Ülkemizde maalesef birçok konu tartışmalıdır.

Siyaset, seçim, hukuk/yargı, sistem, tarih, çevre, insan hakları, kadın hakları, çocuk hakları, hayvan hakları, eğitim, kültür, dil, alfabe, kıyafet, hatta din bile tartışma konusudur bu ülkede.

Öyle zannediyoruz ki, bizim kadar kendi öz değerlerini tartışan ve ayrışan başka bir ülke de yoktur.

Hiç bitmeyen bu tartışma konularından biri de “yılbaşı kutlama” meselesidir.

Yetmişe merdiven dayamış bir insan olarak, yaklaşık elli beş seneden beri ülke meselelerine duyarlı ve kulak veren biriyim.

Yarım asrı aşan bu sürede “yılbaşı” hep tartışılmış ve ayrışılmış bir meseledir.

Kimilerine göre meşru, kimilerine göre de gayrı meşru,

Kimilerine göre çağdaşlığın gereği, kimilerine göre de çağdışılık,

Kimilerine göre modernlik, kimilerine göre yozlaşma,

Kimilerine göre sağlıklı, kimilerine göre sağlığa aykırı,

Kimilerine göre helal, kimilerine göre haram,

Kimilerine göre yerli ve milli, kimilerine göre de gayrı yerli ve gayrı milli olarak görülmüştür.

Bu makalede, kimin ne düşündüğü ve bu gece ne yaptığına karışmadan,

Ömründe bir kez dahi yılbaşı kutlamayan biri olarak, kendi görüş ve önerimi ortaya koymaya çalışacağım.

Noel’i hiç tartışmıyoruz.

Zira Noel’in, gerek dini açıdan ve gerekse yerlilik ve millilik açısından, milli kültür ve ananelerimiz açısından bize ait hiçbir yönü yoktur. Bize ait değil, tümüyle bize yabancıdır.

Konumuz ve tartışma konusu olan yılbaşı ve yılbaşına ait kutlamalardır.

Öncelikle şunu ifade etmeliyiz ki, yılbaşı kutlamaları bizim tarihi bir örfümüz, adetimiz, ananemiz ve kültürümüz değildir. Tamamen “Batılılaşma” serüveninin bir parçası ve ithaldir. Yüzümüzü Batı’ya döndüğümüzden beri, birçok alışkanlık ve kültür gibi. Yılbaşı da Batı’dan bize aktarılmış, alınmıştır. Bu tartışmasız böyledir.

İkincisi, yılbaşı kutlamalarının muhtevası/içeriği de bize ait değil, tamamen yine Batı’dan ithal ve empozedir.

Bu gece tüketilen içki ve bilumum sarhoş edici içecekler, hem sağlığa hem de kamu güvenliğine zararlı, hem de dinimizin haram kategorisine koyduğu hususlardandır.

Bir diğer yönü de, bir yılı geride bırakıp, yeni bir yıla girmenin bir sevinç ve eğlence vesilesi olup olmayacağıdır.

Yılbaşında, bir yıl daha ömürden kaybedip yaşlandığımız, yeni bir yıla girerek daha çok yaşlanacağımız bilinen bir gerçektir.

Bir insan, yaşlandım, ömrümden bir yıl kaybettim diye sevinip eğlenebilir mi?

Yani ihtiyarlamayı bir kazanım olarak görüp, sevinebilir mi?

“Ne iyi ettim de, bir yılı geride bıraktım, ömrümden bir yıl daha tükendi” diyebilir miyiz?

Elbette buna herkes “hayır” diyecektir.

Zira yaşlanmayı, ömürden bir yıl değil, bir gün bile kaybetmeyi sevinç vesile görebilen herhalde yoktur.

Bu yönüyle de yılbaşı kutlaması, sevinç ve eğlencesi akli ve mantıki görülmemektedir.

Geçen ve gelecek yılın değerlendirmesi yönünden ele alındığında ise,

Geçen, geride bırakılan yıl, hem dahilde hem de hariç te çok iyi geçtiğinde, yıl sonu olarak bir kutlama hak edilebilir.

Geçen yılımız dahil de ve hariç te iyi geçti mi?

Herhalde oy birliği ile bu soruya da “hayır” denecektir.

Dahil de terör, yüzlerce şehit, sınırlarımızın tehdidi, parti ve meclis kavgaları, tırafikte onlarca can kaybı, olaylar, kavgalar, adam katletmeler, pahalılık, enfilasyon, işsizlik, iç ve dış borç, boşanmalar, nüfus artışında azalma, yalan, algı, manipülasyon, nefret, ayrıştırma, ötekileştirme, düşmanlaştırma, bölme ve benzeri bir yığın olumsuzlukla geçen bir yıl ve hüzün dolu.

Böyle geçen bir yıla sevinme ve eğlenme mümkün değil!

Peki, gelecek yıldan çok ümitli miyiz?

Parametreler hiç te öyle göstermiyor.

O zaman gelecek yıla da sevinme ve eğlenme gerekçesi ortadan kalkıyor.

Dış dünya yönünden ise, tamamen felaketle geçen bir yıl ve bu felaketlerin devam edeceği yeni bir yıl.

Afganistan, D. Türkistan, Arakan, Keşmir, Hindli müslümanlar, Irak, Suriye, Libya, Yemen, Çeçenistan, Bosna, Kosova, Ukrayna, İran, Filistin, Kıbrıs, Kırım, Batı Tırakya, Kafkaslar, Balkanlar, Türk Cumhuriyetleri, esir Türkler, kahir ekseriyetle Afrika, Asya, Güney Amerika, hala Karabağ, Ege, Adalar, kıta sahanlığı, savaşlar, soykırımlar, katliamlar, göçler, sürgünler, ölümler, açlık, denizde bir umut uğruna boğulmalar…..

Bu fotoğrafta da sevinilecek ve eğlenilecek tek bir yön yok!

Tam aksine hüngür hüngür ağlayacağımız, ağlamamız gereken bir durum var.

O zaman neyin yılbaşısını kutluyor, neye seviniyor, neye eğleniyoruz?!

Bütün bunlara rağmen, ben asala sevinmem, eğlenmem ve kutlama ama, meşruiyet ve helal dairesinde eğlenceye ve eğlenenlere de bir şey diyemeyiz.

Yeter ki, helal dairesinde, sağlığa, çevreye, kamu güvenliğine ve tırafiğe zararsız bir eğlenme olsun.

En doğrusu ise yılbaşında; eski yılın bitiminde bir muhasebe yapılması, geçen bir yılın dünyevi ve uhrevi olarak değerlendirilmesi, geçmiş yıldan ders alınarak gelecek yıla daha bir akıllı ve pilanlı hazırlanılması,

Geçen yıla şükrederek, gelecek yılın her yönüyle daha iyi geçmesi için çalışıp çabalama içine girilmesi ve MUTLAK GÜCE dayanarak dua edilmesi en akıllı ve doğru yol olarak görülmektedir.