2. Dünya savaşı sırasında Adolf Hitler önderliğindeki Nazi Almanyası ve dünyaya hakim olma tutkularını herkes bilir. Hatta Hitler'in bu tutkusu öyle bir hal almıştı ki güç ve hakimiyet uğruna yapamayacağı şey yoktu. Buna metafizik ve dünya dışı varlıklarla temas çalışmaları da dahil...
Avrupa’da, yemyeşil ormanların içinde inşa edilmiş, yarı mistik yarı gizemli birçok şatoya sıklıkla rastlarız. Günümüzde bu şatoların bir kısmı ziyaretçilere açık iken bir kısmı da koruma altındadır. Bu şatoların en güzel ve en gizemli örneklerinden birisi de Almanya’daki Wewelsburg Şatosudur.
Wewelsburg, 2. Dünya Savaşı’nda, SS'lerin lideri ve ezoterik tarikatlara meraklı olduğu bilinen Nazi subaylarının komutanı Heinrich Himmler'in gözlerden uzak gizli ayinler düzenlediği bir karargâha dönüştürülmüştü.
Wewelsburg, o zamanlar SS örgütünün gizli ritüellerinin yapıldığı korkutucu bir merkezdi. Mistik sembollerle, svastikalarla dolu odalar, 12 sütunlu garip bölmeler ve sesinizi sanki dünya dışı bir tonlama ile yankılanan tüyler ürperten mahzen. Bu alanlar gizli öğretilerin konuşulması için oldukça uygun bir mekândı. Ayinleri yöneten medyum Maria Orsitsch, uzaylı bağlantılı olduklarına inanılan, birbirinden güzel kadınlardan oluşmuş Vril Tarikatı’nın da lideriydi. Nasıl, Wewelsburg ilginizi çekmeye başladı değil mi? O halde, hikâyeyi biraz daha detaylandıralım.
Theodor Adorno, Nazi rejiminin ardından, okültizmi “aptalların metafiziği” olarak nitelendirmiş olsa da, o dönem gizemli bilgiler ve bu tür sahte bilim oldukça revaçtaydı. Adolf Hitler ile ilgili kehanetler, Naziler, ezoteri ve metafizikle ilgilenen kişilerin hâlâ favori konularından ise bunun nedeni Hitler’in ve çevresinin, yaşadıkları dönemde okült öğretilerden sonuna kadar faydalanmalarıdır. Aytunç Altındal’ın, “Bilinmeyen Hitler” kitabında de belirttiği gibi, Adolf Hitler başta olmak üzere, Nazi Partisi’nin üst kademelerinde bulunan “karar verici” kurum ve kuruluşların başında olan kişilerin neredeyse tamamı, parti üyesi olmadan önce bazı gizli yeraltı örgütlerine üyeydiler.
Hitler 20 Nisan 1889 da Bavyera yakınlarında bir köyde doğmuştu, garip olan bu köyün medyum ve falcılarıyla ünlü olmasıydı. Gençliğinden itibaren karanlık güçlerle irtibat kurmanın yollarını arayan Hitler için bu gizli örgütler, cehennemden gelen bir tür lânetli kaynak gibiydi. Onlardan aldığı bazı bilgileri korku imparatorluğunun gücünü arttırmak ve insanların hayatını cehenneme çevirmek üzere kullandı.
2. Dünya Savaşı bittikten sonra Hitler’in sekreteri Christina Schoroeder sorgusunda, başta Hitler olmak üzere üst rütbeli Nazilerin tamamına yakınının okültizme, astrolojiye, hermetizm e ve gizli ilimlere aşırı düşkün olduklarını anlatmıştı. Führer’in yemek sohbetlerinde bile en sevdiği konu, “kara büyü” ve “mistisizm”di. Nazi okültizminin beslendiği üç ana kaynak vardı; Thule Örgütü, SS’nin, Ahnenerbe Irksal Miras Araştırma ve Eğitim Cemiyeti ve Wewelsburg Kalesi’ni merkez olarak kullanan Vril Örgütü. Bu toplulukların hepsi birbiriyle bağlantılıydı.
Peki neydi bu “Vril”? Farklı coğrafyalarda Vril, “Prana enerjisi”, “kozmik güç”, “Çi” enerjisi olarak biliniyordu. Vril’lerden kitabında ilk bahseden yazar, Nazi’lerden çok önce Edward Bulwer-Lytton olmuştu. Victoria döneminde yaşayan "The Last Days of Pompeii" (Pompei'nin Son Günleri) gibi ünlü kitapları olan Bulwer-Lytton, 1870'de "The Power of the Coming Race" (Gelecek Irkın Gücü) adlı bir bilim-kurgu romanı yazmış ve orada meleği andıran, yer altında yaşayan, insanüstü bir ırktan, onların gizemli enerji gücü Vril’den bahsetmişti. Romanda Vril enerjisinden, "her şeye nüfuz eden" sınırsız güçte bir sıvı diye bahsedilyordu. Vrilya ırkı, bu enerji kaynağını zihinleriyle kontrol edebiliyor, hem iyilik hem de kötülük için kullanıyorlardı. Kitaba malzeme olan bu fantastik bilgi yıllar sonra ortaya çıkacak ve Nazi’lerin karanlık güneşi olacaktı.
Vril Baş Rahibesi Maria Orsitsch ve ona refakat eden Vril Kadınlarının en önemli ortak özellikleri, büyüleyici güzellikleri, uzun saçları ve uzayla bağlantı kurduklarına inanılmasıydı. Vril kadınları, psişik güçlerini oradan aldıklarına inandıklarından saçlarını kesmezlerdi, saçların uzaydaki ataları ile bağlantı kurmak için anten vazifesi gördüğüne inanıyorlardı. Ayinlerde Maria Orsitsch uzaydan gelen ve kimsenin dilini anlamadığı gizli bir kara kitabı okuyarak toplantıları yönetiyordu, Naziler üzerinde benzersiz bir etkiye sahipti; dünya dışı yaşamla bağlantı kaynağının o olduğuna inanılıyordu. Naziler, yıldızlardan haber getirdiklerini söyleyen bu 5 güzel kadına “Vril Rahibeleri” diyor ve tüm talimatlarına uyuyorlardı. Maria Orsitsch, Cermen-Aryan ırkının dünya kökenli olmadığını ve dünyadan 64 ışık yılı uzaklıktaki Alpha Tauri yıldız grubunda bulunan Sümer-Aldebaran yıldız sisteminden geldiğini söylemişti. Gece gökyüzünün en parlak yıldızlarından olan Aldebaran, Boğa takımyıldızı yönünde bizden yaklaşık olarak 65 ışık yılı uzaklıktadır. Çapı güneşimizin çapının 35-40 katıdır.
20. Yüzyıl’a gelindiğinde Vril örgütü, işte bu yıldızın peşine takılmıştı. Aldebaranlılar’ın güneşlerine “Sum,” yaşam olan gezegenlerine “Sumi-Er”, dünyaya gelen temsilcilerinin de kendilerine “Sümerliler” dediklerine dair gizemli bilgilere inanmışlardı. Mezopotamya’da yüksek bir uygarlık kurduklarına inandıkları bu uzaylı atalarının kadim bilgilerine ulaşmak için Vril enerjisini harekete geçirmeye çalışıyorlardı.
Nazizmin aslında “Okült Milliyetçiliği” olduğu doğru bir tespittir. Vril ayinlerine Hitler hariç Nazilerin neredeyse tüm üst düzey subayları katılıyordu. Vril’in baş medyumu Maria; Hitler ve diğer üst düzey rütbeli komutanları da etkisi altına almıştı. Vril’ler dünyayı yönetebilmek için Theosophical Society’nin Kabala’nın ve başka gizli örgütlerin malzemelerini kullanıyorlardı. Naziler, Vril’ler sayesinde Aldebaran yıldızında bulunan varlıklarla telepatik olarak iletişim kurduklarına inanıyor, Alman ırkının kayıp uygarlık Atlantis’in devamı olan üstün ve seçkin bir ırk olduğu bilgisiyle hareket ediyorlardı. Vril kadınları uzaylı atalarından aldıklarını söyledikleri mesajları savaşı kazanmaları için Nazilere iletiyorlardı. Naziler, böylece antik medeniyetlerin kaybettiği güce ulaşabilmeyi umuyorlardı.
İnandıkları bilgi Sümerliler’in de Aldeberan’dan gelen ataları olduğuydu. Bazı iddialara göre Hitler’in yardımcısı R. Hess; Vril, diğer adıyla “Sümer Yılan Kardeşliği” örgütünün inisiyelerindendi ve Hitler’den daha üst derecedeydi. Zaman yolculuğu üzerinde çalışmalar yapıyordu. Alman ırkının geçmişteki büyük bir uygarlığın devamı olan bu üstün ırk olduğundan hiç şüpheleri yoktu. Öyleyse uzaylı aryan ırkın, torunları olduklarına inandıkları Nazilere, dünyaya hâkim olmaları için bildikleri her şeyi öğretmek istemelerinden doğal ne olabilirdi ki?
UFO teknolojisini hatırlatacak savaş uçakları, uzay gemileri çizimleri gibi bir dolu projeye Maria ve arkadaşları öncülük ediyorlardı. Hatta Aldebaran’a gidecek bir uzay aracı yapmakla meşkuldüler. Nazi Almanya’sının savaş döneminde çok başarılı olmasa da UFO ürettiği ve kullandığına dair günümüze ulaşan bazı belgeler bulunmaktadır. Hatta Maria’nın hazırlattığı UFO nun birkaç metre havalandığına ve üzerinde testlerin yoğun şekilde yapıldığına dair plan ve eskizler günümüze de ulaşmıştır. Gerçeğin ne olduğunu tam olarak henüz bilemiyoruz… Ne olursa olsun Naziler’in ve Hitler’in uzayla çok uğraştığı muhakkak.
Maria Orsitsch ve diğer Vril Rahibelerine ne olduğu konusuna tekrar gelecek olursak; bu konu günümüze kadar sırrını korumuştur. Savaşın kaybedilmesine yakın resmen sırra kadem basmışlardır. Ortadan birden bire kaybolmalarının ardından ölmüş olmalarından şüphe edilerek her türlü araştırmalar yapıldıysa da bedenlerine kesinlikle ulaşılamamıştır. Yapılan detaylı araştırmalar sonucunda Maria tarafından bırakılan bir notta yazan "Her Vril rahibesi bir gün ait olduğu yere gidecek" cümlesine istinaden Maria ve arkadaşlarının bağlantıda olduğu Aldebaran sistemindeki varlıklar tarafından götürüldükleri iddiası ağır basmaktadır.
Burada aklımıza hemen bir soru gelmekte; Madem Maria ve arkadaşları bu üstün teknolojili varlıklarla temas halindeydiler ve onlardan elde ettikleri bilgileri Hitler Almanya'sına vermelerine rağmen savaş neden kaybedildi? Bu üstün teknoloji le müttefikler etkisiz hale getirilemez miydi?
Bu olay başka bir makalemizin konusu olmakla birlikte cevabı kendimce şöyle verebilirim: Nazi Almanya’sında geliştirilmeye çalışılan Uçan daire şeklindeki cisimler savaşın son zamanlarında üretildi ve bu cisimlerin eskizlerine dikkatli baktıysanız üzerlerinde sadece o dönemin silahları olan makineli tüfekler olduğunu görürsünüz. Yani Dünya dışı varlıklarla temas kurulmuş ve onlardan teknolojik bilgiler alınmışsa da bunlara savaş ve silah teknolojisi dahil değildi. Dünya'nın tüm kaderini ve tarihin akışını değiştirebilecek böylesi büyük bir teknoloji, Vril Rahibelerine dolayısı ile de Nazi Almanya sına aktarılmamıştı.
Maria Orsitsch ve diğer Vril rahibelerine ne oldu bilmiyorum ama eğer dünya dışı kökenli iseler ve kökenleri Anunnaki’lere uzanıyorsa şu anda bizi Aldebaran sisteminde bir yerden izliyor olabilirler. Kim bilir...
KAYNAK
https://www.ufoglobe.org/post/hitler-in-d%C3%BCnya-d%C4%B1%C5%9F%C4%B1-prensesleri-vril-rahibeleri