Çin Halk Cumhuriyeti, dünya kamuoyunun tüm tepkilerine ve itirazlarına rağmen Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki (Bu bölge 1949 yılındaki Çin işgaline kadar Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti olarak adlandırılıyordu.) Uygur Türklerine karşı uyguladığı asimilasyon politikasına, hız kesmeden devam ederek büyük bir insanlık suçu işliyor.
2021 yılında aralarında Türkiye'nin de bulunduğu Birleşmiş Milletler Cemiyeti'ne üye kırk üç ülke, Pekin Hükümeti'nin başta Uygur Türkleri olmak üzere ülkedeki diğer etnik azınlıklara yönelik insanlık dışı tutumunu kınayan bir bildiriye imza atmış olsa da asimilasyon politikasından vazgeçmemekte kararlı olan Çin, kendisine yöneltilen asimilasyon suçlamalarını kabul etmiyor.
Uluslararası insan hakları örgütlerinin hazırladığı raporlarda, Çin’in azınlıklara sistemli bir şekilde baskı ve tecrit uygulayarak yaşam hakkı tanımadığı, yüzbinlerce Uygur Türkünün suçsuz yere hapse atılarak ölüme terk edildiği, bu mahkumların aileleri ve avukatlarıyla iletişim kurabilmelerine izin verilmediği ve cezaevlerinde her türlü kötü muameleye maruz kaldıkları açıkça belirtiliyor.
Hayatını kaybetmek üzere olan bazı mahkumların organlarının doktorlar tarafından çıkartılarak Çinli zengin hastalara nakledildiği de sıklıkla dile getirilen iddialar arasında yer alıyor. Yine bu mahkumların bazı tıbbi/askeri deneylerde kullanıldığı da biliniyor.
Kız çocukları ile kadın mahkumlara yapılan işkenceler ise insanın kanını donduracak cinsten. Taciz, tecavüz, hakaret, genital işkenceler, zorla kısırlaştırma/kürtaj gibi uygulamalar kadın mahkumların cezaevlerinde her gün karşılaştıkları rutin muameleler arasında yer alıyor.
Pekin Hükümeti tarafından başlatılan “Aile Olma Projesi” kapsamında Uygur Türklerine ait evlere, Çinli erkekler yerleştiriliyor. Adeta yerleştirildiği evin efendisi olan bu Çinli misafirler(!) ev halkının her hareketini kontrol ederek aile içi mahremiyeti ayaklar altına alıyorlar. Etnik asimilasyonu sağlamak amacıyla Uygurlu genç kızlar ise rızaları olmadan Çinli erkeklerle evlendiriliyor.
Uygur Türklerinin tüm kimlik ve biyolojik bilgileri (DNA, kan grupları, parmak izi, sağlık geçmişi gibi) Çinli yetkililer tarafından kayıt altına alınıyor. Yüz tanıma, GPS, yapay zeka gibi gelişmiş programlar sayesinde, Çin İstihbarat Kurumu MSS'ye bağlı ajanlar, dünyanın neresinde olursa olsun, Uygurları yakından takip edebiliyor. Bu konularda, özellikle Çinli teknoloji devi HUAWEİ firmasının sicili son derece bozuk...
Çin’de geçen kış tekrardan artışa geçen koronavirüs vakalarını bahane eden Çin Sağlık Bakanlığı, Uygur Türklerini evlerine hapsederek dışarıya çıkmalarına müsaade etmedi. Dışarıdan yemek ve ilaç yardımı alamayan binlerce Uygur, açlıktan ve hastalıklardan dolayı hayatlarını acı bir şekilde kaybetti.
Küçük yaştaki Doğu Türkistanlı çocuklar, ailelerinden zorla kopartılarak devlete ait yurtlara yerleştiriliyor. Bu çocukların aileleriyle görüşmelerine izin verilmiyor. Gençlerse toplama kamplarında, son derece katı bir eğitime(!) tâbi tutuluyor. Sosyalist Çin’in propagandasına maruz kalan Uygur neslinin adeta beyinleri yıkanıyor.
Yaşlı genç demeden tüm Uygurlar, Çince öğrenmeleri için zorla kurslara alınıyor. Resmi törenlerde özellikle Uygur Türklerine, Çin tarihini ve kültürünü öven gösteriler yaptırtılarak psikolojik olarak da işkence ediliyor.
Erkekler maden ve taş ocaklarında, kadınlar ise çok az ücret karşılığında çeşitli işlerde sağlıksız bir şekilde çalıştırılıyor. Komünist Parti tarafından belirlenen bu işlerde çalışmak zorunlu, çalışanların itiraz etme hakkı yok.
Sosyalist Çin; türbe, mescit, medrese, cami gibi Uygurlar için kutsal sayılan mekanları ya yıkıyor ya da bu yapılara hukuksuz bir şekilde el koyarak farklı amaçlar için kullanıyor. İnternet üzerinde yapılacak küçük bir araştırma, Çinlilerin Müslümanlarca kutsal sayılan mekanlarda, ne tür iğrençlikler yaptığını açıkça ortaya koymaktadır.
Uygur Türklerine ait mimari anlayış, folklorik özellikler, tarihi eserler, sözlü-yazılı edebiyat, anadil, gelenekler, giyim-kuşam, beslenme alışkanlıkları gibi her türlü kadim değer, sistemli bir şekilde yok ediliyor.
Uygur Müslümanları ibadet konusunda da büyük zorluklarla karşılaşıyor. Müslüman kadınların başörtüsü takması ve uzun kıyafetler giymesi yasak, başörtülü kadınlara Çin polisi hemen müdahale ediyor. Uygurlu kadınlar polisten gizli başlarını örtebiliyorlar. Uzun kıyafetlerle sokağa çıkan kadınlarınsa etek boyları makasla kesiliyor.
Ramazan ayı geldiğinde ise Çin Komünist Partisi’ne bağlı polisler, Müslümanlara ait evleri tek tek kontrol ederek oruç tutan ailelerin evlerine baskınlar düzenliyor. Öyle ki polislerden çekinen Uygurlar, evlerinin ışıklarını yakmadan sahur yapmak zorunda kalıyorlar. Yine bu mübarek ayda, Uygurlara zorla içki içirtilip domuz eti yediriliyor. Cuma ve bayram namazı başta olmak üzere vakit namazlarında da çok büyük sıkıntılar yaşanıyor.
Komünist Parti, 2018 yılında aldığı bir kararla, anti-helal kampanyası başlatarak Müslüman halkın dini inançlarına uygun bir şekilde beslenebilmesine de mani olmaya çalışıyor. Sırf bu amaçla Sincan Bölgesi’ne çok sayıda domuz çiftliği inşa edildi.
Çin Halk Cumhuriyeti tarafından yapılan insan hakları ihlallerini, tek bir yazıya sığdırabilmek elbette mümkün değil.
Daha kapsamlı bilgi almak isteyenlerin, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri Michelle Bachelet’in 2022 yılında hazırladığı Doğu Türkistan’da yaşanan insan hakları ihlallerini konu alan raporunu incelemeleri gerekmektedir.
Bu raporun yayınlanmasından hemen sonra başta ABD ve İngiltere (Siyasi menfaatleri nedeniyle) olmak üzere birçok ülke, Çin’in azınlıklara yönelik insanlık dışı tutumunu görüşmek üzere BM İnsan Hakları Konseyi'ne bir önerge sundu.
47 üyeden oluşan BM İnsan Hakları Konseyi; 17 ülke lehte, 19 ülke aleyhte, 11 ülke ise çekimser oy kullandığı için bu önergeyi kabul etmedi. Eğer önerge kabul edilmiş olsaydı, Çin Halk Cumhuriyeti’nde yaşanan insan hakları ihlalleri, ilk defa BM İnsan Hakları Konseyi’nde özel gündem maddesi olarak görüşülecek ve başta Uygurlar olmak üzere Çin’de zulüm gören tüm azınlıklar adına çok önemli bir adım atılmış olacaktı.
Ne yazık ki bu tarihi fırsat kaçırılmış olsa da dünyanın dört bir yanında yaşayan Doğu Türkistanlılar, Çin lobisinin tüm engellemelerine rağmen haklı davalarını anlatmaya ve uluslararası alanda kamuoyu oluşturmaya devam ederek Hz. Ali’nin “Bir zulmü engelleyemiyorsanız, onu herkese duyurun.” sözünü bilfiil hayata geçiriyorlar.
Yüce Allah, bu soylu davada Uygurlu kardeşlerimiz ile beraber tüm mustazaf halkların yardımcısı olsun...