Değerli müminler:

                   İslam'ı atasından, babasından, kavminden miras olarak alma beleşçiliğiyle değil, bununla yetinen ve övünen değil, kendi emek ve sorgulaması sonucu; bir arayış, bir bedel, bir vazgeçiş, bir kavuşma, bir sancı, bir sorgulama, kavli ve kevni ayetleri beyin hücrelerini infilak ettirircesine bir okuma neticesinde bulan ve bu yüzden Allah'ın övgüsüne mazhar olan kıymetli fedailer, mücahitler, muvahhitler, yiğitler!:

                    Bugün sizlere, bizlere ve bütün müminlere hiç yakışmayan yanlarımızdan bahsedeceğim.

                    İnşallah bunları düzeltmemize bir nebze yardımcı olurum. Biraz uzun bir hutbe olacak ama sabredin lütfen.

                     Başlıyorum!:

                     "Düşüne düşüne oku" diyen Allah ile adeta dalga geçiyoruz (haşâ) ve şarkı söyler gibi Kur'an okuyup, kaval dinler gibi Kur'an dinliyoruz.

                     Mest oluyoruz, keyif alıyoruz, “sevap alıyoruz” ama bir türlü ibret almıyoruz, öğüt almıyoruz, ders almıyoruz.

                     Hiç neşemiz kaçmıyor.

                     Hiç kafamız karışmıyor.

                     Hiç derdimiz artmıyor.

                     Hiç sorularımız çoğalmıyor.

                     Hiç beynimiz gerilmiyor.

                     Hiç bedenimiz ağırlaşmıyor.

                     Hiç kalbimiz sarsılmıyor.

                     Hiç umudumuz artmıyor.

                      Hiç ortalık aydınlanmıyor.

                     Hiç güneş doğmuyor.

                     Hiç yağmur yağmıyor.

                     Hiç yollar açılmıyor.

                     Yüzümüze tebessüm olmuyor.

                      Bizi bir yoksul kapısında bırakıvermiyor.

                      Bir din satıcısıyla kavgaya tutuşturmuyor.

                      Bir zalimin karşısına dikmiyor.

                      Hüzünlendirmiyor.

                      Ağlatmıyor.

                      Derin bir nefes aldırmıyor.

                      Bir “ah” çektirmiyor.

                      Düşüp kafamızı gözümüzü yaracak kadar; tekrar kalkıp doğrulacak kadar sarp yokuşlara vurmuyor.

                      Hata yapacak, tekrar hata yapacak ve tekrar tekrar baştan başlayacak kadar dirayet vermiyor.

                      Kur’an hayatımızın her alanına inmek istiyor, bizi yetimlerin kalbine indirmek istiyor; biz oraları terk ediyoruz.

                       Kur’an bizi kendimize yükseltmek istiyor, biz kendimizden alçak yerlere kaçıyoruz.

                        Kur’an bize kendimizi tanıtmak istiyor; biz kendimizi görmek istemiyoruz.

                        Kur’an bizi kendimize getirmek istiyor; biz kendimizden geçmek istiyoruz.

                        Kur’an bizi kendi şahsiyetimizle var etmek istiyor; biz bir sürünün içinde yok olmak istiyoruz.

                         Kur’an bizi hakikate çağırıyor; biz masal dinlemek istiyoruz.

                         Kur’an bizi delile çağırıyor; biz delilere gidiyoruz.

                         Kur’an bizi akıllandırmak istiyor; biz aklımızdan kurtulmak istiyoruz.

                         Kur’an bizi anlama çağırıyor; biz anmalar düzenliyoruz.

                         Kur’an bizi Rasülullaha çağırıyor; biz Mekke’nin çocuğunun yaşam şartlarını, elbiselerini, soyunu,  Mekkeliliğini ve Araplığını kutsuyoruz.

                         Kur’an bizi insan olmaya çağırıyor; biz insanlığımızdan soyunuyoruz.

                         Kur’an her birimizi yeteneklerimize göre giyindirip kuşandırıp kimimizi dağlara, kimimizi göklere, kimimizi makinaların başına, kimimizi kalemin-defterin başına, kimimizi laboratuvara, kimimizi ormana, kimimizi denizlere çağırıyor ve oralarda fiili (gerçek) dua etmemizi istiyor; biz cübbelerimizi giyip, sarıklarımızı sarıp, kravatlarımızı takıp, kokularımız sürüp, sürmelerimizi çekip eşyanın, hayatın, zamanın sırrına vakıf olmaya çalışıyoruz.

                          Kur’an yeniliğe çağırıyor; biz eskiye öykünüyoruz.

                          Kur’an zamana, imkânlara, değişen dünyaya nüfuz etmek istiyor, onun ahlakını, hukukunu oluşturmak, şekillendirmek istiyor; biz Kur’an’ın bu işlerden anlamayacağını iddia ediyoruz.

                           Kur’an hayatın her alanına, zamanın her ânına aralıksız nazil oluyor; biz ona geçmişin fıkhıyla, geçmişin yorumlarıyla; başka koşullara, başka insanlara, başka hayatlara, başka ânlara inmiş haliyle cevaplar yetiştiriyoruz.

                           Kur’an kaliteli, nitelikli, kişilikli bireyler olarak hayatta var olmamızı, hayatın öznesi olmamızı istiyor; biz güneşten korunmaya çalışan koyunlar gibi kafalarımızı birbirimizin karnının altına sokuyoruz.

                           Kur’an, hizipleri yıkmak istiyor; biz onunla hizbimizi güçlendirmeye çalışıyoruz.

                            Kur’an her bireyin yüreğine bir “İnsan devleti” kurmak istiyor; biz insan devletlerini tarumar edip “Şeriat devleti” kurmak istiyoruz.

                            Kur’an ayet indirmek istiyor, anlam indirmek istiyor, hayat indirmek istiyor; biz hatim indirmek istiyoruz!

                           Kur'an rehber olmak istiyor; biz ezber etmek istiyoruz.

                            Hayırlı cumalar!!!

                            Duyuru!: Cuma günü müminlerin bayramıdır. Bugün sevindirecek yetim, yoksul, gariban bulun ve onların bayramı olun. Ki cuma size hayrolsun.

                             Bir zalime, bir zorbaya, bir din satıcısına, bir din düşmanına hakkı hakikati hatırlatarak da cumayı hayır edebilirsiniz. Ama en iyisi ve en güzeli, imanınız sizi bir yoksulun, bir yetimin, bir mazlumun, bir mahrumun, bir ihtiyaç sahibinin kapısına, yüreğine götürüp bıraksın!

                             Demem o ki; siz iyilik yapın da, bu iyilik ister bir zalimin karşısında durarak olsun, ister bir yetimin yüreğine girerek olsun. İyilik iyiliktir. Bugün mutlaka bir iyilik yapın. Göreceksiniz nasıl iyileşecek, nasıl güzelleşeceksiniz. Allah kabul etsin. (Ramazan Yaman’dan alıntıdır)