Tanrı kelimesi; tapınmadan gelir ve tapınılan  her şeye Tanrı denmektedir. Özel isim değil cins isimdir. 
             Tapınılan, üstün değer verilen, en çok sevilen, en çok değer verilen, ederinden çok fazla kıymet verilen, kutsanan, vazgeçilmez olan ve bir nevi bağımlılığı olan her şey Tanrıdır.
             ‘Allah (C.C )’ ise özel isimdir. İlahi ve tek olandır. Allah (C.C ) ismini, Allah’ın bizatihi kendisi vermiş, Kur’an ile bu ismi haber edilmiş, tescil edilmiş, Hz. Peygamber ile tebliğ ve tasdik edilmiştir.
                Allah  ‘Tekdir’, Tanrı ise çoktur. ‘Allah’lar’ yoktur ama ‘Tanrılar’ vardır. Yani, ilkinin çoğulu bulunmayıp, ikincisinin çoğulu vardır.
                 Allah bir, Tanrı ise, kişilere ve milletlere göre değişiklik arzeder ve çok sayıdadır.
                Tanrı, tapınılan şeyler bakımından bir nevi sıfat içeriği, muhtevası taşımakta, tanımlama, açıklama, izahat ihtiva etmektedir.
                Şüphesiz Tanrı edinmenin ve Tanrıya atfedilen en önemli argümanlarından biri, ona çok değer verme, her şeyden üstün tutmadır.
                Yani neye çok değer veriyor, en önde tutuyor, en çok onu konuşuyor, en çok onu gündemde tutuyor, en çok onu seviyor, onu üstün ve kusursuz görüyor, yegane amaç olarak benimsiyorsanız, ona bir nevi bağımlı iseniz, bağımlılık kazanmışsanız, o sizin Allah’ınız değil Tanrınız olmaktadır.
                  Burada, 1979 yılında Atatürk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi öğretim üyelerinden rahmetli Doç. Dr. Ruhi Özcan’ın üniversite camisinde  bir Cuma vaazını hatırladım. Siyasi liderlerin çok anıldığı, her yere isimlerinin yazıldığı, en çok konuşulduğu, gündemin neredeyse tamamını işgal ettiği ve isimleri ‘Kurtuluş’ ile anılıp yazıldığı o dönemde, hatırlayabildiğim kadarıyla rahmetli R. Özcan vaazında şunları söylemişti:
                 “ Hayatınızda en çok neyi seviyor, değer veriyor, anıyor, kutsuyor ve benimsiyorsanız, bilerek ya da bilmeyerek onu Tanrı ediniyorsunuzdur ve o sizin Tanrınız olmaktadır.”
                   Anlatmak istediğim tam da budur.
                  Bir diğer ifade ile ‘Allah’ zatının  özel ismi olup, tüm özel isimlerde olduğu gibi, değiştirilemez, yerine başka isimler kullanılamaz, ikame edilemezdir. Tanrı ise öyle değildir, tapınılan, inanılan uhrevi veya beşeri her şeydir. 99 Esmaül Hüsna/Allah’ın güzel isimleri de bu kapsamda, hususiyet, özellik anlatmakta ve bir nevi sıfat özel isim olarak yalnız tek ve İlahi olan Allah’a (c.c) ait olmaktadır.
           Bu bağlamda İnsanlığın neşet ettiği antik çağlardan beri insanlar kendilerine çeşitli Tanrılar edinmiş, Allah inancı yerine kendi elleriyle yaptıkları putlara veya dünya da var olan birtakım varlıklara Tanrı olarak tapmış, inanmışlardır.
         Halen de dünya da örnekleri az da olsa vardır ve bu batıl inanç devam etmektedir.
         Hz. Peygamberin İslam’ı tebliğinden önceki müşrik toplumun Lat, Menat ve Uzza gibi putlara taptıkları, daha doğrusu bunları Allah’a ortak koştukları, bu putlar olmadan Allah’a ulaşılamayacağına inandıkları, bunun için de o insanlara ‘ortak koşan’ yani  ‘Müşrik’ dendiğini,
hatta, Kabe’de bulunan putların sayısının 360’a ulaştığını bilmeyenimiz yoktur.
           Bu anlamda putlar ve tapınılan tabiat varlıklarının her biri, beşeri olanların hepsi Tanrıdır.
          Eski Orta Asya dinleri ve halen Japonya’da hüküm süren  Şintoizm ve Budizm de  bilinen diğer örnekler olup, halen dünyanın çeşitli bölgelerinde benzeri inançların hüküm sürdüğü de herkesçe bilinmektedir.
           Bu girişi yaptıktan, geçmişte ve günümüzdeki Tanrı örneklerini verdikten sonra günümüzdeki duruma bir bakalım.
            Günümüzde, çok değer verilen, her şeyin önünde ve üstünde tutulan, en çok sevilen, en çok istenen şey anlamında birçok Tanrı bulunmaktadır. Yani, Allah’ımız tek ama Tanrımız çoktur, çok Tanrılı bir çağda yaşamaktayız.
            Çok istenen, çok sevilen, uğrunda en çok çalışılan anlamında günümüz Tanrılarına baktığımızda, birden fazla Tanrıyı görebilmekteyiz.
            En başta ‘para’ olmak üzere, makam, unvan, şan, şöhret, cinsellik ya da cinsel arzular, hükmetme, yönetme anlamında ‘devlet’ yani güç, kuvvet, yetki, dirayet, müzik, ses ve sinema sanatçıları,  futbol, mal ve mülk, içki gibi değer verilen, çok önemsenen, benimsenen ve en çok istenen şeyler olduğu gibi, günümüzde bu  ‘parti’ ve ‘lider’ de  olabilmekte, hatta tarikat ve cemaat önderleri de olabilmekte, herkes için geçerli olmasa da, bir kısım insanlar için  ve daha sınırlı olsa da bu çok değer verilen, istenen şey yemek tutkusu bile, kedi, köpek, sigara, alkol ve uyuşturucu da olabilmektedir.
            Sayılan bu çok istenenlerden, Tanrı bellenenlerden bazıları, çok geniş kitleleri kapsadığı gibi, bazen de, bunlardan bazıları daha az insanı bağlamakta, daha sınırlı sayıda insana Tanrı olmakta, olabilmektedir. Bunlardan para, makam, unvan, şan, şöhret, cinsellik veya cinsi arzular, hükmetme, güç ve kuvvet anlamında devlet gibi çok istenen ve çok değer verilenler, yani bu çeşit Tanrılar çok geniş kitlelerce benimsendiği gibi, hepimizi en azından bir veya birkaç tanesi bağlamakta, Tanrı edindirmektedir. İçki, kumar, futbol, takım, sigara, uyuşturucu ve benzerleri de, daha sınırlı sayıda insana Tanrı olmakta, olabilmektedir.
            Neredeyse toplumdaki her fert, bunlardan birine ya da birkaçına bağlanabilmekte, bu anlam da Tanrı edinmekte, hiçbirine değer vermeyen, bağlanmayan, Tanrı edinmeyen insan sayısı ise çok çok az bulunmaktadır.
            Diğer bir ifade ile bunlardan hiçbirine değer vermeyen, bağlanmayan, Tanrı edinmeyen insan sayısı çok az olduğu gibi, bir tanesi veya birkaç tanesi ile kurtarabilenler bile toplumlarda azınlıktadır.
           Çoğunluk bunların ekserine değer vermekte, bu anlamda Tanrı edinmektedir.
            Günümüzde bu TANRILARDAN biri de ‘OY/REY’ dir.
          Partilerin ve ekser siyasetçilerin ( şüphesiz tamamı değil, istisnaları her zaman vardır) oy uğruna veremeyecekleri, vermedikleri taviz yoktur, kalmamıştır. OY VE OYA SAHİP OLMA, OYU ALABİLME, EN BÜYÜK AMAÇ, EN SEVİLEN, DEĞER VERİLEN ŞEY haline gelmiştir.
           Politikacılar, parti liderleri, bakanlar, başkanlar oy uğruna rolden role girebilmekte, çok yüzlü hale gelebilmekte, filim çevirebilmekte, tiyatro oynayabilmekte, politika öncesi yapmadıkları bir çok rolü, politikaya girdikten sonra yapabilmekte, “hayır” demeleri gereken birçok şeye, oy uğruna “evet” diyebilmekte, dün ak dedikleri şeye bugün kara diyebilmekte,
          Partiler ve oluşturdukları hükümetler, yerel ve ulusal makam sahipleri olmayacak sözler verebilmekte, olmayanı vadedebilmekte, bütçede ve hazinede olmayanı bile harcayabilmekte, olmaması gerekeni yapabilmekte, emekli olmaması gerekeni emekli edebilmekte, olmaması gereken mali ve adli aflar çıkarabilmekte,
           Hatta yalan, algı, abartma, karartma, dezenformasyon, manipülasyon, hakaret, kamplaştırma, kutuplaştırma, nefret, düşmanlaştırma,  bölme ve köprü altı dili bile   oy uğruna kullanabilmekte,
          Oy uğruna birçok kanunu uygulamayabilmekte, görmezden gelebilmekte,
          En bariz, en basit ve yaygın örneğini de çevreyi kirletenlere, elindeki çöpü, izmariti sokağa, parka, dereye veya göle, denize atanlara etkin müeyyide uygulamadıklarını ve müsamahalı davranabildiklerini, olmaması gereken yerlere imar verebildiklerini ya da kaçakları görmezden gelebildiklerini, bunlara  net ve tavizsiz durmayabildiklerini, en azından sınırlı davranabildiklerini, oy uğruna olmayacak, olmaması gereken  ittifaklara bile girebildiklerini görüyor, yaşıyoruz.
           Sözkonusu bu “oy tanrısı”,  ülkeye, devlete ve millete çok zarar vermekte, ekonominin, çevrenin, ziraat ve orman  arazilerinin, hazinenin ve bütçenin mahfına sebep olmakta, ÜLKE, MİLLET VE DEVLETİN BEKA SORUNU haline gelebilmektedir.
           Buna mutlaka bir çözüm bulunmalı, “oy” uğruna değil, bunun yerine  “doğrular” uğruna benimsenmeli, ikame edilmeli, ‘oy tanrısı’ değil, bu anlamda edinilecekse ‘doğrular tanrı’ edinilmeli, OY TANRISI değil, DOĞRULUK, DÜRÜSTLÜK, AHLAK VE ADALET TANRISI  geçerli ve değerli olmalıdır.
            Kısaca, ALLAH BİR, TANRI ÇOK olan bir asırda yaşıyoruz!
             OYSA ALLAH’TAN BAŞKA TAPINILACAK TANRIMIZ OLMAMALIDIR.
             AKLIN, VİCDANIN, İMANIN GEREĞİ BUDUR ve İslam bunu istemekte, bunu  farz kılmaktadır.