Elma çöpü 2 ay, plastik tabak 500 yıl, bir adet poşet 1000 yıl, cam şişe 4000 yıl sonra doğada kayboluyor. Yaş ilerledikçe hafızalarda bebeklik, çoğu zaman yaş yetmişi geçince zihinde anılar kayboluyor. Gökyüzünde bulutlar, Gözdeki yaşlar, kalpteki sızılar, hayattaki kayıplar, gün içinde yaşananlar, hatta zaman zaman sağlık elimizden kayıp gidiyor. Peki ne kaybolmuyor bu dünyada? Aslına bakarsanız yıllar önce cevabını bilim adamları açıkladı.
SES...
Sesler uzay boşluğunda birikiyor ve hiçbir şekilde yok olmuyorlar. Her şeyin geçici olduğu bu hayatta, kelimeler kadar kıymetli bir şey daha yok o halde diye düşünüyorum. Üslup insanın kimliğidir. Nasıl biri olduğumuzu en çok sözlerimiz ele verir. Zarif ifadeler etkilemiştir beni hep. Hayranlıkla dinlerim kibarca ve doğru bir şekilde kendini ifade eden herkesi. İnanıyorum ki daha doğru bir iletişim aracı olarak kullanabilirsek dili dünya çok daha yaşanılır bir hal alacak. Gözlemlerime dayanarak söyleyebilirim ki hatalı konuşma, yanlış vurgu, yüksek ses toplum içinde prestij kaybına yol açıyor. Siyasette, eğitimde, hayatın her yerinde sevilen, sayılan bir birey varsa sizi kelimeleriyle de etkilediğini fark etmişsinizdir. Ayrıca İnsanın öğrenmesi gereken ilk dil tatlı dildir, demiş Barış Manço. Katılıyorum. İki düşün bir söyle, baş dille tartılır; dilin cismi küçük, cürmü büyük gibi yüzlerce dille ilgili atasözümüz de var. Bunca insan yanılıyor olamaz çünkü bu hayatta her şeye zaman içinde çare bulunuyor da bir tek dil yarasına çare bulunmuyor. Şarkısı bile var ya hu “Dil yarasıdır bu ilaç kapatmaz, verdiğin teselli beni avutmaz... “diye.
Sevgili Okur, mevsiminde sebze meyve yemek, abur cubur tüketmemek, kendini geliştirmek için çaba sarf etmek, spor yapmak insan ömrünü uzatıyor diyor araştırmalar. Oysa insanı en çok yoran, tüketen şey kelimeler diye düşünüyorum.
O halde ne yapalım çıkaralım hayatımızdan biz de sağlıksız yiyecekleri, boşa geçen vakitleri, en çok da diliyle günümüzü, gecemizi zehr eyleyenleri...