Hz. Peygamberin (aleyhissalatü vesselam) sayısız güzel huylarından birisi de şefkat ve merhametidir.
Engin merhameti ve müsamahası insanlar arasında sevilmesine sebep olmuştur.
Sevgili Peygamberimizin (sallallahu aleyhi vesellem) bu yönüne Rabbimiz dikkat çekip, şöyle buyuruyor:
“Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir.”
(Tevbe, 128)
Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) buyurdular:
“Hiç şüphesiz ben size bir babanın evlatlarına olan durumu gibiyim.”
(Ebu Davud, Taharet, 4; Beyhaki, Sünen-i Kübra, I, 91.)
Şüphesiz bu duygunun kaynağını hepimiz merak ediyoruzdur.
Onu da sahabeden dinleyelim:
Ebû Hüreyre (ra), Peygamber Efendimiz’e (sallallahu aleyhi vesellem) hiç kimsenin sormaya cesâret edemediği şeyleri sormak husûsunda son derece cesur davranır, hiç çekinmezdi.
Birgün Fahr-i Kâinât Efendimiz’e:
“–Yâ Rasûlallâh! Nübüvvetle alâkalı ilk gördüğünüz alâmet nedir?” diye sordu.
İki cihânın saâdet rehberi olan Allâh Rasûlü (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu:
“–Ey Ebû Hüreyre! Mâdem sordun, söyleyeyim. Ben on yaşlarındayken birgün sahrâda idim. Başımın üstünden gelen bir sesle irkildim. Bir adam diğerine sordu:
“–Bu, O mudur?”
Öteki cevap verdi:
“–Evet, bu O’dur.”
O zamana kadar hiç kimsede görmediğim yüzler, kimsede bulmadığım ruhlar ve hiç kimsede görmediğim elbiselerle karşıma çıktılar.
Yürüyerek bana doğru gelen o iki adamdan her biri, bir kolumdan tuttu, fakat dokunduklarını hiç hissetmedim.
Biri arkadaşına:
“–Haydi O’nu yere yatır!” dedi.
Beraberce beni yere yatırdılar. Ben hiçbir zorluk ve güçlükle karşılaşmadım. Yine biri diğerine:
“–Haydi göğsünü aç!” dedi ve o da açtı. Fakat ne kan gördüm, ne de bir acı hissettim. Ona yine şöyle dedi:
“–Haydi, oradaki kin ve hasedi çıkar!”
O da oradan kan pıhtısı gibi bir şey çıkardı. Sonra onu fırlatıp attı.
“–Haydi, şimdi onun yerine şefkat ve merhameti yerleştir!” dedi. Çıkardıkları şey büyüklüğünde ve gümüşe benzeyen bir şey koyduklarını gördüm. Sonra sağ ayağımın başparmağını tutup oynattı ve:
“–Haydi, selâmetle git!” dedi.
Ben kalkıp giderken içim şefkat ve merhametle dolu idi. Ondan sonra da hep küçüklere karşı şefkat, büyüklere karşı da merhamet hissettim.”
(Ahmed, V, 139; Heysemî, VIII, 223)
Cenâb-ı Hak cümlemizin kalbini şefkat ve merhamet ile doldursun inşaallah.
Hepimizin bu güzel duyguya ihtiyacı var.
O şefkat ve merhamet pınarını nerede kaynar ve coşarsa orayı adeta cennete çevirir.
Rabbim bizleri de bu güzel ahlakın tecellisine mazhar eyle.
Şefkat ve merhamette güneş gibi olmayı hepimize nasip eyle.
Âmin.