Peygamber Efendimiz (sav) oruçlu hakkında Cenab-ı Hakk’ın şöyle buyurmuş olduğunu nakletmiştir:
“ Ey meleklerim! Kuluma bakınız! Şehvetini, lezzetini, yemesini ve içmesini benim için bırakmıştır.” (İhya'u Ulum'id-Din)Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: ‘’ Bayramınızı tekbir getirmek sureti ile süsleyiniz.’’

Enes İbn-i Malik (ra) şöyle anlatmıştır: ‘’Resulüllah (sav) Ramazan Bayramı günü birkaç tane hurma yemeden bayram namazına çıkmazdı.’’ (Buhari)

Peygamber Efendimiz, bayram namazından sonra sadaka vermenin üzerinde önemle durmuştur. Hem sadaka konusunda hem de  kadınların bayram namazını kılması konusundaki hadis-i şerif şöyledir:

İbn-i Abbas (ra) anlatıyor: ‘’ Resulüllah (sav), Ebu Bekir, Ömer ve Osman ile birlikte Ramazan Bayramı namazında hazır bulundum. Bunların hepsi de namazı hutbeden önce kıldırır, sonra da hutbeyi okurlardı. Bir defasında Resulüllah(sav)’in hutbeden sonra minberden aşağıya indiğini, cemaatin dağılmaması için eliyle ‘’oturun’’ işareti yaptığını görür gibiydim. Sonra yanında Bilal olduğu halde, erkeklerin saflarını yara yara kadınların bulunduğu yere geldi. Resul-ü Ekrem ‘’ Ey Peygamber! İnanmış kadınlar, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek, iyi işi işlemekte sana karşı gelmemek hususunda sana biat etmeye geldikleri zaman, biatlerini kabul et ve onlar için Allah’tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah, Çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.’’ (Mümtehine Süresi: 12) Ayetini okuduktan sonra kadınlara: ‘’Sizler bu biat üzerine sabit misiniz’’ diye sordu. İçlerinden birikim olduğu bilinmeyen bir kadın: ‘’ Evet, ey Allah’ın Resulü’’ dedi. Diğerleri cevap vermedi. Bunun üzerine Resulüllah (sav): ‘’Öyle ise sadaka verin’’ buyurdu. (Müslim)

Medine’deki Arapların cahiliye döneminde kutladıkları  bayramları vardı. Bu bayramlar Medine’de bulunan Yahudi ve Hıristiyanların adetleriydi ve Araplar da adet üzere bu bayramları kutlamaktaydı. İranlılardan aldıkları Nevruz (ilk bahar) ve Mihricanı ( son bahar) bayramlarını  kutlayan Medinelilere cahiliye adetleri olan bu bayramları kutlamalarını istemeyerek iki bayramı bildirmiştir. Peygamber Efendimiz,  622 yılında Medine’ye hicret etmesinin ikinci yılında farz kılınan oruç ve sonrasındaki bayramı bildirmiştir. Bu konu ile alakalı, Enes İbn-i Malik (r.a.) şöyle anlatmıştır: Cahiliye devrinde yılda iki gün vardı ki, halk o günlerde eğlenirdi. Resulullah ( sav: Sallallah-ü Aleyhi Vesellem) Medine’ye gelince şöyle buyurdu: ‘’ Sizin de eğleneceğiniz iki gün var. Allah cahiliye devrindeki o günlerin yerine size daha hayırlısını verdi. Onlar, Ramazan ve Kurban Bayramı günleridir.’’  ( Nesai)

Peygamber Efendimiz, bayram günlerini kalabalık k olarak;  yeme- içme ve İslami kimliğe uygun eğlence anlayışı ile mutlu geçmesini emretmiştir. Yardımlaşma, dayanışma ve sevinç günleri olmasını önemsemiş ve Müslümanların birlik- beraberlik duygularının artmasını istemiştir. Bayram günlerinde bayram namazını kadın, erkek  ayırmaksızın herkesin katıldığı kalabalık bir katılımla; Mescid-i Nebi’nin yakınındaki namazgah denilen açık alanda kılarak bayrama başlarlardı. Peygamber Efendimiz, namaza gitmeden önce gusleder, en güzel kıyafetini giyer, Ramazan bayramında birkaç hurma yer, Kurban bayramında kurban kesilene dek bir şey yemezdi. Bayram namazına giderken gittiği yolu değiştirir ve  gelirken farklı yoldan gelmeyi tercih ederdi ki farklı kişileri de görüp bayramlaşsın. Ramazan ayında tutulan oruçlar ve ibadetlerle günahlarımızdan temizleniriz. Bunun için bayram yaparız. Ramazan ayında yapacağımız küçük kusurlar için de bayram namazı öncesinde fıtır sadakası veririz.  Ramazan bayramına ‘fıtır bayramı’ da denir.

Ramazan geldiğinde Müslümanlığımıza konsantre olarak İslami yaşantımızı hatırlarız. Ramazan ayının girmesi ile adeta tozumuzu silkeleriz. Kendimize gelir, var gücümüzle ibadete yöneliriz. Dolu dolu geçirmeye gayret gösterdiğimiz Ramazan ayı bitince de sanki görevlerimizi yapmış ve cenneti hak etmişçesine kaldığımız yerden devam ederiz. Ne namaz kalır, ne tesettür, ne de Kur’an okumalarımız… Oysa İslam sadece ramazan ayından ibaret değildir…

 Evlatlarımıza bu bilinci vermek ve onlara İslami kuralları öğretmezsek onlar da İslam’ın ramazandan ibaret olduğunu zannedecekler ve bizler sorumluluğumuzu yapmamış ve onlara Rabbin isteklerini öğretmemiş olacağız.