Bu gün yeni bir konu üzerinde yaptığım araştırmayı anlatmak istedim. Bu konunu alt başlıkları anlatmam bir kaç gün süreceğini tahmin ediyorum. Amerika’daki seçimler bitti. Bu seçimin sonuçlarının görülmesi uzun bir zamana bağlı olabilir. Ama hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağı kesin ne olursunuz olan veya olacak olayların hiç bir zaman göründüğü gibi olmadığının gözlüğüyle bakın. Bizdeki haber kanalları onların konuyu nasıl görmemizi istiyorlarsa o şekilde haber yaptıklarının bilinçiyle takip edelim. Bu gün dünyayı idare eden bir akımla başlayalım. Küreselcilik, insanları birbirine yaklaştırmanın, sınırları açmanın, ticareti serbestleştirmenin, ABD ile diğer ülkelerin küresel güvenliği sağlamak için beraber çalışmasını sağlamanın ve ABD’nin diğer ülkeleri desteklemesinin dünyayı daha iyi bir yer yapacağını iddia eden bir ideolojidir.

Küreselci" terimi, sağ ve aşırı sağ siyasette aşağılayıcı olarak kullanılmıştır. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri başkanı Donald Trump'ın seçilmesi ve başkanlığı sırasında, o ve yönetiminin üyeleri, küreselci terimini birçok kez kullandılar. Yönetim, eleştirilerini bir Yahudi komplosu ile ilişkilendirmek için terimi antisemitik bir "köpek düdüğü" olarak kullanmakla suçlandı. QAnon komplo teorisinin takipçileri, demokrasiyi ve özgürlüğü baltalamak ve kendi küresel gündemlerini uygulamak isteyen dünya çapında gizli bir elit örgüte atıfta bulunmak için "Kabal"ı kullanır. "Küreselciler", Alex Jones ve InfoWars tarafından COVID-19karantinalarını, maske zorunluluklarını ve zorunlu aşıları teşvik edenlere referans olarak kullanılmıştır.

AMERİKAN HEGEMONYASI

ABD, II. Dünya savaşı sonunda liberalizm ve demokratik kriterlerin temsilcisi olarak kendini ön plana çıkarmış ve rızaya dayalı hegemonyasının dünya üzerinde kurmayı amaçlamış ve neticesinde başarılı olmuştur. Amerikan hegemonyası terimi ise II. Dünya Savaşı sonrasında dünya ekonomisinde ABD'nin başat gücünü uluslararası ortamda herkesin kabul görmesiyle, kurulacak yeni dünya düzeninde liderliği Amerika'nın alması yani Amerikan iktidarlığı anlamına gelmektedir. Amerika'nın dünya üzerindeki evrensel iktidarlığı. Amerikan hegemonyası reel sosyalist blokun çöküşü ile 1990'larda başladı. Önceleri bu gücüyle kendi kendine yetmekten ziyade yeni dünya düzeninin öncüsü rolüne soyunmuş gözükürken 2000'li yıllara yaklaşıldığında 11 Eylül'den sonra 21. yüzyılın "Amerikan yüzyılı" olacağı, olması gerektiği görüşüne gelindi.

II. Dünya Savaşı sonrasında dünya ekonomisinde ABD'nin lider başat rolünü kabul etmesi ile başlayan dünya ekonomisinin yeniden inşa edildiği ekonomik büyüme, uluslararası ekonomi kuruluşlar, Bretton Woods sistemi ve sabit döviz kur sisteminin hakim olduğu 1973 Petrol Krizi ile sona eren dönemdir.

Hegemonya kelimesi Eski Yunan'a dayanmaktadır. Yunan kökenli bir kelimedir. İlk etapta hegemon kelimesi kullanılmıştır. Buradan da hegemonya kelimesi türemiştir. Hegemonya, egemenlik ve üstünlük durumunu ifade etmektedir. Piramidin en üst kısmındaki tabakanın kendi çıkarlarının evrensel çıkar olarak temsil edilmesi. Önceki gruba göre daha geniş çıkarlar menzili. Sürdürülebilirliği kılmak için ise piramidin en üst tabakası güç ve iktidarı elinde bulundurmak ister. Yönetici sınıf çıkarı hegemonyanın çekirdeğidir. İkinci karakterin olduğu her ortamda hegemonyadan bahsetmek mümkündür. Hegemonya bir devletin başka bir devlet ya da devletler üzerinde iktidar sağlayabilmesidir. Kendi üstünlüğünü dayatması, alternatifi olmayan teklifler sunulması ile gizli bir dayatmanın sağlanmasıdır. Hegemonik güçlerin etkin olduğu dünyada devletler bir şeye rıza gösteriyor gibi görünseler de, altında yatan ve gösterilemeyen bir psikolojik baskı vardır. Hegemonik devletler istediklerini yapabilmek için çeşitli yollar denerler ve dolaylı da olsa amaçlarına ulaşırlar.

ABD kendi yüzyılını yaratmanın sinyallerini dünya üzerinde verdi. Dünya'nın düzen ve gidişatının bir ulus devlet olarak ABD'nin kural olarak tek başına alabileceği kararlar doğrultusunda, ABD'nin gücü ve nüfusunu Batı Bloku lakabının ötesinde, II. Dünya Savaşı ertesinden 1990'lara kadarki dönemde kullandığı "liderlik" vasfından bile çok daha farklı bir role geçeceğini haber vermektedir. 40 yıllık Batı Avrupalı dostlarına kendi yaklaşımını dikte etmeye çalışan, en ufak itirazı bile tehditkar bir tavırla ciddiye almayan, masaya oturmak ya da işbirliğine yaklaşımı yerine emir veren Amerikan otoriterliğinden bahsedilmektedir.

AMERİKAN HEGEMONYASI TUTUMU

Batı Avrupalı dostlarına bile itaat etmesini artık kendine güç gören Amerikan otoriterliği. Artık Amerika dışındaki tüm devletler bu dünya satrancında piyondur. Uluslararası hukuka aldırmayarak Afganistan'a savaş açan kimseye aldırmayarak sadece önüne bakan, hedeflerine ilerleyen ve tüm dünyaya kendisinin tek başına aldığı kararlara ve uygulamalarına koşulsuz şartsız onay vermelerini, aksi durumda "ötekileştirileceklerini" öteki taraf sayılacaklarını açıkça ilan eden ve şu anda rakipsiz görünen ekonomik, teknolojik ve askerî güce yaslanan bir ABD'nin yüzyılına bu şekilde girmiş bulunmaktayız. Dünya'ya ideal olarak tek başına egemen olma isteği ise Amerika için doğal bir arzudur. Sürpriz bir tasarı değildir. Süper bir güç olmanın avantajı mekanik olarak şartıdır. Amerikan hegemonyasının varlığı günümüzde inkâr edilemeyecek bir gerçektir. 1990'larda sosyalist blokun çöküşü ile kendine yer bulan ABD hiç durmadan baskı ve tehditlerine devam etti. Demokrasi ve özgürlük gibi kavramları kamuflaj edinen, ABD hegemonik gücünün sonsuza kadar hiçbir şekilde sonunun gelmeyeceğine inandı ve devam etti. Fakat adalet ekseninden uzaklaşan herkesin yok olmaya mahkûm olduğunu unuttu. Hegemonyasına "yeni dünya düzeni" adıyla meşruiyet kazandırmaya çalıştı. 1990'larda Afganistan'a, Irak'a, Suriye'ye ve Libya'ya saldırılarına medya adı altında masum göstermeye çalıştı. Binlerce insanın açlığına ve ölümüne neden oldu. ABD despot tavrının kuşkusuz devamı için medya ve diğer baskı araçlarını kullandı. ABD, özel mülkiyeti ve bireysel özgürlükleri kutsayan, demokratik yönetim tarzını benimseyen Batı'yla ilişkili ve liberalizmi destekleyen ve korunmasını amaç edinen bir güç olarak gündemde kalmıştır. ABD 11 Eylül saldırıları sonrasında uluslararası sisteme yaklaşımı kimlik değiştirmiştir. ABD, SSCB'nin çöküşüyle rakipsiz kaldı. Rolünü güçlendirmesi gerektiğini anladı. ABD 40 yıl boyunca kötülük imparatorluğuna karşı özgür dünyanın lideriydi. ABD açısından düşmanını kendisinin güvenliğini tehdit edecek kadar güçlü olmalıydı. İmparatorluk süreci tek bir gücün kendinde toplanması diğer ülkelerin haklarını hiçe sayabilmek anlamına gelmektedir. ABD ulusal çıkarlarını güç kullanarak hedeflemiş, tek taraflı hareket etmiş ve kendini desteklemedikleri durumlarda ise ötekileştirmiştir. Tek taraflı hareket kabiliyetine sahip olan ABD, gücünün farkındadır ve tek tabanca olarak zorlanmadan da devam etmektedir. ABD tek taraflı politikasıyla bir yandan da ABD karşıtlığını artırmaktadır. Son yıllarda ise ekonomik kalkınmasıyla gündeme çok rahat gelebilen ÇİN ekonomik büyümesini devlet tekelinde gerçekleştirmektedir. Obama döneminde ABD hegemonyasına karşı dünyadaki tepki yumuşatılmış ve azaltılmış zıtlık ilkeleri değer kaybetmiştir. Bir ülkenin iç değerleriyle uluslararası değerleri birbirini tamamlamaktadır. ABD ise bununla çelişmesiyle inandırıcılığını kaybetmiştir. ABD'nin imparatorluk anlayışından koparak rızaya dayalı hegemonik düzen kullanabilmesi imkansız görülmektedir. Realist uluslararası ilişkiler kuramında "hegemonya" kavramı; başta askerî gücünü kullanarak, dünyanın geri kalan kısmına kendi kararlarını ve gelecek planlarını dayatması anlamında kullanılmakta iken, eleştirel kuramda kullanılan ve Antonio Gramsci'nin ortaya koyduğu ve Robert Cox'un uluslararası ilişkilere taşıdığı hegemonya kavramı zorlama sonucu değil devletlerin güç odakları etrafında o gücü kabul ederek, kendi rızalarıyla kurulan bir ilişki anlamında ifade edilmektedir. Bu anlamda Cox'un hegemonya kavramında, ABD'nin II. Dünya Savaşı sonrasında hegemonik bir düzen kurduğu söylenebilir. Ortaya bir " Yeni Dünya Düzeni Sistemi" terimi çıkmaktadır. Irak'ın Kuveyt'i 1990 Ağustos'unda işgali sonrasında Irak'a karşı ABD politikasını bu dönemde ilk kez 11 Eylül 1990'da George Bush tarafından kullanıldı. Amerikan hegemonyası hiç tartışmasız yeni dünya düzeninde süper güçtür. 1945-1973 arası dönemde Bretton Woods toplantıları ve Marshal Planı vasıtası ile ABD hegemonya kurmaya çalışmıştır. Yeni dünya düzeninde, serbest piyasa ekonomisi kabul görmüştür. Dünya'nın öte bölgelerindeki devletlerin de bu düzene uymaları ve düzende yenilenmeleri beklenmektedir. Bu beklentinin tasarısında söz konusu devletler arasında uyum, yenilenme ve dünyanın daha barışçıl bir hâle geleceği düşüncesi bulunmaktadır. Gelişmemiş ülkelerin uyumu ise kısmen bir sorun, soru işaretidir. Bölgesel modelleme ülkelerin kendi iç yapılarının değişimini yenilenmesini, gelişmesini öngören bir politikadır. Örneğin, I. Körfez Savaşı ile 1990'ların ortasında Sırbistan'a yapılan müdahale, komşularıyla daha iyi ilişkilere gelinmesinin arzusudur. Bölgesel modelleme bazı devletlerin dil, ekonomik, siyasal toplumsal düzenin değiştirilmesi amacıyla ön görülen bir dış politika aracı anlamındadır. Kaynak:Wikipedia