Ülkemizde maalesef “SİSTEM” ve “DÜZEN” bir türlü yerine oturtulamadığı gibi, kavramlar da yerli yerine oturmamış, farklı anlam ve işlevlerle içi doldurularak, bambaşka bir hal almış, tanınmaz hale getirilmiştir.

              Gerçek işlevine kavuşamayan, içi boşaltılıp başkalaştırılan kavramlardan biri de  “UNVAN ve MAKAMLAR” dır.

              Unvan ve bu unvanların oluşturduğu makamlar, gerçekte hizmet, hizmetkarlık, hadimlik, hademelik ve bir nevi “HAMALLIK” olduğu halde, övünülen, yükselme sağlayan, ulaşmak ve sahip olmak  için peşinden koşulan, bir yerlere yaranılan, yağcılık ve yalakalık yapılan, kişiye ayrıcalık ve imtiyaz sağlayan, hükmetme ve emir verme imkanı veren, daha çok maddiyat sağlayan, çevre ve sıtatü temin eden, keyif çatılan, gurur, kibir ve enaniyeti kabartan yerler haline dönüştürülmüştür.

              Daha kısa ve öz bir ifadeyle “NE OLDUM DELİSİ” olunan yerler haline gelmiştir.

              Elbette bunda, sonradan görmenin, görmemişliğin, eğitimsizliğin, cehaletin. makam, para ve sıtatü açlığının, kimlik ve kişilik yetersizliğinin de etkisi büyüktür.

              Oysa kibir ve enaniyet, asla olmamalı, ama olursa da, unvan ve makam sahibi değilken, yani hizmet, hadim, hademelik, hamallık görevi almadan önce olmalıdır, olabilir.

               Zira, o zaman, kendinin amirisin, hiç kimseye hizmet borcun yoktur, tabiri caizse tek başına, başına buyruk “hürgeneral” konumundasın! Hiçbir sorumluluğun, vebalin, kimseye minnet borcun, vebal ve günahın bulunmamaktadır. Topluma değil, sadece kendine ve ailene hizmetle mesul ve meşgulsün. Millete hamallık vazifesi üstlenmemişsin.

               Ama unvan ve makam alındığında; vatandaşlar adına, vatandaşın hizmeti, hadimliği, hademeliği, hamallığını yapmak, işlerine görmek, ihtiyaçlarını karşılamak üzere devlet o vazifeyi, o unvan ve makamı verdiğinde, o işe tayin ettiğinde; topluma karşı sorumlu, hizmet ve hamallıkla mesul olarak, bir yükün altına girmiş, yükü yüklenmeyi kabul etmiş bulunmakta, bir çok işin hamallığını yapmak zorunda, sorumluluk vebal altına girmiş olunmaktadır.

                 Yani, milletin hizmeti için  bir kurumun başına getirilmekte, kendisine millet adına şu söylenmektedir: “Maaşını ben( millet) vereceğim. Şu kurumun başına geç, orada bulunan personele “BAŞKAN VEYA MÜDÜR” ol, onları çok iyi organize ve idare et, çalıştır ve benim(milletin) hizmetimi, hadim, hademe ve hamallığımı yap, işlerimi gör ve hallet.”  Yani, millete başkan ya da müdür olsun diye o makama getirilmemekte, o unvan verilmemekte, KURUMDAKİ PERSONELE BAŞKAN YA DA MÜDÜR OLARAK TAYİN EDİLMEKTE, MİLLETE KARŞI UNVANI İSE “HİZMETKAR” ya da “HADİM, HADEME ve HAMAL” olmakta, kurumun, kurumdaki personelin başkanı veya müdürü, halkın, milletin ise hamalı olmaktadır.

                 Bu amaç, şuur ve idrak olmadığı için, maalesef bir makama gelen kişi, kendini tüm halkın başkanı veya müdürü sanmakta, o makama ait kurumun altına girmemekte, umumiyetle sırtına, üstüne binmeye gitmektedir. Kurumun hamallığına değil, unvan ve makamına, makam odasına, lüks makam aracına, maaşına ve itibarına talip olmakta, hizmetkarlığa değil, saltanat sürmeye gidilmektedir.

                Oysa kurumların ALTINA GİRECEK, ONU SIRTLAYACAK, SIRTINA ALACAK, ALTINDA EZİLİP TERLEYECEK İNSANLARA, UNVAN VE MAKAM SAHİPLERİNE İHTİYAÇ BULUNMAKTADIR.

                 Bu anlam ve işlevde TÜM BELEDİYE BAŞKANLARI, EN KÜÇÜĞÜNDEN EN BÜYÜĞÜNE KADAR MÜDÜRLER, DAİRE BAŞKANLARI, GEN. SEKRETER YARDIMCILARI, GEN. MD.YARDIMCILARI, GEN. MÜDÜRLER, GEN. SEKRETERLER, MÜSTEŞAR YARDIMCILARI, MÜSTEŞARLAR, BAKANLAR, BAŞBAKANLAR, unvanı ne olursa olsun tüm kamu çalışanları, halkın başkanı ya da müdürü değil, hadimi, hademesi, hamalı, hizmetkarıdırlar. Sadece bulundukları kurumdaki personelin başındadırlar, onların başkanı ya da müdürleridirler.

                   Dolayısıyla personel  “müdürüm ya da başkanım” diyecek, ama millet, ille de bir unvanla anacaksa, “HİZMETKARIM, HADİMİM, HADEMEM veya HAMALIM” diye hitap edecektir. Azgın nefisler bu hitapları asla kabul etmeyeceği için, hiç olmazsa ismiyle, “Ahmet bey, Mehmet bey” demeli, bu hitapla hitap etmeli, “BAŞKANIM  ya da MÜDÜRÜM” asla dememelidir.

                  Halkın da bunlara “müdürüm, başkanım” demesi işin tabiatına aykırı olduğu gibi, bu kavramların içini boşaltmakta, unvan ve makam sahiplerini şımartmakta, azdırmakta, “NE OLDUM DELİSİ” yapmakta, “BEN NEYMİŞİM” hava ve edasına sokmakta, ayaklarını yerden kesmekte, “KİBİR” yüklemektedir.

                   Unvan ve makamların, şube şefliğinden, genel müdüre kadar gerçek işlevi ve misyonu budur, gerçek unvanları başlıkta belirtilen kelime ve sıfatlardır.

                    PARTİLERİN İL ve İLÇE BAŞKANLARI  da aynı kapsamdadır.

                    İl veya ilçe başkanı olmakla, sadece il veya ilçe yönetim kuruluna “başkan” olmaktadırlar. Partinin ve vatandaşın  ise  hizmetkarı ve hamalıdırlar. Hem partinin, hem de vatandaşın işini yapmak, dertlerine çare bulmak, ilgili yerlere iletmek üzere, halkın hamalı ve hizmetkarı durumundadırlar. Tüm ilin ya da ilçenin değil, sadece yönetim kurullarının başkanları,  İl ya da ilçe halkının tümünün ise hizmetkarıdırlar.

                    Günümüzde olduğu gibi, tüm il ya da ilçe halkının başkanı olduğunu sanarak, GIRANTUVALET, FİYAKALI, DİMDİK, KASILA KASILA, GERİLE GERİLE, GURURLU Vve KİBİRLİ yürümeye, etrafa başkan titriyle bakmaya gerek yoktur ve olmamalıdır. Milletin hamalı olduğunu bilerek, başı öne eğik, emre ve hizmete hazır, tevazu ve sadelik içinde olmalı, öyle yürümeli ve davranmalıdırlar. Hatta birçokları gibi, TEVAZUYU DA KİBİR HALİNE GETİREN tipler olmamalıdırlar.

                     MİLLETVEKİLLERİ, BAKANLAR ve en tepeye kadar olanlar da aynı konumdadır. Milletin vekili durumundadırlar. ASIL OLAN MİLLET, onlar ise “VEKİL” DURUMUNDADIR, millete yani asıla vekaletle hizmet için seçilmekte veya seçtirilmektedirler!

                    ESASINDA HERKES, ÖZEL YA DA KAMUDA HAMAL KONUMUNDADIR. YANİ HER BİRİMİZ ÇALIŞTIĞIMIZ YERDE MİLLETE VE BİRBİRİMİZE HAMALIZ.

                    Ekmek üreten fırıncı esnafımız, belediye veya herhangi bir kurumda çalışanların, ekmek hizmetlerini görmek üzere “ekmek hizmetkarı” iken, belediye deki ya da başka bir kurumda çalışanlar da, o kurumun hizmetleri ile ilgili olarak fırıncı esnafımızın hamalı, hizmetkarıdırlar. Böylece her çalışan, bulunduğu yerde diğerlerinin hizmetkarı, herkes birbirinin hadimi, hademesidir.

                    BİR UNVAN ALINCA KASILMAYA, KİBİRLENMEYE,  sanki “DAĞLARI BEN YARATTIM” HAVASINA GİRMEYE GEREK YOKTUR, OLMAMALIDIR.

                   HALKA HİZMET HAK’KA İBADETTİR. MİLLETE HİZMETKAR, HADİM, HADEME, HAMAL OLMAK EN BÜYÜK ŞEREF, EN YÜKSEK UNVAN VE MAKAMDIR.

                   Ankara By.şh. Bel. Bşk. M.Yavaş "Biz sizin paranızı harcıyoruz ve devlet memuruyuz. Bakmayın kocaman sıfatlar yakıştırılmasına. Bizim herhangi bir memurdan farkımız yok, maaşımızı da siz ödüyorsunuz" beyanı ile bu düşüncemize, kıyısından köşesinden de olsa kısmen değinmiş, itiraf etmiştir.