Bu günlerde ülkemizde salgın olarak kendini gösteren bir sendromu sizinle paylaşmak istedim. İyileşmek isteyenlere belki faydası olur. Bizlerede olaylara birazda sağlıklı bakmamıza yardımcı olur umudundayım. Yaptığım araştırmaları biz özet halinde sunmak istedim. Biraz uzun yazmıştım.Gelen itirazlar yüzünden bir hayli kısalttım.Meraklı olanların daha derin araştırmalarının yapılabileceğini belirtmek isterim.
Hubris sendromu; Pek çok başarılı siyasi figür veya yönetici dışarıdan cazibeli, çekici, ikna edici, riski seven ve özgüvenli gibi görünürken aslında; dürtü ile hareket etme, sonrasını düşünmeme, ayrıntıya dikkat etmeme, dinlemeyi, tavsiye almayı, eleştiriyi reddetme gibi davranışlar sergilemektedir. Bu durumda lider önce başarılı sonra ise başarısız olmaktadır. Bu özellikler kibir ile de ilişkilidir. Kibir başkasını dinlememe, kendi kendine hareket etme şeklinde ortaya çıkan ve dürtüsellikle şekillenen bir davranıştır. Başka bir ifadeyle kendisine tavsiye verilmesine rağmen tavsiyelere uymadan, etrafındakileri dinlemeden yalnızca kendi içgüdüleriyle hareket etme özelliğidir. Aşırı kibirli davranma haline hubris sendromu adı verilmektedir.
Bu rahatsızlık güç zehirlenmesi ya da kibir sendromudur.
Abartılmış gurur, aşırı özgüven, başkalarına hakaret ve kendinden başka herkesin yeteneklerini küçümseme şeklinde karakterize edilen hubris sendromuna sahip bireyler kendilerini birçok açıdan başkalarından üstün görmektedirler. Bunu açık bir şekilde “Diğerlerinden daha iyiyim” şeklinde ifade ettikleri gibi dolaylı bir şekilde karşılaştırma yaparak da ifade ederler.
Hubris sendromunda kişi dünyayı iktidar aracılığı ile kendini övmek için bir araç haline getirir. Kendi imajının hasar görmemesi için, konuşmalarında çoğu zaman kendisinin kutsal bir görevle görevlendirildiğini ve yüce bir kişilik olduğunu hissettirecek tarzda hareket ederler. Kendisini ulus ya da organizasyonla, işletmeyle ya da bütün bir ülkeyle içselleştirerek konuşur ve başkalarını hor görürler. Kendisini mahkemeye çekecek ve yargılayacak herhangi bir makamın olmadığına inanırlar. Allah tarafından yargılanabileceğini ancak Tanrı’nın yargıladığında da mutlaka kendisinin haklı çıkacağına dair sarsılmaz bir inançları vardır. Bu kişiler gerçeklikle temasını kaybetmişlerdir. Çoğu zaman pervasızca ve dürtüsel hareket ederler. Yaptığı eylemlerin maliyet ve sonuçlarına odaklandığı için ahlâki yönüyle ilgilenmezler.
Hubris sendromu narsistik, histrionik ve antisosyal kişilik bozukluğu ile yakından ilişkilidir. Bireyin sahip olduğu bu kişilik bozukluklarına ilaveten sonradan elde ettiği başarı ve güç başka bir ifadeyle kendisinde tahmin etmediği bir gücü elde ettikten sonra hubris sendromu ortaya çıkmaktadır. Bunlara ilaveten toplumun bu kişileri yüceltmesi ve farklı bir yere koyması kişinin kendisine ilahi bir misyon yüklemesine sebep olmaktadır. Hubris sendromuna sahip olan kişiler küçümseme, aşağılama, hor görme, biat isteme, kendisinin dışında hiç kimseye değer vermeme gibi olumsuz davranış sergiler.
Hubris sendromu, genel anlamda kibirli olmayı, kendini kusursuz görmeyi ve kendisini hesaba çekecek bir otoritenin varlığına inanmamayı ifade etmektedir.
Hubris sendromuna yakalanmış kişiler çoğu zaman kendilerini duygusal tehdit altında hissederler ve kendilerine ilişkin yapılan her eleştiriyi bir tehdit olarak algılarlar ve kibirli bir şekilde şiddete kadar giden bir tepki verirler. Bu tarz kişiler iktidarda olduklarında eşitliği reddeder ve siyasi alana zarar verirler. Kendilerinin tek hâkimiyeti ile alakalı durumu sabitlemeye, onu tehlikeye atacak her türlü durumu izole etmeye ve ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Kendilerinin altında çalışan insanlara ya da kendilerine inanan insanların mutlak sadakat göstermesini beklerler.
Bunların çoğunlukla içgüdü ile hareket etme, dürtülerini kontrol edememe, saldırganlık, empati yoksunluğu, risk değerlendirmesinin yapılmaması ve bu konuyla ilişkili olarak kararlarda hata gibi bozukluklar; aşırı özgüven, bozulmuş risk değerlendirmesi ve buna bağlı olarak karar verme durumlarında yanlış adımlar, istenmeyen sonuçların öngörülememesi ve başkalarına zarar verme şeklinde bir çerçeve ortaya çıkmaktadır.
NOT :Bu yazı Sabri Uzunoğlu hocamızın bir yazısının kısaltılmışıdır.