Evvelki yazımda âlemdeki mertebelerin varlığına dikkatinizi çekmiştim. Şimdi de kendi içimizde var olan –farkında olmadığımız- mertebeler üzerinden nefs mertebelerini konuşalım.    

Varlığımızın delillerini, (uçsuz bucaksız) ufuklarda ve kendi nefslerinde onlara göstereceğiz ki, o Kur'an'ın gerçek olduğu onlara iyice belli olsun. Rabbinin, her şeye şahit olması yetmez mi?” (Fussilet Sûresi. 41/53)

Ayette geçen “ufuklar” kelimesi dış dünyamıza işaret eder. Kâinattaki fizik kanunları (sünnetullah) üzerinden baktığımızda dünyanın yaratılışındaki mükemmel nizam, ay, güneş, yıldızlar, mevsimler, gece ve gündüzün şaşmaz bir düzende birbirini takip etmesi Allah’ın varlığına delildir. 

Peki; Allah’ın varlığının “nefs” üzerinden delili nedir? Allah, kudretini nefsimiz üzerinden bizlere nasıl gösterir? İşte cevabını bulmamız gereken asıl soru budur.

Allah’ın yarattığı varlık âleminin gözbebeği olan insan, mahlûkat içindeki en kutsal varlıktır. Allah’ın isim ve sıfatları insanda gizlenmiştir. Her insanda Allah’ın esmâsından bir nüve vardır. Kiminde az kiminde çok görünür. Muhakkak ki her insan Allah’ın isimlerinden biri veya bir kaçının tesiri altındadır. Allah’ın tüm isimleri kemâl manada Rasûlullah Efendimiz (sav) de tecelli etmiştir. Allah’ın Nebîsi (sav) “yürüyen Kur’an”dı.

Farkında değilseniz kendinize dönüp bakın. Vücud iklimi ve hayatınızda Allah’ın hangi isim ve sıfatları tecelli etmektedir?

İnsanın fiziki bedeni kafes gibidir. Ölümlü bir sona gitmekte olan beden kafesi içine ölümsüz “ruh ve nefs” hapsedilmiştir. Beden ülkesine bir yandan ruh hâkim olmak isterken diğer yandan nefs bedenimizi hükmü altına almak ister. İçimizde hapsedilmiş olan ruhumuzla nefsimiz arasında kıyasıya bir iktidar savaşı vardır da haberimiz bile yoktur…

Nefs, irfan düşüncesine göre yedi mertebeden oluşan çok katmanlı iç içe geçmiş sırlı bir yapıdır. Âlemin özü kabul edilen insandaki nefs mertebeleri bir yönüyle manevi derinliği diğer yönüyle de âlemin mertebelerdeki hiyerarşisini temsil eder. Âlemin tüm katmanları insanın etvârında (tavırlar) vardır. Bu hakikate vâkıf olan arifler, insanın kendini tanıma sürecinin aynı zamanda âlemi tanıma süreci olduğunu dile getirmişlerdir. Bütün bu arayışların amacı söz konusu mertebeler yoluyla varlığın İlâhî yönü olan fiilleri, esmâyı, sıfatları tecrübe ederek Allah’ı tanımaktır. Allah’ı tanımanın en önemli mertebesi ise hiyerarşinin en üstünde bulunan, bütün nispetlerden münezzeh Allah’ın zâtına vuslattır.

Nefsin ahlakının güzel olması kişiyi kemâle, ahlakın kötü olması ise gaflete ve nâkıslığa götürür. Nefsin mertebeleri, özellikleri ve seyr-u sulûk mahiyeti hakkında günümüze kadar birçok eser yazılmıştır. Merak edenler için nefsin mahiyetini anlatan Hazretlerden birkaç isim zikredelim.

Niyâzi Mısrî, Vâhib Ümmî, Seyyid Seyfullah, Cemâli el Karamanî, Sofyalı Balî Efendi, Yiğitbaşı Veli Ahmed Şemseddin Marmaravî, Sümbüli Sinan, Hasan Ünsî, La’li Mehmed Fenai Gülşenî, Hasan Sezaî Gülşenî, Cemâleddin-i Uşşâkî, Abdurrahman Sami Niyâzî Uşşâkî, Bekir Sıdkı Visâlî.

Arifler, Kur’an’da zikredilen nefs mertebelerini “Etvâr-ı Seb’a” olarak isimlendirmiştir. Etvâr-ı Seb’a; nefsin yedi tavrı, yedi mertebesi anlamındadır. İnsanın olgunlaşma sürecindeki yolculuğunda kişinin hakikate ulaşmasına engel olan zulmanî (karanlık) ve nurânî perdeler vardır. Nefsi tanımaktan maksat, bu perdeleri kaldırmaktır. Birbiriyle ilişkili geçişken nefs mertebeleri şunlardır.  

Birinci mertebe: Nefs-i Emmâre

İkinci mertebe: Nefs-i Levvâme

Üçüncü mertebe: Nefs-i Mülhimme

Dördüncü mertebe: Nefs-i Mutmainne

Beşinci mertebe: Nefs-i Râdiyye

Altıncı mertebe: Nefs-i Mardiyye

Yedinci mertebe: Nefs-i Sâfiyye (Nefs-i Kâmile)

(Konu devam edecek.)