HALKOYLAMASININ SONUCU VE SONRASINDA YAPILMASI GEREKENLER?
Yarın sandık başına gidilecek ve reyler kullanılacak.
Günahıyla, sevabıyla bir halkoylaması daha geride kalacak.
Sonuç şimdiden belli. Biraz tarafsız bakabilen ve milletin içinde olan bunu görür.
Yani ‘evet’ oylarının daha fazla olacağı kesin. Son iki günde olağanüstü bir gelişme olmazsa ve bunu istisna tutarak görünen durum bu. Aksi bir sonuç ise, evet kadar olağan olmasına rağmen, umulmadık, kestirilemeyen, gözlemlenemeyen , tahmin edilemeyen olur. Kamuoyu yoklamalarının, anketlerin de iflası olur( çok kez iflas ettikleri gibi!).
Neticenin öyle veya böyle çıkmasından çok çok daha mühimi, pazarertesinden itibaren yapılması gerekenlerdir.
Zira, oldukça gergin, kutuplaştırıcı, ötekileştirici, ayrıştırıcı ve nefret söylemleri ihtiva eden bir süreç yaşandı( kim yaptıysa yanlış yapmıştır). Buna siyasiler bilerek ya da bilmeyerek öncülük ettiler( oy hazretleri uğruna!). Yazılı, görsel basın da bunda mühim rol oynadı. Özellikle sosyal basın, algı, saptırma, karalama, saldırı ve “gardını alma” alanına dönüştü.
Kısaca, toplum oldukça gerildi ve kamplaştı. Husumetler doğdu. “Düşman” algıları oluşturuldu. Herkes kendi tercihini, vatan severlik ve tek doğru, karşı tercihi ise, yanlış ve vatan hainliği ya da vatan hainleri ile beraber olma olarak gördü, yorumladı.
Şüphesiz bunların tümü yanlıştı ve asla olmamalıydı. O ya da bu tercih de halkın kanaati ve “ kapitalist sistem içinde “ çözüm arayışları idi.
Evet ya da hayır tercihinden çok daha önemli olan, BİRLİK VE BERABERLİĞİMİZ, KARDEŞLİĞİMİZ, BİRBİRİMİZİ SEVMEMİZ, TEK YUMRUK VE TEK GÜÇ OLMAMIZ İDİ.
Onun için, pazaertesinden itibaren, büyük onarım hareketi başlatılmalı, kapımıza dayanmış BÜYÜK FELAKETE karşı, milletimizin yekvücut olması, “KUVAYI MİLLİYE” oluşturulması sağlanmalıdır.
Bir yandan oluşturulan tansiyon düşürülmeli, çıkacak sonuç için kutlama ve taşkınlıklara asla yer verilmemeli (BİZİM KUTLAMA YAPABİLECEĞİMİZ TEK ŞEY, EMPERYALİZME VE ZİYONİZME KARŞI KAZANACAĞIMIZ MEVZİLERDİR), netice uhuletle ve suhuletle karşılanmalı ( milletin kararıdır, yapacak bir şey yoktur), galibiyet pisikolojisi ve güç zehirlenmesi ile hareket edilmemeli, oy verene de vermeyene de teşekkür edilmeli, diğer yandan da toplumun tamamını kuşatacak, halkoylaması sonucu oluşacak anayasaya karşı tenkit ve endişeleri, olanların da kaygılarını giderecek, herkesin güven duyacağı, itimat edeceği, özellikle “son kale yargı” sisteminin , “ HUKUK VE ADALET” zeminine oturtulacağı çalışma ve düzenlemeler yapılmalı, toplumsal barış, kardeşlik ve dayanışmanın tüm gerekleri yerine getirilmelidir.
Buna su, hava ve toprak kadar ihtiyacımız vardır.
Zira, emperyalist ve ziyonist küresel güçler, Afganistan’ın ve ardından Irak’ın işgaliyle başladıkları, “Büyük Haçlı ve ziyonist ittifakı” ile ve maalesef bölge liderleriyle de ittifaklar yaparak ve hizmet ettirerek, Akdeniz İslam coğrafyasını, BOP kapsamında yerle yeksan etmiş, işgal, iç savaş ve dış müdahalelerle kan gölüne çevirmiş, milyonlarca insan katledilmiş, milyonlarcası göç ettirilmiş, boşaltılan, yakıp yıkılan, tarihi, tabiatı, şehirleri, kültür varlıkları, çevresi, arşivi ve beyni yok edilerek, ziyonist “ARZ-I MEVUT” a hazır hale getirmiş, lanetli, içimizdeki kanser uru, kalbimize saplanmış hançer izrail’in etrafında, kendisine direnebilecek tek bir güç bırakmamışlardır.
Bu vahşi ve barbar pıroje, son ayağı olan Türkiye ve İran üzerinde yoğunlaşmış bulunmakta, sınırlarımızda, gelecekte emperyalist ve ziyonistlere maşa olacak yeni oluşumları parça parça hayata geçirmektedirler.
Olayın vahametini, içerde birbirimize bakarak, birbirimizle boğuşarak anlamamız mümkün değildir ve anlamamamız için de, her türlü algı oyununu, dezenformasyonu ve saptırmayı, içerdeki işbirlikçileri ile yapmaktadırlar.
Biz ise, tam bir kenetlenme ile, iktidarı ve muhalefeti, basını, STÖ, kanaat önderleri, yazarı ve çizeri ile dikkatimizi dışarıda olup bitenlere, sınırlarımıza dayanmış yangına çevirmeli, hususen emperyalist ve ziyonist ABD, İzrail, İngiltere’ye ve ardından da Rusya’nın ne yaptığına bakmalı, onları gözlemlemeli, bütün dikkatlerimizi bu dış “habis urlara” çevirmeli, içerde ise, TEK MİLLET, TEK DEVLET, TEK VATAN, TEK BAYRAK, TEK RESMİ DİL etrafında, bu temel kırmızı çizgilerimizden zerre ödün vermeden, üniter yapıyı büyük bir hassasiyetle koruyarak ( eyalet, öz yönetim, bölgesel yönetim, özerk cumhuriyet kavramları aynı kapıya çıkar ve tümüne kararlılıkla karşı durarak), teröre zerre pirim vermeden ve asla muhatap almadan,80 milyonun tüm hak ve özgürlükleri sağlanmalı, hukukun üstünlüğü egemen kılınmalı, bağımsız ve tarafsız adil bir yargı ivedi oluşturulmalı, milli eğitim ve milli kültür yozlaşma ve çürümesinin önüne geçilmeli, iktisadi, askeri, teknolojik ve sıtıratejik yönden güçlenmemiz için seferber olunmalı, dünyanın hususen de bölgemizin, Türk-İslam aleminin sürüklendiği büyük felaket karşısında, önce kültür coğrafyamız, sonra da, dengeleri sağlayabilecek ikinci ve üçüncü ülkelerle işbirliği ve ittifaklar oluşturma çarelerini aramalıyız.
Tehlike, sandığımızın da ötesinde çok çok büyüktür ve en büyük uyarıcı olan İSLAM ile uyumaya ve uyutturulmaya son vermeliyiz.
Sonuçlar milletimize hayırlı olsun. Mevla basiret ve ferasetimizi artırsın.