Zaman insana yatırım zamanı dedik…
Yatırım derken evin, araban, son model telefonun, yazlığın, kışlığın olsun diye demedik elbette…
Kanın, canın, tenin, ayakların, gözün, kulağın, sağlam olsun diye dedik…
Yoksa insan bir gözünü hangi villaya, yata, kata değiştirir?
Sorun bakalım bir saat nefes alabilmek için insanlar nelerini verir şu aralar...
Maalesef sağlıkla savaşma zamanındayız...
Dikkat edin hastalıkla demedim, sağlıkla dedim…
Devletler kendi stratejilerinde savaşadursunlar, buradaki esas savaş gerçek sağlığımızı elde edebilme savaşıdır…
Demek istediğim her geçen gün Koronavirüs bahanesiyle bize vermek istedikleri kimyasallardan, kullandırmak istedikleri ilaçlardan, iyileşmek bir kenara dursun canımızı nasıl kurtarmamız gerektiğinin yollarını arayacağımız bir savaş içerisindeyiz…
Öyle bir savaş ki Covit’ten mi kurtulsak ya da ömrümüzü hangi organı feda ederek geçirsek diye düşünür durumdayız...
Yeni hastalıklara razı olmanın güncel adı Covit’ten kurtulma sonrası ne olursa olsun tezgahıdır…
Daha düne kadar elimizi su ve sabunla yıkayınca akıp giden bir virüs için, bizle insanlığımızı pazarlık ediyorlar...
Bütün dünyası sanal alem olan yazılımlarla, programlarla, yapmayı, bozmayı, kurmayı amaçlayan teknolojileri bir kenara itmiş CEO’lar, adeta sıra insanı yeniden yazalım, bozalım, istediğimiz gibi programlayalım sistemine kafayı takmış durumda…
Burada herkes kendi rolünü kendi payına düşeni oynuyor… Şeytan şeytanlığını yapacak!
O zaman bize de modern dünya yutturmalarını bir kenara bırakarak kadim bilgilerimizdeki şifaları hayatımıza sokmak kalıyor…
Bilinen gerçek o ki herkes öyle ya da böyle bu virüse yakalanacak…
İster Korona ister başka ne varsa…
Bütün tıp otoriteleri aynı şeyi söylüyor: Bağışıklığı güçlü olan hastalığı hafif atlatıyor, organları zayıf bünyeler ise ağır geçiriyor…
Kronik ve ciddi rahatsızlıklarda hastalık ölüm ile sonuçlanıyor…
Bu dün de böyleydi, bugün de böyle, değişen bir şey yok… Çığırtkanların çokluğu, yeni bir durum varmış gibi korkutmaları da işe yarıyor maalesef...
Yani bu ne demektir, bağışıklığınızı güçlendireceksiniz, yemeniz, içmeniz, suyunuz, havanız temiz olacak…
İşleyen demir ışıldar, spor yapacaksınız, hareketsiz kalmayacaksınız…
O yüzden söylenenleri dinleyeceksiniz ama kadim bilgilerimizi uygulayacaksınız…
Onlar kan pıhtılaşıyor şu ilacı alın diyecekler, siz madem mevzu kan pıhtılaşmasını önlemek ve kanı sulandırmak o zaman limon, portakal, sarımsak yiyelim diyeceksiniz…
Onlar bağışıklık güçlendirici iğne diyecekler, siz hacamat, sülük, akupunktur, tarçın, karanfil anlayacaksınız...
Onlar antidepresanlar ile stresinizi kontrol altına alın diyecekler, siz papatya çayını, melisayı, karabaş otunu, bioenerjiyi hatırlayacaksınız…
Onlar pozitif olmalısınız, mutlu olun, yoga yapın, çiçek yetiştirin, film izleyin diyecekler; siz namazı, orucu, sıla-i rahimi, hal hatır sormayı anlayacaksınız…
Onlar babana bile gitme, her şey onların sağlığı için diyecekler; siz büyüklerinizin kapılarına kadar gidip uzaktan da olsa onlara ikramdan geri durmamanız gerektiğini hatıra getireceksiniz…
Onlar bu uzay çağında şu bahsettikleriniz gerici yöntemlere bakın diye dalga geçecekler; siz ayakta ve hayatta kalmak için tabaklarımıza hapları mı, iğneleri mi yoksa meyveleri, sebzeleri mi dolduruyorsunuz diye soracaksınız…
Onlar modern tıp diyecekler, siz tıbbın sahipleri tıpçı değil yazılımcı, CEO, tüccar, bilgisayarcı olduğuna işaret edecek ve siz önce onların farkına varın diyeceksiniz…
Oruç tutup sıhhat bulacaksınız, az yiyip az konuşacaksınız, az uyuyup çok çalışacaksınız…
Doğru nefes alıp kanınızı hacamat ettireceksiniz, sülük tedavisi ile bağışıklığınız güçlenecek, kanınız sulanacak, ağrılarınız gidecek, bedeni yenileyeceksiniz…
Size cahil diyecekler; siz mazisi yüz yılı bulmayan çok modern tıbbın karşısında binlerce yıllık metotların nasıl sağlıklı olduğunu yaşayarak görecek ve cümle aleme göstereceksiniz…
Koş; koca dünya bulamadı sen buldun çareleri diyecekler; siz de diyeceksiniz ki, “Düşmanın açık bıraktığı kapılar onun istediği yere çıkar. Örümcekler kendi ağlarına takılmazlar’’ Ş.
Devamı haftaya…