Nerden çıktın sabah sabah karşıma.
Bir fotoğraftan çıkıp kalbimin içine girdin.
Ne olacak şimdi?
De bana dede.
Hadi be dede.
Aldın götürdün beni, masmavi çocukluk yıllarıma.
Kaldım orada, bulutlarda bir yerde.
Nasıl döneceğim geriye şimdi nasıl?
Dede bir hasrettir içimde.
Bu masum kelimenin kendisi bile.
Takıldım kaldım o resimde.
Bir de konuşmaz mı?
Susarak hem de.
...
Zaten dede sevdalısı bir yüreğim var.
Dokunmasaydın o yanıma keşke.
Bakmasaydın öyle melûlmelûl.
Onca zorlu ama bir o kadar da o verimli ve bereketli geçen yıllara rağmen hâlâ tetiktesin.
Hâlâ eşiktesin.
Bana düşen bir şey varsa, yapmaya hazırım diyorsun.
Allah için, vatan, millet için.
Diyorsun işte..
Hazır kıtasın belli.
Yaşın doksan yüz olsa da.
Dünyaya yüz vermediğin belli.
Kendine yeten dünyaya yeter.
Dersini veriyorsun sen.
Vermişsin kendini teslimiyete, dayamışsın dağlar gibi imanını Allah'a.
Sana ne diyeyim dede, sana ne diyeyim daha.
Bir yüz ki, böyle güzel güler.
Bir gülümseyiş ki, bu kadar içten olur.
Ne diyeyim daha.
İman dolu bir gönül ki, ancak böyle güzel teslim olur Allah'a.
Ben bir şey diyemem gayrı.
Sen böyle susup susup konuşurken.
Ben ne diyem dedem.
Sükûtun haykırış olmuş.
Bakışın şifalı bal olmuş.
Ne tatlısın sen dede.
...
Yüzünde kocaman bir bahar güneşi.
Çiçek açmış içinde.
Kim bilir neler yaşadın neler?
Bunu söylüyor anlında ki, derin çizgiler.
Belli besbelli.
Ulvî gönül ateşi yakmış seni de.
Beni nasıl yakmasın dede.
Yakaladın kalbimden, öyle bağladın ki, beni kendine..
Sorma?
Hem de en derin yerimden..
Bu resmi çeken, bundan başka bir resim çekmese de olur.
Vazifesini ifa etmiş güzelce.
Her şeyi anlatmış resimce.
Ah be dede.
Gülümsemeyecektin öyle.
Namazdasın sanki bu ne hâl, bu ne hürmet böyle.
Hayata hürmet, hayatı verene hürmet.
Duruşun ibadet.
Sağ ayağının parmakları bükülmüş.
İki mübarek elin, dizler üstünde.
Hazır kıtasın kıyama.
Ha geldi, ha gelecek.
Az sonra sanki bir misafir kapını çalacakmış gibi hazırsın kalkmaya.
Hazır kıtasın karşılamaya.
Gönlün zaten hep ayakta.
Hazırsın her şeye.
Meleğe de, misafire de.
Düsturun belli.
Ölümse gülümse..
Gelene kapını açmaya, onunla aşını paylaşmaya.
Hazırsın herkesten evvel.
Sana iki lokma da yeter ya.
Fazlası misafir duası için gelsin diye kapıya.
Kanaat tohumunu güzel ekmişsin.
Bekliyorsun şimdi misafirlerini…
Gelmese de sofrana hiçkimse sen hazırlıklısın hep.
Ölüme de, hayata da.
Namaza da kıyama da.
Her daim hazır kıtasın.
...
Kim bilir bu evde kaç kişi yaşamıştı bir vakitler?
Şimdi bir sen kaldın değil mi dede?
Sönmesin diye bu ocağı tüttüren bir sen kaldın bu evde.
Sağ omuzuna bakışın, sevapları yazan o mübarek meleği görür gibi ona selam verişin.
Ne kadar hoş, ne kadar şirin.
Rabbim senden razı olsun.
Duygularımı coşturdun.
Maziye doğru uçurdun, kanatlandırdın.
Günümü bereketlendirdin.
Dilerim Rabbim de senin ömrünü bereketlendirir.
Canım dedem.
Ben sana ne diyem.
Var mı bir ihtiyacın desem.
Sağol evlat diyeceğini biliyorum.
Uzun konuşmazsın sen.
Bakışın mayalar gönlümüzü.
O kadar Allah'a tevekkül içindesin.
O kadar Yaradana şükür içindesin.
İşte mutluluğun resmi bu Abidin..
Çizmene gerek yok.
Gör bu dedeyi yeter.
Herkes mutluluğun fotoğrafını çekemez ki..
Böyle bir gönül sofrasına herkes misafir olamaz ki.
Bir ömür o dert ile yanacan ki, verilsin sana o nimet.
Bu da bir nasip işi.
Anlayana.
Yana yana anlayana..
Derdin envai türlüsü duman olup tütüyor.
Emektar sobanın bacasından.
Melekler biliyor çıkan ne?
Duman duman yükselen ne?
Dua dua tüten ne, melekler biliyor?
Yalnız değilsin be dede.
Bilirim ne diyeceğini..
"Yalnız Allah ile olmayandır evlat.."
Bilirim böyle diyeceğini.
Ve tebessüm edeceğini..
Bilirim dedem bilirim.
Bil ki..
Ben dedeleri çok severim.
Biri Yusuf, biri Hüseyin isminde iki dedem vardı.
Hüseyin dedem ben daha doğmadan yıllar evvelinden vefat etmiş.
Yusuf dedemin de vefatında dört beş yaşında idim.
Hayal meyal hatırlıyorum yüzünü, bir kaç da sözünü.
Diyeceğim o ki.
Dede sevgisine doyamadım.
Dede sevgisi ben de kök salmış hem de çok derinde.
Bu sabah hasret duman duman oldu.
Seni buldu.
Odana misafir oldum.
O kadar samimi bir bakışın bir davetin var ki.
İcabet etmemek olmazdı.
Girdim selam ile.
Dost bir kelam ile.
Sen anlattın, ben dinledim.
Dört mevsimi ve uzun bir ömrü.
Bir resimdeki o günü.
Gönlüm huzur aldı.
Zenginleştim.
Dersimi de aldım.
Kanaat tükenmez bir hazinedir seninle tekrar gördüm, seninle tekrar yaşadım ve tattım.
Hayatımın en güzel dersini bu sabah senden aldım.
İşte oda, işte huzur.
İşte senin kanaatkâr dünyanın tasviri bu.
Gönlümdeki yeri bu.
Ah be dede.
Öyle zengin ettin ki, bu sabah ruhumu.
Nasıl anlatsam bilemem.
Hazinelere bedeldir verdiğin ders.
Hayatıma kattığın mutluluk.
Herşeye bedel.
Bu nuranî simada yalan yok.
Huzurun adresi oldun bu sabah.
Ah be dede.
Bir değil bin ders, bin müjde var bu resimde.
...
Canım dedem.
Adını bile bilmiyorum ya.
Dedem diyorum sana.
Helal olsun sana.
Yediğin içtiğin nur olsun.
İman ve Kuran hep yoldaşın olsun.
Yaradanın rahmeti, bereketi her daim üzerine olsun.
...
Dersini güzel verdin.
Şimdi nerdesin kim bilir?
Dilerim Allah'tan ki, dualarım o gani ruhuna erişir.
Huzur verdin, huzur bulasın.
Ah be dede.
Güzel dede.
...
Küçük odan muammalı
Dilin ise hep dualı
Zaten bakışından belli
Senin dilin besmeleli
...
Ne kadar da güzel gülüyorsun.
Kanaat olmuş, teslimiyet olmuş, tevekkül olmuş iman dolu bir hayat yüzünde parlıyor.
...
Ey mübarek dede.
Kaybettiğim yılların hasretini sen de tattım bu sabah.
Hayatımdaki bütün dedelere Fatihalar gönderdim, rahmet duası ettim bu sabah.
Allah'ım verdiğin dersler hiç bitmiyor.
Bazen bir resim oluyor.
Bazen bir ses, bir renk oluyor.
Bu ahenk arayanı buluyor.
Şükür ki, bulduruyorsun.
Dede sanki diyor ki:
"Evlat sana da, dua edenler olsun. Bu yazıyı okuyanlara da..."
Ben duydum ya siz?
Not: İlk defa bana "dede" diyen Ahmet Zafer'e ve kardeşi Ayşe Zehra'ya muhabbetle ve duayla