Halkoylaması bittiğine, her iki tercihle ilgili herhangi bir müspet veya menfi görüş belirtmek neticeye tesir etmeyeceğine, “atı alan Üsküdar’ı geçti” ğine göre, tarafsız ve adil bir şahitlik yapmamız ve Hak’kın şahitliğinde ifade etmemiz gerekirse, iyi bir imtihan veremedik.
Hayatın birçok alanında, en basit işlerde bile, para, pilanlama, pıroje ve en küçük bir zahmet dahi istemeyen çevre temizliğinde, caddeleri, sokakları, park ve yeşil alanları, dereleri, gölleri, kıyı ve denizleri temiz tutmada, sokaklara tükürmemede, kaldırımları işgal etmemede, tabelalarda kullandığımız yabancı isimlerde, dilimizi korumada, tırafik kurallarına uymada, görüntü ve gürültü kirliliğinde, betonlaşmada, ziraat arazilerini koruyabilmede, israfta, yaptığımız işi sağlam ve güzel yapmada, dürüstlükte, adalette, komşulukta ve sayabileceğimiz daha birçok alanda iyi bir imtihan veremediğimiz gibi.
Hangi imtihanı verebildik, muvaffakiyetle geçebildik ki? Şurada dört dörtlüğüz diyebileceğimiz tek bir alanımız var mı ki.
Maalesef hem yazılı, hem görsel, hem de sosyal basında, dahası meydan konuşmalarında çok gergin, gerdirici, kutuplaştırıcı, kamplaştırıcı, itici, ötekileştirici, bölücü, ayrıştırıcı, düşmanlaştırıcı, nefret ettirici bir dil konuşturuldu.
Teröristlerle beraber olma, vatan haini, kafir, düşman diyenlere, “dinin rüknü” haline getirenlere, fevkalade absürt, deli saçması, aptal ve ahmak, “ham yobaz kaba softa” ve faşizan değerlendirmelerde bulunanlara, en galiz küfürlere, algı, saptırma, gaz alma, gaz verme, tiribünlere oynama ve dezenformasyonlara, yorum ve anlatımlara ziyadesiyle şahit olduk. 1980 Öncesi “karanlık dönem” gibi, aynı aileler içinde bile bölünmeler yaşadık. A. Taşgetiren’in, “Bizim adaletimiz bu mu Allah aşkına?” dediği gibi olduk.
Buna gayriahlaki bir dil de diyebiliriz.
Oysa, her iki tercih de, kapitalist sistem içinde çözüm arayışlarından ibaretti.
“ Evet” de, “hayır” da bu yorumların ve cahilce fetvaların hiçbirini hak etmiyordu.
Yarım asırdan beri aynı kulvarda yürüyen ve bu ülkenin sözüm ona “şuurlu Müslümanları” ve bu yolda yıllardır beraber mücadele edenlerin bile, birbirini “tekfir” edebildiğini, İslam’ın insanımızda ne kadar yüzeysel, dilde ve sadece etiket, boya olduğunu ibretle görmüş, seyretme bahtsızlığını yaşamış olduk. Yıllardır savunageldiğimiz, “şura ve istişare” ortalarda görünmedi, dillerde yer bulmadı.
Ne yazık ve ne acıdır ki, her seçimde oy uğruna, toplumun esas değerleri, ortak paydaları ve birliğini zedeleyecek, müştereklerini azaltacak söylem ve eylemlerden kaçınılmıyor. Toplumun sinir uçlarına dokunuluyor, zıtlaşma ve ayrışma doğuracak dilden vazgeçilmiyor. Dış düşmanların içerde işlerini kolaylaştıracak ve nüfuz edebilecek şartlara kapı aralanıyor! Farkında olmadan emperyalizme ve ziyonizme hizmet ediliyor ve onların tam da istediği bu oluyordu! “Toplumda yarılmalar, çatlaklar ve düşmanlıklar oluşturmak!”
Küresel emperyalizm ve ziyonizmin yakıcı tehdidi karşısında, en önemli varlığımız, silahımız ve savunma gücümüz BİRLİK VE BERABERLİĞİMİZ, KARDEŞLİĞİMİZDİR. Bu bile feda ediliyor, yaralanıyor!
Sadece uygunsuz dil ile de kalınmıyor, her türlü israf da alabildiğine yapılıyor. Afişler, arabalar, bıroşürler, el ilanları, toplantılar, masraf üstüne masraflar.
Eşitsiz bir rekabet ortamı, çevre ve gürültü kirliliği de çabası.
Halbuki, insani ve medeni bir halkoylaması ya da seçim yapmayı becerebilmeliyiz.
Pazarda esnafın yan yana ve kardeşçe satış yapıp, birbirine yan bakmadan, birbirinin aleyhine tek laf etmeden, “onunki kötü” demeden, sadece kendi malının iyiliğini, doğruluğunu ve güzelliğini anlattığı gibi bir seçim yapmalı, bunu başarabilmeliyiz.
Kırmadan, dökmeden, incitmeden. Sadece kendini, pırojesini, fikrini, önerisini, “ürününü” anlatarak. Afiş israfına girmeden, araba gezdirmeden. Sade bir meydan toplantısı ve televizyonlarda açık otumlar yaparak.
Bu seferde başaramadık. İnşaallah bundan sonra başarırız.
Halk oylama sonucu, “evet”i öne çıkardı. Ama, “hayır” ı da ihmal etmedi. Yeşil ışık yaktım ama, dikkatli ol, hatalarını gözden geçir, varsa gider, uzlaşarak, istişare ederek, “şura ve istişareyi” önceleyerek ve milletin tamamını kucaklayarak yol al dedi.
Neticeye, halkın iradesine, kararına herkes saygı duymalı, yıkıcı hareketlerde asla bulunmamalı, ama, yasal yollardan, varsa bir hukuksuzluk sonuna kadar aranmalı, bu yol açık tutulmalı ve meşru görülmelidir. Yine sokakta çare aranmamalı ama, hukuk içinde her türlü sokak, cadde ve meydan eylemi de normal karşılanmalı, millete zarar vermeyecek ve hukuki her türlü hak arama ve eylem şekli açık tutulmalıdır. Seçime, millet kararına gölge düşürecek, şaibe ve tartışma meydana getirebilecek iddialar açığa kavuşturulmalı, varsa yasa dışı bir durum, üstü örtülmemeli, sorumlular bulunup cezalandırılmalı, hukukun gereği yapılmalıdır.
Akdeniz, Asya ve Afrika Müslüman coğrafyasını yakıp yıkan, yerle yeksan eden ve kapımızdan içeri giren büyük felaket karşısında yapmamız gereken, birlik ve beraberliği, kardeşliği ve kuvayı milliyeyi ivedi tesis etmek, sınırların yeniden çizildiği bu vahşi saldırılar karşısında safları sıklaştırmak, ABD ve İzrail’in ne yaptığını dikkatle izlemek ve her türlü tedbiri almaktır.