubu kimler kızdırıyor küstürüyor?

şimdi birileri çıkar yine o at gözlükleriyle şu soruyu sorar mı

“Sen reisin kararlarını mı sorguluyorsun, senin gördüğünü Reis görmüyor mu?” inanın bu soruyu soranlar ne Abdülhamid’i ne Abdülaziz’i ne de tarihi bilmez. Reisin gölgesine sığınarak, halkı ona düşman edenlerin ekmeğine yağ sürüyorlar. Bellimi olur belki de onlardan besleniyorlar. Şimdi bu Kemalistler ve bazı AKP’liler Abdulhamit örneğinden rahatsız olur, ben birkaç tane de başka milletlerden örnek vereyim.

Mesela hala TV programlarında bir türlü söyleyemedikleri İsraillin güvenlik garantörü ve İslam dünyasının kanser hücresi olmayı başarmış ülke Iranın, geçmiş donem devrik lideri Şah Mohammad Reza Pahlaviye bakalim. İran Şahı’nın sonunu getiren, etrafındaki çıkarcı danışmanlarıydı. Şah Mohammad Reza Pahlavi, bu kişilerin etkisiyle halkını kaybetti ve devrildi.

ABD Başkanı Nixon da benzer şekilde Watergate skandalıyla yakın danışmanlarının yasa dışı faaliyetlerinin kurbanı oldu.

Aynı şekilde, İngiltere Kraliçesi Elizabeth I, yakın danışmanı Sir Francis Walsingham’ın etkisi altında yanlış kararlar alarak halkının tepkisini çekti.

Bugün, Bir grup Kemalist, üzülmesin diye tarihi bile konuşamıyoruz. Kitle partisi kavramını yanlış anlamış Ezilmeye razı dik duramayan yöneticilerimiz var.

Bugün CHP iktidara gelse, bütün kazanımlarımızı yok eder mi? Evet, eder diyorlar.

Bütün destekçileri fişler mi? Evet, fişler.

Bu sefer yirmi sekiz Şubat’ı bile aratacak hale getirip, asla bir daha Erdoğan gibi bir lider çıkmasın diye kanunu düzenler mi? Evet, düzenler. Madem onlar iktidara geldiğinde acımayacak, neden biz hâlâ korkuyoruz?

Bu memleket, on beş Temmuz’u yaşadı. Eğer bu millete üstten bakan, milleti geri zekâlı olarak tanımlayanların gerçekten cesareti olsaydı, ordu darbeye kalkıştığında, sokağa dökülüp orduya yardım ederlerdi.

Yani, bu insanlar, bu milletin büyüklüğünü ve cesaretini biliyor; ancak bir grup yönetici, CHP kesimine şirin gözükmek adına millete kılıç çekenlere bile ses çıkaramadı, ta ki Reis konuşana kadar. Reis konuştuktan sonra pozisyon almak kolay beyler. Mesele, duruş sahibi olmaktır.

AK Parti'nin içindeki bazı yöneticilerin çıkarları uğruna ülkenin sorunlarına göz yumması yada sorunları Erdoğan’a iletmemesi, halkın Erdoğan’a olan güvenini zedeliyor. Amaç, Erdoğan’ın yıllardır millet için yaptıklarının üzerini örtmek ve onu halkın gözünde değersizleştirmek.

AK Parti'nin önümüzdeki süreçte gireceği kongre, sadece partinin iç dinamiklerini yeniden şekillendirmekle kalmayacak, aynı zamanda Orta Doğu'daki pek çok sorunu bitirecek ve geleceği güvenli ellere teslim edecek adımların atılmasına da vesile olacak. Bu kongre süreci, küsmüş, ümidini yitirmiş ve bir şekilde partiden uzaklaşmış olanların yeniden umut bulmasını sağlayacak değişimlerin habercisi olmalı.

AK Parti'nin yenilenmesi, halkın isteklerinin göz ardı edilmemesiyle mümkün olabilir. Bu kongre, bir siyasi partinin ötesinde, Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın liderliğinde milletin daha güçlü ve kararlı bir şekilde ilerlemesini sağlayacak bir dönüm noktası olmalıdır. Seçim yenilgisinden sonra hiçbir şey olmamış gibi koltuklarına yapışanlar, aile değerlerini yok eden kanunları kendine kırmızı çizgi haline getirenler, kendi memleketindeki kaybettiği şehrinin seçmenlerini bile dinlemeden sabahtan aksama kadar Erdoğan’ın yanında poz verenler artık kenara çekilmeli. Yeni yapılacak kongreler Ak parti için köprüden önceki son çıkıştır. 

Eğer ki Ak parti gerçekten ÖZÜNE DÖNMEZ ise İktidardan Düştüğü gün Kendi Teşkilatlarındaki Yöneticileri tarafından Taşlanacaktır.

Cumhurbaşkanımız bu kongrede Demir Yumruğunu masaya vurmalı ve kendisine yanlış kararlar aldıranların, Mesela Adana da olduğu gibi ‘bu adayla secimi %60 ile alıyoruz “anket yalanları ve o anketleri Reisin önüne koyanların hazırladığı raporlarla değil, bizzat vatandaşın isteğiyle yeni çalışanlar ve AK Parti yetkilileri seçilmelidir.

Sosyal medya ve televizyon ekranlarında AK Parti olarak çok zayıf kalıyoruz. Yaptıklarımızı anlatmakta zorlanıyoruz. İsrail’in sınırlarımıza kadar dayandığı, savaşın kapımıza geldiği bu zor günlerde, toplumun birlik ve beraberliğe her zamankinden daha fazla ihtiyacı var. Ancak medyada, insanları sınıflandıran ve ayrıştıran suni gündemlerle toplumu bölen bir politika izleniyor. Bu, milletin birliğini ve bütünlüğünü tehdit eden bir oyun.

Artık kendimize gelmeli ve güçlü olan liderimizin etrafında birleşmemiz gerekiyor. Erdoğan’ın liderliğinde, köklerimize bağlı ve milli bir ruhla hareket eden bir sisteme geçmek zorundayız. Siyonizm'in hedefleri belli; savaş kapımıza kadar dayandı. Bu noktada, kendi kodlarımıza ve milli düşünce yapımıza dönerek birlik olmanın zamanı geldi. Milli birliğimizi güçlendirmeli, Erdoğan’ın liderliğinde daha sağlam bir duruş sergilemeliyiz, çünkü bu sadece Erdoğan’ın değil, milletin var olma mücadelesidir.